- 943 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HACI
Horozlar ötmeye başlamıştı. Perdenin kenarlarından içeri sızan ışığa bakılırsa hava aydınlanmıştı. Aceleyle üzerini giyindi ve evden yaklaşık yirmi metre uzaklıktaki tuvalete gidip geldi. Evlerin biraz yukarısındaki çam ağaçlarına baktı, kırağı bağlamıştı dallarını. Öylesine bir soğuk vardı ki yerdeki karda ayak izleri belli olmuyordu. Kar adeta buza dönmüştü.”Karda yürür de izini belli etmez.”sözü herhalde böyle bir gün için söylenmiştir. Soğuk suyla abdest alırken bir taraftan da “Allah’ım bunu ayrı yaz.”diyordu. Abdest bittikten sonra önceden omzuna attığı havluyla yüzünü kuruladı. Namazı kıldıktan sonra secdeye kapandı. Biliyordu ki Allah kullarına şahdamarından daha yakındı ve biliyordu ki kulun Rabbine en yakın anı secde anıydı. Tam bir teslimiyetle gözyaşlarını yanaklarına akıtarak yalvarmaya başladı. Allah’ım durum bildiğin gibi değil.”demişti. Safi bir kalple. Sen beli bükülmüş yaşlıların dualarını geri çevirmezsin. Neyim varsa sattım, artık ayağımın biri çukurda, dünyada kimsem kalmadı. Yıllarca sana elimden geldiğince ihlâsla ibadet etmeye çalıştım. Ne olur hac ibadetini de yerine getirmeyi de nasip et.”diye dua etti. Seccadesini toplayıp katladıktan sonra ellerini yüzüne sürdü. Namaz tespihini eline alarak perdenin aralığından mahalle camisinin minaresine bakarak “Hasbunallahu veni’mel vekil”dedi defalarca. Sen ne güzel vekilsin Allah’ım seni kendime vekil kabul ettim. Senden gelen her şey güzel. Böyle dua ederken başını cama dayayıp uyuyakalmıştı. Bir süre sonra pencereden giren güneşin ışığı yüzüne vurunca uyanmıştı. Fesuphanallah üzerime nur indi. Duam kabul oldu galiba dedi. Akşamdan hazırladığı çantayı alıp yola çıktı. Köyün ihtiyar minibüsü ile ilçe merkezine gidecek ve hac başvurusu yapacaktı. Bir süre bekledikten sonra köyün karşısındaki dağın yamacında büyük bir gürültüyle köyün yaşlı minibüsü göründü. Aslında birkaç köy birlikte kullanıyorlardı. Bir süre elini alnına koyup minibüsün geldiği tarafa iyice baktı. Biraz sonra minibüs gelmiş peşi sıra getirdiği tozu yutturmuştu. Minibüse bindi kapıyı bir türlü kapatamadı. Şoför Hacı amca kapı bozuk, kapanmıyor sen bırak muavin kapıyı elle tutar.”dedi. Şoförün söylediği Hacı amca sözü iç dünyasında bambaşka bir anlam buluyordu. Kesin hac başvurusu olumlu sonuçlanacaktı. Şoförü Allah konuşturmuştu. Bozuk yeri düzgün yerinden fazla olan yolda hız yapamadığı için kaplumbağa hızıyla ilerleyen çıkardığı tozdan bile geri kalan minibüs iki saatlik bir yolculuktan sonra nihayet ilçeye varmıştı. Uzun zamandır ilçeye gelmiyorum burası ne kadar da değişmiş dedi kendi kendine. Yüksek binalara uzun süre hayran hayran bakarken kaldırımdan geçen insanlara çarptığının farkında bile değildi. Uzun süre kendi ekseni etrafında dönerek binalara bakmaktan başı dönmüştü ki sokak aydınlatma lambasının direğine yaslanıp bir süre dinlendi. Yoldan hızla akan araçları ve kaldırımdaki kalabalığı seyretti. Sonra biraz ileride yalnız başına bekleyen orta yaşlarda bir adam olduğunu gördü ve ona yaklaşıp elindeki kağıdı uzatarak bu adresi bilip bilmediğini sordu. Adam bir iki evirip çevirdikten sonra adresi bilmediğini söyledi. Adamanın okuma yazma bilmediğini anlamamıştı. Biraz bekleyince saçları kirpiyi andıran kulakları küpeli iki delikanlı gördü. “Allah’ım kirpileri yarattın ha bunları niye yarattın?”dedi. Daha bunun gibi birçok kötü kelime dilinin ucuna hücum etmeye hazırlanıyordu ki, tövbe estağfurullah! deyip başını sağa sola çevirdi. Bu gençlere elindeki adres kâğıdını uzatıp uzatmamakta uzun süre tereddüt etti. Sonra aklına son anda bir şey gelmiş insanlara has bir tutumla kâğıdı onlara uzattı.”Evladım! Bu adresi biliyor musunuz acaba?”diye sordu. Delikanlılar kâğıda baktıktan sonra: “Bizi takip et!”diyerek hızlı adımlarla ilerlemeye devam ettiler. Kılavuzu