Suyun Gözesi ( Bir Cerit Hikayesi )
Suyun Gözesi ( Bir Cerit Hikayesi )
Yücesinde oluşan pus dağı sonrası görünmez olmuştu TOROSLAR. Ovanın bir ucundan bir ucuna çöken ikindi zopuru yücelerle birleştiğinde göz gözü görmez olmuşken, puslar içinden gelen kurt ulumalarının tiz çığlıkları duyuluyordu.
Bu havanın ardı ya karlar, ya parlar diyerek yoluna devam etti Ceritoğlu.
Elinde sopa, sırtında urbası, çapraz kuşağında asılı mavzeri ile halbur yokuşunu çıkıp da az soluklanayım diye söyleniyordu.
Hava pus, gün akşama dönerken alıp verdiğin nefes sonrası suratına çarpan her ayaz kesiği derin bir iz oluşturuyor sanki ruhunun girdaplarında.
Kısrağının yularından çeke çeke halbur düzüne ulaştığında hava kararmıştı. Yanında karabaş iti, kır kısrağı ve kimsesiz yalnızlığı.
Derin bir ohh çekip, sırtını pınarın yamacındaki taşa yasladı. İyice bir soluklandıktan sonra önce oluktan kana kana suyunu içti,ardından da kır kısrağını suladı yalakta.
Karabaş yol yorgunluğuyla birlikte yalaktan çapul çupul suyunu içtikten sonra sere serpe uzanmıştı pınar başındaki çimenlikte.
Urbasından çıkardığı azığından bir parça ekmek koparıp karabaşa uzattı. Yol yorgunluğundan olsa gerek sere serpe yattığı yerden doğrulmadı bile karabaş.
Azığından ufak lokmalar koparıp karnını doyurduktan sonra biraz daha dinlenmeye devam etti .
İkindi üstü çöken zopur çekilmiş, gece ayaza dönmüştü. Gök siyaha bürünürken çint ayazında yıldızlar ışıl ışıl göz kırpıyor TOROSLAR’ın yücesinde.
Kıs kısrak gecenin zifirinde ışıldarken, karabaşın gözleri ateş böceği gibi parlıyor Halbur yaylasında. Pınar başındaki taşa yan vermiş, o halde uyuya kalmıştı Ceritoğlu.
Gecenin ayazında kopan vaveylanın etkisiyle uyanıp da yanından ayırmadığı, can yoldaşı gibi gördüğü mavizere uzanıverdi.
Bir eli tetikte gecenin karanlığında etrafındaki cisimleri ayırt etmeye çalışıyordu. Karabaş ayaklanmış keskin bakışlarla etrafı süzerken, kır kısrak kulaklarını dikmiş, gecenin karanlığındaki sesleri dinleyip, Ceritoğluna sanki rapor ediyordu.
Devam Edecek…
ERARENG
Mustafa ARSLAN
17 Ağustos 2014
Bölüm 2
Yanını verdiği taşa daha bir sert dayadı omzunu Ceritoğlu. Mavizer elinde, karanlığın girdabında karşı yamaçtan kopup gelen seslere kulak kabarttı. Kulak kabarttı kabartmasına da karanlıktan, yamacın sık ormanlığından hiçbir şey ayırt edilmiyordu.
Usulca doğruldu, gecenin sert ayazı daha bir hissedilirken, bir elinde mavizer, bir elinde heybesi kıs kısrağın yanına sokuluverdi.
Karabaş, her zaman ki gibi yine atak ve pür dikkat haliyle yanı başında duruyordu. Heybesini kır kısrağına saran Ceritoğlu, yularından tuttuğu gibi pınarın ayağındaki sokuya doğru süzüldü.
Gittikçe yaklaşan sesleri artık ayırt edebiliyordu. Pınar başına geldiklerinde silahlı beş kişiyi ve yanlarında elleri bağlı olan üçte kız vardı. Kıs kısrağı iyice bir sokuya sakladığından birilerinin Ceritoğlunu fark etmesi imkansızdı. Karabaş ise pusuya yatmış pür dikkat pınar başını izliyordu.
