- 584 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bahaneler
Bahaneler diyorum. Onlar olmasa ne yapardık acaba? Yada ne yaparlardı ?
Biz daha küçücük çocuklarken alıştık bahanelere. Öğretmen sözlüye kaldırdığında "elektrik kesikti çalışamadım" diyerek.
Şimdi gidenlerin uyduruk bahanelerine şaşırmamalı aslında.
Neyse önce aşktan girelim sonra ’bahanelere’ devam ederiz.
Birgün bir tesadüf eseri hiç tanımadığın biri gelir, değer verirsin, güvenmek istersin ve prensiplerin canı cehennene der, büyük konuştuğun ne varsa çiğnersin. Çünkü; o çok farklıdır. Çok yakın hissedersin kendine. Gitmek istemezsin ondan. Kalp bu herkese ısınmıyor işte. Ona ısınmıştır ya bi kere, gitmesin dersin. Gitmesin.
İlk başlarda sürekli konuşmaya çalışır. Sende kabalık olmasın diye cevap yazarsın. Ama önceleri böyleyken sonra "adam bu be" dersin kurduğu cümlelere aldanıp. Sürekli konuşursun. O kadar benzetirsin ki kendine, onunla konuşmak iyi gelir sana.
Önceki yanılgılarının, hayal kırıklıklarının yerini umut alır. "Ben onu istiyorum" der kalbin sanki, ondan her gelen mesajda atışıyla. Uykun olsa dahi ertelersin. Ona "ben uyiycam" diyemezsin.
Çünkü; onu uykuya tercih edersin. Adını koymaya korkarsın. Böyle daha güzel dersin. En azından ruhuna hitap etmiştir ya bi adı olmasa da olur bu konuşmaların diyerek. Ama o adını koyduğunu her konuşmasında gösterir. Kızmak bile gelmez içinden çünkü; sen o adı seversin farketmeden.
Ve yine dönelim bahanelere.
Tam da O’na aşk dersin ki ! orda kopar işte. O koyduğu adı unutur. Bahaneler başlar. Eskisi gibi olmasını geç, artık iplenmediğini hissedersin. "İşi vardır, uykusu vardır falan filan işte".. Neyse
İnanırsın. Sonuçta taş değil ya insan karşındaki. Anlayış gösterirsin. Sabredersin. Sana iyi gelen o duyguyu ayna gibi gördüğün o insanı kaybetmek istemezsin. Ama bi bakarsın hiç haketmediğin sözler duymuşsun. Sabırsız olursun, şımarık olursun, anlayışsız olursun.
"Ulan ben mi girdim hayatına, ben mi aşka davet ettim. Sen geldin. Sen ettin. Farkettirmeden alıştırdın kendine. Şimdi sabretmeyen ben miyim?" diyemezsin ama, kırmak istemezsin.
Aslında sorun sabahlara kadar konuşmak değildir. Çünkü; bir insan sabaha kadar konuşmadan da verdiği değeri bir mesajıyla belli edebilir. Aslında seni huzursuz eden o bir mesajın gelmemesidir. Hatta senin bir.. iki... üç mesajına bile cevap gelmez olur. Çünkü; sen verdiğin değeri belli ettin..
Ona o dakikadan sonra başka ne söyleyebilirsin ki. Onun tabiriyle içindeki zehri akıtırsın.
Oysa o akıttığın onun seni sürüklediği ruh halinin tesiridir. Aslında haketmiştir birçok sözü. Çünkü; sessiz sedasız birinin hayatından çıkan hırsızdır. Hayatını soyar. Son kalan güvenini, son kalan duygularını son kalan herşeyini çalar. Ama yinede o sözleri içten söylemezsin. Beni inandır dersin içinden. Kendi haksızlığını onun gitmesine yeğlersin.
Neyse geldik s’ona. Sıralar bahaneleri yazdıklarına karşı. O bahaneler de en baştan var olan şeylerdir tabi. Adı üstünde bahane işte. Kılıf uydurur gidişine. "Ben gitmek istiyorum, aradığım aşk değil gerisini de sende bulamiycağımı anladım o yüzden istemiyorum" demez, "benim hayatım belirsiz, seni sürükleyemem" der.
Oysa gerçeği söylese belki kıracak ama parçalamayacak. Bunu anlayacak beyni yoktur ya, yada o beynini yalanlarla yoğurmuştur. Farkına bile varmaz giderken arkasında kapıyı açık bıraktığının. Çünkü; bahaneler aşık insan için açık kapıdır.
Ama aslında bahaneler gerçeğin kibar halidir. Ve bahaneleri olana adam demiyorum ben. Adam dediğin dürüst olur. Bahaneleri olan erkektir.
Neyse gelelim sadede. Bahanelerin sonucu; güvensizlikle atan bir kalp, aşktan soğumuş bir beyin, Herkese itici bakan gözler, her tarafı yaralı bir ruh, "ben yoruldum" demese de gülücüklerin arkasında gözyaşı saklayan yorgun bir beden.
Hadi bakalım girin birilerinin hayatına ne istediğinizi bilmeden. Sonra bahanelerizle defolun gidin.
Adam’sanız..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.