- 1056 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Yağmur Damlaları - Son
Sevgi, Ozan Kaya’ya sıkı sıkıya sarılmıştı. Sabri ve Sevgi sebep oldukları için ağlıyorlardı. Ozan ise ayakta kalabilme çabası veriyordu. Gözyaşları kurumuş, tüm bedeni titrer halde, gözlerinin feri kaçmıştı. Yatırmaya çabalasalar da direniyordu Ozan. Dik ve vakarlıydı hala. Derken vücudu gevşedi, ağırlaştı. İki genç insan bile tutamıyordu artık.
Zorla yatırdılar, yüksekteki halı ve kilim karışımının üstüne. Ozanın hafiften ağzı köpürüyordu. İçerideki çocuklar da duymuşlardı sesleri. Fırladılar odadan ve geldiler. Durumu görünce gökyüzünü saran haykırışlar başladı. Büyük olanlar misafirlere vuruyor, küçükler ise “Dedeeee!” diye haykırıyorlardı. Yaşça büyük olan iki çocuk ellerine ne geçerse Sevgi ile Sabriye vuruyorlardı. Çünkü dedelerini öldürdüklerini sanıyorlardı. Küçükler ise bağırıyor, ağlıyor, hıçkırıyorlardı.
Sevgi, Ozanın başını kollarının arasına aldı.
-Öksür amcacığım. Ne olur öksür.
-…
Ses yoktu. Gözleriyle donuk donuk bakıyordu. Derinden konuşur gibi oldu.
-Su ver bana.
-Çocuklar bırakın vurmayı, su getirin ne olur! Çabuk! Dedeniz için…
Çocuklar getirdiler bir tasta. Zorla içti Ozan Kaya… Çocuklara baktı yine donuk gözlerle.
-Bunlar bana hiçbir şey yapmadı evlatlar…
En büyük çocuk atıldı:
-Ne oldu dede?
-Kalbim tuttu çocuklar. Odanıza gidin de ben nefes alayım…
Çocuklar odalarına çekildiler. Ozan işaret etti gençlere. Kendisini duvara yaslasınlar istiyordu. Öyle yaptı Sevgi ile Sabri.
-Oturun bakalım gençler. Bu sır artık bilinmeli. Anlatayım ve dinleyin.
Sevgi itiraz etti:
-Hayır! Sakın… Konuşma ne olur!
-Dinleyin… Ben Toprak’ın babasıyım. Yıllar önceydi. Toprak’ın anası köyün güzel kızıydı. İstettim babasından. Ailemi kovdular. Vermediler. Bunları yazın bir yere. Ben gidiciyim.
-Amca ne olursun… Bizi vicdan azabında bırakma. Sana bir şey olursa ölürüz biz. Ne olur sus! Hastaneye götürelim seni. İyileş sonra anlat.
-Evet ya! Hastane hemen kapının yanında ya… Ambulansın gelmesi ve bu yoldan geri gitmesi sabahı bulur kızım! Köyde hiç araba yok. Atla, eşekle de zaten sabahı bulur. Dinleyin şimdi…
İki genç insan öyle pişmandı ki… Anlatıyordu Ozan.
-Derken haber geldi Toprak’ın anasından. “Kaçır beni” diyordu. Yerini de söyledi. Bir at buldum ve kaçırdım. Uzaklara gittik. Hatun Toprak’a hamileydi. Offf offf!
-Dinlen bari…
-Aramışlar meğer bizi. Bulmuşlar. Beni orda, kapının önünde vurdular. Çok kurşun yedim. Gecenin köründe, beni öldü diye bırakıp hatunu da alıp gittiler. Öldürmeyen Allah öldürmezmiş. Yaşadım. Öğrenmişler yaşadığımı. Haber saldılar. “Gelirse öldürürüz” dediler. Tıfıl bir şeydim. Unuttu köylü beni. Adımı, tipimi, her şeyimi… Uzun yıllar şiirler söyleyip, ağıtlar yakıp karın tokluğuna gezdim. Ne karımdan haber vardı, ne de çocuğumdan. Erkek mi kız mı olduğunu bile bilmiyordum.
