- 908 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANAHTAR-III
ANAHTAR-III
“ Zamanı emziren bir şeyler var bu duvarın arasında duran. Gölgeler her yanda. Kapattığım gözlerimden beynime sızan kara siluetler geziniyor durmadan, her yandalar…her yanda…”
Beni şefkatle sırtıma vurulan bir tekme kaldırıyor. Yeniden doğmuş gibi dün geceki cenazemi boş verip uyanıyorum. Emin olmak için daha sıkı sırtıma vurulmasını tüm tanrılardan diliyorum.Tüm dualarım kabul gördüğü için omurgamdaki morluklara az sonra teşekkür edeceğim. Üstüme örttüğüm her şey soğuktan donan bir serçenin yere düşüşü gibi önce duvarı buluyor ardından kahverengi parkenin üstüne seriliyordu.
Gözlerim Teodora halanın dudağından sızan kanla günaydınlaşıyor. Benimle konuşuyor, bir şeyler demeye çalışıyor. Tek duyumsadığım o an onun ağzından yanağıma sıçrayan tükürükle sıçramış kanın ıslaklığı. Yediğim tokat kendimi bana vermese de bu sabah yüzümü yıkamayacağım için az mutlu oluyorum.
Yırtık gömleğime aldırmadan doğrulduğumda o şöminenin ateşini harlandırmak için odamdan gitmişti. Jan Dark’ın neden kutsal olduğunu düşünmek az ısıtmıştı nefesimi. Yanan iki kandili söndürüp salona geçtiğimde o halen şömineyle uğraşıyordu. Onu sonsuza kadar ateşin içinde uyuması için itesin gelse de mutfaktan gelen güçlü bir kahve kokusu beni engelledi. Sırtı ban dönükken konuşmaya başladı.
-Küpelerim nerede ?
-Hangisi…?
-Lanet olası biliyorsun sen..
-…
-Mavi yastığının altına düşen gümüş küpe…
-Bilmiyorum
-O zaman doğru söyle dün gece neredeydin peki ?
-Pekiii…Bana kızarsın diye susmuştum ama senin bana yasakladığın mezarlığa gitmiştim. Dün yastığımı neden aradın bilmiyorum ama ben o gece yoktum…
-Yalan söylemeeee! Saçlarına dokundum…
-Ben yoktum yemin ederim.Tüm gece oradaydım…
-Öyleyse bana mantıklı bir şey söyle, orada ne işin vardı.
-O anahtarı uygun bir yere gömmek için…
-Tamam…sana öğreteceğim…
-Neyi ?
Onun ne söylediğini ben de o da iyi biliyordu. Ama onun tek bilmediği tek şey benim onun tarot kartlarından bir kaçını çekip cebime sakladığımdı. Ve onları yakmış olamam geleceğime kara noktalı bir yaşam olarak dönecekti…
Masada duran ne kahve fincanına ne pişirilmiş yumurta için hazırlanmış çatala dokunmadık ikimizde. Ben pencereye doğru yönelip gömleğimi enseme kadar sıvazlarken acının mavi rengini kendime hazırlamıştım. Islak deri kemerden geride kalan morluklar beş ya da yedi günde geçeceğine alışıktım.
-Gümüş küpem nerede lanet olası söyle.
İlk attığı kemer eski yaralı yerime gelmeseydi ona çok gülecektim. Onun o gece benim olmadığı gerçekliği için ama bu yapmadım güldüm. Ben güldükçe o kızgınlıkla dudaklarını dişiyle kanatıp arta kalanı suratıma tükürdü. Ben güldüm. Sabah güneşi anahtarlığın üstünde gölgelerle ilerliyordu. Saat muhtemelen onu beş geçerken ben bayıldım. Çünkü dokuzda kanepenin uçunda ona doğru halının köşesine düşerdi tüm IŞIKLAR….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.