- 1003 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
YÜZBAŞI
YÜZBAŞI
Siz hiç son zamanlarda, o şerefli üniforması ile dimdik, caddelerde aslanlar gibi yürüyen , “Bu vatan için ölürüm, bayrağımı asla ezdirmem, bana güven, geleceğin getireceği karanlıktan korkma, arkamda senin evlatlarınla aydınlıklara selam olsun” mesajı veren bir Türk Yüzbaşısı gördünüz mü ?
Yüzbaşı kimdir , bilir misiniz? Yüz tane başı, yüz tane kalbi, yüz tane mutluluğu ve mutsuzluğu olan 27- 35 yaşları arasındaki , omuzlarında sorumluluğun acı ağırlığını taşıyan ,kalender, hoşgörülü, adil insandır. 700 bin kişilik ordunun bütün er , erbaş ve ast rütbeli subay ve astsubaylarına o yaşında komuta eden adamlardır onlar. Evlatlarımız onların emrindedirler.
Bir muharip subayın her saniyesinin dolu , dopdolu olduğuna inanın. Ailesinin baş edemediği yirmi yaşlarındaki yaramaz oğullarından bölüğünde pek çok genç bulunur ve bunları adam etmek yine onun görevidir. Babasına karşı gelen oğlan , yüzbaşının bölüğünde onbaşıya kuzu olur. Peygamber ocağının sihridir bu .
O , emrindeki 150-200 kişinin her yaptığından ve her yapamadığından sorumludur. Onları, milli doktrinlere uygun olarak savaşa hazırlar, eğitir, disipline , tek vücut olarak harekete , korkusuzluğa sokar. Gecesi ve gündüzü emrindeki 20 yaşındaki yiğitlerledir. İçlerinde hastalanan , yaralanan , hele de şehit olan varsa , yüreğine hüzün dolar, sızım sızım tarifsiz.
Amacı , düşman ülkelerin gençlerinden daha sportmen , daha korkusuz, daha savaşçı yaratmaktır. Onlara verdiği vatan sevgisi ile öne geçip “İLERİİİİ HUCUMMMM” komutu herkes tarafından tekrarlandığında , eğittiği evlatlarımız birer aslan kesilir. Başlarında genç subay ve astsubaylarla ölümü falan hiç düşünmeden atılırlar düşman üstüne. Ölümle kol kola , gülerek , o şenlikte korkusuz.
Çocukluğumdan beri tanıdığım bir yüzbaşı var . Osmanlı Hazinedarı Ahmet Bey’ in oğlu (Maliye Bakanı) ; Bosna Valisi Nurettin Bey. Onun oğlu Şehit Yüzbaşı Ali Bey. Nurettin Bey’in kızı Zahide Hanım. Onun kızı babaannem İffet. Diğer çocuğu Şehit Yüzbaşı Nail Bey’ dir. Yani, babamın dayısı olan yiğit.
Babaannemden , ikiz kardeşi Yüzbaşı Nail Bey’ in kahramanlıklarını o kadar çok dinlemiş ve onun renksiz soluk fotoğraflarındaki yakışıklılığını , yiğit görüntüsünü o kadar çok sevmiştim ki, gençliğimde hep onun gibi olayı hayal etmişimdir. Taburunun başında bir elinde kılıç , öbür elinde toplu legant tabanca ve arkasında ki , yüzlerce Mehmetçik ile “Hucumm “komutu vererek ileri atılıp , Anzak siperleri önünde altı mermi isabeti ve siperden fırlayıp subay kılıcını almak isteyen bir Anzak ‘ın göğsüne sapladığı süngüsüyle şehit olmuştur.
O gün Yüzbaşı Nail Bey’in taburu tamamen Anzak siperleri önünde şehit düşmüş , ölenlerin gömülmesi için yapılan protokolde annesine yazdığı veda mektubu ve küçük bir Kur’an-ı Kerim , soylu kanına bulanmış olarak üzerinden çıkmıştır. Bizlere bu vatanda hür yaşama , hür dalgalanan bir bayrak altında bulunma ve Cumhuriyetimizin kalıcı temellerini atma imkanını , canlarını feda ederek sunan tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarım.
Yüzbaşının sorumluluğunda , bazen değeri milyarları bulan koca bir zimmeti vardır ki; sırf bunun baskısı bile yeter de artar . Ayrıca Tabur Komutanı, Alay Komutanı ve diğer komuta sin silesindeki generaller sürekli denetler ve gözetirler onu. Yanlış yapma şansı hiç yoktur. Yaparsa yıllar sonra bile kanun bulur, sorusunu sorar. Oysa emrinde hiç Türkçe bilmeyen erden , üniversite mezunu ere kadar büyük bir yelpaze vardır. Suç işleyip hapishanelerden gelen , yahut uyuşturucu bağımlısı olup, bunu askerde de devam ettirmeye çalışan erlere ne demeli?