Durakladı. Yeniden su istedi. Hemen getirdiler. Dinlenmek istemiyor, anlatmakta direniyordu.
-Yıllar geçince artık; dayanamadım ve geldim köye. Beni bir garip ozan sandılar. Çünkü ben köydeyken şiir falan bilmezdim. Aşk söyletti bana şiiri. Evin etrafında gezdim. Sordum soruşturdum. Toprak’ı doğururken ölmüş meğerse. Toprak’ın dedesi de kızı toprağa gitti diye; “Birini toprak aldı, onun yerine Toprak geldi” demiş ve adı Toprak olmuş oğlumun. Tanıtmadım kendimi. Rahatı çok iyiydi.
Sustu. Yine ağzı köpürüyordu.
-Haaa… Evlatlar. Ölürsem torunlarımın kimsesi yok. Hiç akraba kalmadı, hepsi öldü. Sadece ben bakıyordum. Onları yurda verin ve iyi bakın. Size emanet torunlarım.
-Ağzından yel alsın amca ya…
-Söz verin… Hadiii!
-Söz!
İkisi birden söz vermişti.
-Sonra…
“Sonra” dedi ve sustu. Sabit bir noktaya bakıyordu. Gülümser gibiydi. Sabri, kalbini yokladı eliyle. Nabzına baktı ve gözleri kıpkırmızı oldu birden. Nabız yoktu.
Sevgi çaresizce kalp masajı yapma çabasındaydı. Olmadı. Her şey bitmişti. Tüm sırlarıyla birlikte ölmüştü Ozan Kaya.
Geride dört çocuk, asla öğrenemeyecekleri Yağmur ile Toprak’ın ne olduğunun sırrı kalmıştı. Gerçekler bilinmediği için de yüzyıllar sonra belki bir efsaneye dönüşebilirdi. Artık Toprak, Yağmur, Ozan Kaya birer efsaneydi.
SON
YORUMLAR
Değerli yazarımızın tüm öykülerinde de yaptığı,nakış işler gibi kelime kelime kurgulanarak yazılmış.. Yazım kurallarına özen gösterilmiş... İnsanı okurken katiyyen sıkmayan, halk hikayeleri tadında bir yazı çıkmış ortaya... Kurgu tam da olması gereken gibi, ne fazlalık ne de noksanlık bulamadım....Velhasılı kelam , T-E-B-R-İ-K-L-E-R...
kemnur tarafından 1/22/2015 7:32:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
Birkaç gündür işlerim nedeniyle cevapları çok geç yazabildim.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
üzüldüm
aslında bu kadar güzel devam eden öykünün daha uzun soluklu olacağını sanıyordum
yine de kaleminize, emeğinize sağlık hocam
kutlarım
saygılarımla
Turgay COŞKUN
Yorumun çok içtendi...
Selamlar...
Güzel bir çalışma. Bütün bölümleri okuduğumda tam eleştirimi bildirmek isterim.
İyi çalışmalar
Saygılar, Sevgiler
Turgay COŞKUN
Selamlar, saygılar...
Mükemmel bir sondu Turgay.Aslında bu öykün bir manada Dünyayı anlatıyor. Toprak ve Yağmur, Kaya üçgeninin vahim halini sergiliyor. Nasıl biz insanoğlu acımadan Toprağı zehirliyoruz, yağmurun kaynaklarını kurutacak zararlı işler yapıtyoruz. Güzel ve anlamlı bir seriydi arkadaşıım. Tebrik ediyorum gönülden. Selamlar.
Turgay COŞKUN
Bana bakma sen... Yorum yazamıyorum. Biliyorsun sık sık başka çalışmalarım oluyor. Sen arkadaşını yorumsuz bırakma :)
Selamlar...
Nermin Kaçar
en basından bu yana çok güzel bir öyküydü.ve final.muhteşem bir son ile noktalandı.yüreğinize kaleminize sağlık.selam ve saygımla...
Turgay COŞKUN
Selam ve saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Saygılar, selamlar...