Ceritoğlu, pınar başında konuşulanlardan anladığı kadarıyla adamlar mitelden kaçırmıştı yanlarındaki üç kızı.
Ormanın sık yerine gelince de peşlerine düşen köylülere izlerini kaybettirmişler. Onun sevinci ile de pınar başında az soluklanıp, kör sulu deresini geçip, see yaylasını dikine geçerek Çukurhisar üzerinden Zeytuna ulaşmayı planlıyorlardı.
Konuşulanları can kulağı ile dinleyen Ceritoğlu, bu kızları bu adamların elinden nasıl kurtarabilirim diye için için söylenirken bir yandan da planını yapmıştı.
Pınar başında soluklanan adamlar, yollarının uzun ve gecenin ayaz olduğunu söyleyip yola devam etmek üzere ayaklandıkları sırada yakınlarında birilerinin sanki onları gözetlediğini fark ettiler.
Alel acele sağa sola bakındılar, hatta sokuya kadar bile geldiler ama nafile.
Ceritoğlu kıvrak zekası ile bir anda sokudan ayrılıp karşı yamaçtaki sık koruluğa girmiş, ağaçların ardında gözden kaybolmuştu.
Pınar başından hızla uzaklaşan adamlar, halbur düzünden kaleboynuna doğru salındıkları sırada da Ceritoğlu çoktan körsulu deresinde kemente yatmıştı bile.
Bir aksilik olmazsa gecenin en koyu karanlığında adamları pusuya düşürecek, kızları kurtaracaktı.
Vakit hayli geçmiş, Ceritoğlu soğuk ayazında etkisi ile urbasına daha bir sıkı sarılırken gözleri tutmuştu ki, karabaşın tırmalamaları ile uyanıverdi.
Tan yerinin ağarmasına en yakın zamandı gecenin zifiri.
Adamlar kör sulu deresine geldiklerinde atları huysuzlanınca adamlar silahlarına davrandılar.
Kızların elleri bağlı, yol boyunca yürüdüklerinden bitap düştükleri belli oluyordu…
Söğütlerin arasında saklanan Ceritoğlu yanı başındaki karabaşla olanı biteni pür dikkat izliyor, hamle yapacağı anı bekliyordu.
Adamlardan dördü atları tam suya vurmuştu ki ortalığı sağır eden bir vaveyla koptu. Ceritoğlu söğütlerden yaptığı kazıkları suya döşemiş,ucuna bağladığı halatı elinde tutuyordu.
Atlar suya girip ilerlemeye başlayınca Ceritoğlu halatı çekiverdi adamlar suya döküldü.
Silahlar ellerinden düşünce ne yapacağını bilemez halde sudan çıkma telaşında olan adamları kıskıvrak kapana alan Ceritoğlu elinde mavizerle kızların başında telaşa kapılan adamın dibinde bitiverdi.
Son adamında elini kolunu bağladıktan sonra kızların ellerini çözdü.
Sırasıyla adlarını sordu.
Al yazması, bindallı fistanı ve iri gözleri gecenin zifirinde parıl parıl parlayan, iri kulunçları ile dik duran kızın adı Zümrüt
İnce oyalı eşarbının altından belik belik saçları ta sırtlarına uzanan, zarif ve utangaç tavırları ile suskun duran kızın adı Aysel.
Kınalı elleri, sırtındaki kaftan vari işlemeli elbisesi ile Toroslar gibi dik ve mağrur, bakışları ile yürekler yakan ve asaletim Toroslardandır dercesine duran kız ise Gülizar.
Neden bu halde olduklarını sordu, sual etti Ceritoğlu.
Sonra kapanda kalan adamları bir birine bağlayıp, atları topladı.
Heybesinde kalan son parça ekmeğini de kızlara pay etti.
Kızları atlara bindirdi.
Kendi de kır kısrağına atladı. Tabiki can yoldaşı karabaş yanı başlarında.
Devam Edecek…
ERARENG
Mustafa ARSLAN
29 Aralık 2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.