Her şeyden sorumlu dedik ya ; mesela emrindekilerin giydiği don ve faniladan başlayalım . Elbisesi ,botu, teçhizatı , silahı da yüzbaşının sorumluluğundadır. Eskiden bir de gelip etek tıraşlarını da denetlerlerdi.
“Soyun, don indir, kollar yukarı”
“Yüzbaşım , erlerinizin koltuk altı tüyleri oldukça uzamış, birkaç erin de etek tıraşına ihtiyacı var. Bazılarının yedek temiz çamaşırları ve çorapları kullanılmış. Bunlar sabah sporlarında dikkat etmiyor musunuz ?”
“Bir haftadır dağdaydık…..”
Erler arasında ki , kavgaların , cinsel kayma veya örgütsel kaymaların , hatta bölgesel gruplaşmaların hesabı da yüzbaşıdan sorulur. Hiç parası gelmeyen garibanların , okuma yazma bilmeyen Ali’lerin , hayatında çatal bıçak kullanmamış kaşıkçıların , tuvalette kıçını taş ile silmeye alışmış yabanilerin de hocası odur.
İşte bu adamı Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde , Kadıköy de Altı yol da , Beşiktaş ‘ta Balık Pazarı’nda görmeyi özledim. Ne olur artık gurur duyduğumuz ordumuzun temel direği , aslan yüzbaşılarımız, kendinizi bizlerden esirgemeyin. Siz karşıdan gelirken , bizlerden alacağınız küçük bir tebessüme , esnafın ” Buyur komutanım, bir çayımızı içer misiniz? “ demesine , hatta bir genç hanımın beğeni dolu gülümsemesine, belki sizin de ihtiyacınız olabilir.
Sizlerle , Silahlı Kuvvetlerin bütün mensupları ile onurlandırdığımız vatan sevgisini , sarsılmaz Atatürk devrimciliğini , bizlere görüntünüz, bakışınız ve kutsal üniformanızla yaşatın .
Allah bu yüce bayrak altında cumhuriyetimizi ve hepinizi korusun Aslanlarım.
E. Yaşar Ovalı 18 Ocak 2015
YORUMLAR
Yazınızı da, yorumları da zevkle okudum.
Bu ocağa verdiğim otuz yılın karşılığında evime ekmek götürdüm.
Çocuklarımı büyüttüm. Onları da ekmek sahibi yaptım.
Söylenecek çok şey var...
Ancak bu terazi o sikleti çekmez...
Ben susma hakkımı kullanıyorum.
SELAM VE SAYGIYLA...
kukurikuu
Aslında ben de susma hakkımı kullanıyorum.
Kol kırılır yen içinde kalır misali , ne yazık ki susma ve yorum yapmama hakkımı kullanıyorum.
Benim bir erimi dövdüler diye koca bir çingene mahallesini basmıştım daha teğmenliğimde. Şimdi adamını vuruyorlar, astsubayını kaçırıyorlar, bayrağı yerlerde ve yüzbaşı seyrediyor. Çok acı .
Ama ben hala onun asla dizleri üzerinde olmadığına eminim.
Yorumunuz için teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Sevgili Abim.
Diğer yorumları da okuduktan sonra bir iki satır da ben yazayım dedim.
Önce hiç alakası olmayan bir anı ile başlayayım:
1970 li yıllardı. Kardeşim Konya Aslanlı Kışlada askerlik yapıyordu. Onu ziyaret etmeye karar verdim ve İstanbul- Topkapıdan otobüse bindim. Yol arkadaşım Konyalı bir askerdi. O da İstanbuldan memleketine izine gidiyordu. Ona Aslanlıkışlaya nasıl gideceğimi sordum. Bana otogardan taksiye atla. Beni Kerhaneye götür de, kerhaneye yakın zaten görürüsün Aslanlı kışlayı'' dedi. Ben de '' Niçin direkt Aslanlı Kışlaya götür demiyorum?'' dediğimde yüzüme baktı acayip acayip.
Neyse Konyada indim ve bir taksiye binerek ''Beni Aslanlı Kışlaya götür'' dedim. Taksiyle giderken bizi bir araba yanlış solladı. Bizim şoför adama küfretti ve bana dönüp '' Abi bunlar kerhane zangocu. Hepsi cenabettir bunların. Kerhaneye adam taşımaktan başka bir *oka yaramazlar'' dedi.
