- 648 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
YARALANMAK VE İYİLEŞMEK
Her yaşın kendine göre yarası ve onun da kendine göre bir acısı vardır elbet.
Çocuğun dizindeki yara ile olgun bir insanın omzundaki yükün acısı eşdeğerdir.
Bunu dizi yaralandığında acı çeken bütün çocuklara sorduğumuz vakit; eminim; hepsi bir ağızdan aynı cevabı vereceklerdir.
’-Canım acıyor.’
veya
’-Canımız yanıyor.’
Öyle değil midir? Ne zaman bir yara alsak canımız yanar. Allah’ım ne büyük bir acı.Can bu başka bir şeye benzer mi? Boylanmış ağaç mıdır ki bu,budandıktan sonra dallansın budaklansın tekrar?
’-Evet’
Boylanmış bir ağaçtır bu can. Budanır; dalları bir tarafa düşer, yaprakları bir tarafa savrulur. Dallar kurur,düşer toprağa; yapraklar sararır,düşer savruluşa. Ne kışlar,ne seller,ne yeller atlatmış ve kaç gören gözü toprağa gömmüştür bu ağaç.Geride dimdik duran bir abide,anıt,başyapıt vardır; vardır ki o asil,dik duruşlu, yere sağlam basandır. Budanmışlık kendini değişime tabii tutar,değişir,büyür ve gelişir.Dallanır budaklanır.Yeni gözler keşfeder.Yeter ki ağaç;ağaç olmaklık sıfatından mahrum kalmasın, özünü bilsin,sözünü bilsin.
’-Ahh
Dili olsa da söylese şu asırlık ağaç.
Ne badireler atlatmıştır kim bilir
Bir anlatsa yara almanın bir diğer adının da;
İyileşmek olduğunu.’
Canlılığın bir türü olan Ağaç bile bunun farkındaysa,o zaman soruyorum?
’Canımız niye yanar?
Niye kanar bu yara?’
Yaralar hayatın tercümesi,acılar ise tecrübesidir.Evet çok yara aldık,yaraladık ve yaralandık.Peki soruyorum yine:
’-Yara aldık diye kanamak mı lazım şimdi?
Şurada şu an kabuk tutup iyileşmek varken.’
Ki iyileşmek; fiil haldeyken bile kulağa hoş gelirken.
Fiil halde hoş iken; faaliyette kim bilir ne tatlıdır.
Yani diyeceğim o ki; hayatta yara alırız,kanarız,kabuk tutarız,iyileşiriz.
Unutmayalım;
Yaranın olmadığı bir yerde,iyileşmeden söz edemeyiz.