Velhasılı kelam muhafazakarlığı ile tanınan Konya'da kerhane lafından başka laf duymadım. İstanbul'a döndükten sonra da Konya artık benim nazarımda bir kerhaneciler şehri olmuştu. Oysa yaşadığım sadece iki örnekti ve Konya o günlerde bile oldukça kalabalık bir şehirdi.
Bu hatırayı şunun için anlattım:
Maalesef biz yaşadığımız bir kaç olumsuz örneğe bakarak genelleme yapmasını çok seven bir milletiz.
Öğretmenlik hayatımda da böyle olmuştur. Okulda yüz tane öğretmen vardır. Bunlardan sadece bir ikisi dayakçıdır ama öğrenciye sorsan ya da veliye göre tüm öğretmenler dayakçıdır. Öğretmen karikatürlerinde yakın zamana kadar öğretmenler ellerinde cetvel, ağzından köpükler saçan agresif tipler olarak tasvir edilir hep.
Gerek irfan orduzu olan milli eğitimde, gerekse Türk silahlı kuvvetlerinde milyonlarca, yüzbinlerce insandan bahsediyoruz. Bunların tamamının pürüzsüz olması mümkün müdür? Değildir elbette. Zaten böyle bir şey eşyanın tabiatına da aykırıdır.
Her meslekte, her toplumda O. Çocuğu dediklerimiz mutlaka vardır. Ama her şeye rağmen o O. Çocuklarının en az olduğu iki ocak vardır: 1- Türk Silahlı Kuvvetleri 2- Türk Milli Eğitimi.
Bu iki ocağı gözümüzün bebeği gibi korumamız, ona layık olduğu sevgiyi vermemiz, ona güvenmemiz lazım. Bu iki ocağın bozulması değil midir koskoca 24 milyon kilometrekare toprağa sahip bir imparatorluğun yıkılmasının başlıca sebebi.
Ben tüm subaylarımıza baktığım zaman onlarda bir Eyüp Yaşar Ovalı görmek istiyorum. Öyle de görüyorum. Hatta öyle olmayanları da öyle görüyorum. Nasıl bakarsan, nereden bakarsan öyle görürsün çünkü.
Zaman içinde Milli eğitimde de Türk silahlı kuvvetlerinde de çok büyük hatalar olmuştur ama unutmamak lazım ki bizim bir başka ordumuz yok. her iki ordu da bu milletin içinden çıkıyor, onu bir başka yerden ithal etme şansımız yok. O halde bu hataları düzeltecek olan da yine bu milletin kendisi olacaktır.
Mesela ben bedelli askerlik denilen olaya da karşı değilim. Zorunlu askerlik yaptığında askerliğin içine edecek bir namussuza askerlik yaptırtmaktansa domuzdan ne kıl koparırsan kardır diyerek bence daha da fazla para alınmalı ve o paralar da bakmakta olduğu annesini, babasını, eş ve çocuğunu bırakarak askere gitmek zorunda kalan gariban askerlere verilmeli maaş olarak derim.
Neyse...Söylenecek çok şey var da yorum da oldu başlı başına bir makale gibi.
Selam ve sevgilerimle değerli abim.
kukurikuu
Bu kadar güzel bir yoruma cevap yazabilmek bile çok zor.
Hayalimde ki yüzbaşıyı, onun bel direği olduğu ordumuzu, olması gereken yerlerde görmeyi hayal ettiğim için bu öyküyü yazdım.
Her milletin en büyük onuru mutlaka onun silahlı kuvvetleridir. Onun zayıf düşmesini, hatalar yapmasını, korkak davranmasını , ona kaynak sağlayan , evlatlarını canlarını verebilecek kadar tembihleyip, kınalar yakan analar babalar görmek istemezler.
Askerin geride bıraktığı bakmakla yükümlü olduğu insanların , devlet desteğinden mahrum olmamaları gerektiğine yürekten inanıyorum.
Söyleneceklerin gerisini; Kadıköy 'de Kokoreççi de, Arjantin bardaklarla biralarımızı yudumlarken açık açık anlatalım .
Sevgiler Kardeşim.
Merhaba Y.Eyüp Bey
Yazınızı ilgiyle okudum. Asker kökenli olmanız nedeniyle de insani bir bağla yazınız da bir yüz başının nasıl insan olması gerektiğini başka bir ifadeyle nasıl bir kişilikte olduğunu yazmışsınız satır aralarına da oldukça duygusal cümleler serpiştirmişsiniz çokta hoş bir yazı olmuş bu yönüyle ellinize sağlık
Yazınızın içeriğine dönük itirazlarım var ama yinede bu yönde bir yorum yapmaktansa izninizle yazınıza sohbet niteliğinde iştirak etmek isterim. Bu şekilde yazınızın içinde itiraz ettiğim bölümlerine de değinmiş olurum.
Y. Eyüp Abi; Abi diyorum çünkü her ikimizde siviliz ve hür generaliz))
Askerlik olgusuna karşı birisiyim, yani güncel deyimiyle vicdani retçiyim. Ancak böyle bir dünya görüşümün olmasının siyasal nedenlerine girmeden şunu da söylemek isterim ki enteresan bir şekilde gerek sosyal çevrem deki dostlarım, gerekse akrabalarım genelde asker kökenli kişilerden oluşur. Hani derler ya insanın sevmediği ot burnunun dibinde biter diye)) şaka şaka samimi söylüyorum şaka, hemen kızmayın lütfen))espri yaptım.
Askerlerle gençlik yıllarımda çok ta hoş olmayan anılarım olmasına rağmen askerlik görevime dini ve milli duygu yoğunluğuyla gittim. Asker ocağının kutsallığına inanmış birisiydim. Doğrusu Tugay komutanından bölük komutanına kadar birçok komutanın sempati duyduğu disiplinli bir askerdim. Askeri başarılarımın ödüllendirildiği dolma kalemden takdir plaketlerine kadar birçok ödülü de hak ederek almış tabur komutanımın söylemiyle kendi torpilini kendisi oluşturmuş bir askerdim. Fakat siz daha iyi bilirsiniz ki asker ocağı her türden insanın olduğu bir yerdir. Bu subaylar içinde geçerlidir. Aslan gibi imanlı şerefli merhametli dürüst subaylar olduğu gibi, su katılmamış süzme çocukları da vardı. Örneğin; içtima alanında yüzlerce arkadaşının önünde gariban Anadolu çocuklarını yaka düğmesi açık diye ana avrat küfrederek ağzını burnun kırıp on beş gün disipline gönderen sonrada adamım diye geçinen kişi zengin çocuklarının etrafında pervane olurdu. Adeta omzundaki rütbeyi onların omzuna takardı.
Bu ve benzeri örneklere onlarca kez tanık olmuşumdur. Bazı nedenlerden dolayı askere geç gitmiştim Türkiye deki ilk bedeli uygulaması asker olduğum döneme denk geldi. İzmir’in en zengin holding sahibi ailelerinden birinin yaşı hayli ileri olan oğulları bedelli olarak askere gelmişti. Uzatmayayım bir gün bu asker keyfi firar etti. Tesadüfen tanıklık ettiğim komutanını bu askerle olan telefon konuşması şöyle geçiyordu; lütfen birliğinize geri dönün aksi halde beni zor durum da bırakırsınız. Çocuk birkaç gün sonra döndü hiç bir şey olmamış gibi gene laka yit bir şekilde askerliğine devam etti. Bir süre sonra çocuğa o gün nerede olduğunu ve neden ceza almadığını sorduğumda, Efes otelinde iki sarışın hatunla birlikte olduğunu söylemişti. Peki, neden ceza almadın diye sorduğumda da bana cevabı şu olmuştu; ah be komutanım çok safsın on bin dolarlık takı seti yeterli ceza değil mi? Bu anlattığım olayın birinci dereceden tanığı bu gün de çok popüler olan bir ses sanatçısıdır.
Diyeceğim o ki değerli üniformanın altında tüm subayların aynı saygıyı görmesi insanın içine sinmiyor.
Son cümle işleri zor olsa da Türkiye şartlarına göre hatırı sayılır bir maaşla görevlerini yapıyorlar abartılacak bir şey yok
Saygı selamlarımla.
kukurikuu
Çok haklı olduğunuzu belirterek size teşekkürlerimle cevap veriyorum.
Benim için mübarek olan bu ocakta, alınan her hediye benim için rüşvet demektir. Benim hediye getirdiği için herkesin içinde dövdüğüm adam vardır. Çocuk eğer bir teneke tere yağı getirdiyse ondan bir kaşık alıp gerisini erata dağıtarak onun da kalbini kırmamışımdır. Ama şahsi bir hediye asla kabul edilemez.
Ben yazımda "YÜZBAŞI"yı anlatmaya çalışmıştım. O dediğiniz olaya sebep olan adam başka rüşvetler de yemiş olan , o şerefli elbisenin altındaki bir orospu çocuğudur. Ondan zaten bu vatan için hiç bir şey beklenmez.
Hele Mehmetçik'e küfredenin ben anasını sikeyim. Onların anaları bizim de anamızdır. Ama haklı olduğunuz yerler de var . Layık olmayan bazıları da bu kutsal ocağa ne yazık ki sızabiliyor. Asker arasında ayırım yapmak iki evladı eşit tutmamak gibidir.
Böyle upuzun yazarak ilgi gösterdiğiniz için teşekkür eder ,saygılar sunarım.
Serhat BİNGÖL
Sevgili abim yorumuma verdiğiniz içten cevabınıza ben de çok teşekkür ederim.
Açıkça söylemem gerekirse lafı eğip bükmeden dürüstçe söyleyen insanları severim
Cevabınızdaki bu samimi ve doğal tavrınızdan dolayı sizi tebrik ederim bu tavrınız bana çok sevdiğim sıkça tartıştığımız ama bir arda olmaktan büyük keyif aldığımız önemli rütbelerden emekli olan iki abim ve aynı zaman da arkadaşım olan Namık ve kemal abimle olan diyaloglarımı hatırlattı.
İkisi de hayatı tiye alan olağan üstü makara kukara tiplerdir. İkisinin de askerlikleri vukuatla geçmiş ama delikanlılıklarından kaynaklanan haksızlığa eyvallah etmedikleri vukuatlar tabi. Neyse sonuçta yeni tanışan birisi hayat ta bu iki şahsiyetin asker olduğunu anlamaz. O kadar tevazu sahibi içi dışı bir insanlardır. İtiraf edeyim ki sizde de aynı açık yürekliliği öz eleştiri yapabilme büyüklüğünü gördüm gönülden kutlarım.
En içten saygı ve selamlarımla.
SAYGIDEĞER KOMUTANIM BU YAZI DA SİZİN YÜREĞİNİZ ÇARPMAKTA. YÜREĞİNİZİN SESİ HİÇ SUSMASIN.Ne var ki bu halkumutsuzluk içinde... SAYGILAR
Siyasileri taşeronluk peşinde
Memleket bitap, ihanet içinde
vatan yolgeçen hanı halkı korkak
Bölük komutanların nerde Atam
- Atam dile gelip seslendi,
Tüm yüzbaşılar uykudadır, dedi…
Osmanlının küllerini savuran
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Otuz Ağustosu onurum yapan
Kahraman askerin nerede atam...
- Atam dillendirdi acı gerçeği,
Askerim Silivri’de esir, dedi…
Sevr’den Lozan’a giden yolu açan
Yokluktan yepyeni bir ulus yaratan
Şanlı tarihini yeniden yazan
Kahraman askerin nerede atam…
- Atam dillendirdi acı gerçeği,
Askerim Silivri’de esir, dedi…
Dışta yedi düvelle savaşarak
içte iş birlikçiyle uğraşarak
şanlı tarihine destanlar yazan
Kahraman askerin nerede atam...
- Atam dillendirdi acı gerçeği,
Askerim Silivri’de esir, dedi…
Ne şerefine, ne haysiyetine
Ne de senin ulu önder ismine
Bir sırlı kozmik odasına bile
sahip çıkmadı subayların Atam…
- Atam dillendirdi acı gerçeği,
Benim subayım Silivri’de, dedi…
Tayyip çoban oldu, halk yobazlaştı
Milli ruh öldürüldü, her şey yozlaştı
Milli Bayramlar saygınlıktan çıktı
Askere balyozla vuruldu Atam
- Atam dillendirdi öz güvenini,
Tüm askerlerim ayaktadır, dedi…
Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde
Üzgün şehitler her zaman, her yerde
Sevr hortladı sana muhtacız gene
Vatanın sahibi nerede Atam…
- Atam dile geldi, bize seslendi,
Halkım makarna peşindedir, dedi…
kemnur tarafından 1/19/2015 2:50:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
kukurikuu
Bu kocaman gönülle ,ne güzel yazılar yazıyor ve bizleri duygulandırıyor sun
Yazımdaki temayı çok iyi anladığına eminim.
Ne acı değil mi, işgal altındaki İstanbulda bile subaylar kılıçlarını çıkartmamış, işgal kuvvetleri subaylarına selam vermiş ama onlardan ast olan lardan da selam almışlardı.
Saygılar sevgiler Hocam.
kukurikuu
Çoktandır sayfalarında gözlerim sizin yorumlarınızı arıyordu.
Teşekkürler, saygılar.