karga olanın akıbetini biliyordu; ama kirpi olanın akıbetini bilmiyordu. Onu da yaşayıp görecekti ki daha bu düşünceden kurtulmadan kirpiler işte burası amca demişlerdi. Adresi bu kadar çabuk bulmanın şaşkınlığı içerisinde kendisine gösterilen binanın önünde bir süre durdu. Sonra kafasındaki şapkayı çıkararak koltuğunun altına aldı ve içeri girdi. Kapının önüne gelince kapı kendi kendine açılmıştı. Aman Allah’ım sen ne büyüksün sabahtan beri başıma gelen ikinci olağan üstü olay.”diye söylendi kendi kendine. Önümde bütün kapılar kendi kendine açılıyor. Önce bindiğim dolmuşun kapısı şimdi ise binanın giriş kapısı… İçeride kendisi gibi yaşlı birkaç kişi daha duruyordu. Önce kapıda bekleyen üniformalı görevliye tuvaleti sordu. Onun işaret ettiği tarafa gitti. İçerisi karanlıktı lambayı yakmak için karanlıkta el yordamıyla elektrik düğmesini aradı. Bir iki adım daha attıktan sonra lambalar yandı. Lambaların dokunmadan yanması karşısında büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Bu yaşa kadar böyle bir olayla hiç karşılaşmamıştı. Kapılardan sonra şimdi de ışıklar… diye mırıldandı başını iki yana sallıyarak. Lavabodan çıktıktan sonra elini yıkayacaktı ki şaşkınlığı bir kere daha zirve yaptı. Daha musluğu çevirmeden su akmaya başlamıştı. Musluklar da mı?diye düşündü ıslak ellerini ağarmış saçlarına sürerken.Bekleme salonuna geldi bir süre şaşkın gözlerle etrafına baktı. Kimsenin kendisine oturması için yer göstereceği yoktu. Boş bir koltuğa yavaşça oturdu. İçeride iki görevli vardı karşılarındaki yaşlılara birtakım sorular soruyorlardı. Karşıda bulunan duvar saatine baktı 14.30’u gösteriyordu. İki saat sonra köye geri dönmesi gerekiyordu. Az sonra yanına orta yaşlı biri oturmuş selam bile vermemişti. Önce onun selam vermemesini garipseyip içten içe ona kızdı sonra da sırf konuşmuş olmak için: Hava da ne kadar sıcak dedi. Yanına oturan adam evet anlamında başını salladı. Sohbeti burada bitirmeye niyeti yoktu. “Şu Allah’ın işine bak. Bu sene de oruç ramazan ayına denk geldi.”dedi. Yanına oturan orta yaşlı adam gülmeye başlamıştı. Niçin güldüğünü anlamaya çalışan meraklı gözlerle onu süzüyor bu şehirliler çok tuhaf insanlar diye düşünüyordu ki, içerideki şişman görevli: “Hoş geldin hacı amca! demişti sıra sende. Yok, yok dedi kendi kendine. Bu kadar tesadüf olamaz. Sabahtan beri bana Hacı amca diyen ikinci kişi bu. Bu insanlar lüzumsuz yere böyle konuşmuyorlar. Kesin bana haç çıkacak diye düşündü. Görevlinin istediği evrakları verip sorduğu sorulara cevap verdikten sonra duvardaki saate baktı vakit epeyce ilerlemişti. Dışarı çıktığında havanın kısmen serinlediğini hissetti ve dolmuş duraklarına doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Dolmuş beklerken ve dolmuşa binip köy duraklarına giderken hep hac hayalleri kuruyordu. Çok yakında sonuçlar belli olacak demişti görevli çok yakında…
…
Aradan günler haftalar geçmişti. Her gün ilçeye gidenlerden iyi bir haber bekliyor köy minibüsü yamaçtan görününce babasını karşılamaya giden çocuklarla birlikte minibüsü karşılamaya gidiyordu. Muhtar, hadi hayırlı olsun hacı amca demişti. Hac başvuruna olumlu cevap geldi. Haca gidiyorsun hazırlığını tamamla. Nihayet beklenen gün gelmişti. Önce İlçe merkezine oradan ile ve oradan da İstanbul’a gitti.
…
İçi içine sığmıyordu. Kutsal toprakları görmüş hep hayalini kurduğu Kâbe’nin karşısına geçmiş ve dua etmişti. İlk gün dua etmek istediğinde heyecandan aklına bir şey gelmemiş ve Ya Rabbi, Hasso ne istiyor sen biliyorsun.”diyebilmiş ve sonra gözyaşlarını tutamamıştı. İki yıl kadar önce vefat eden karısı gelmişti aklına. Ölmeseydi birlikte geleceklerdi; ama kader ona izin vermemişti. Ona da yer ayırdı dualarında.
…
Medine’de hava bir başka güzeldi. Huzur doluydu bu mübarek belde, nur şehriydi. Peygamber aleyhisselamın kabrinin karşısındaydı ve yine bayram sabahına ulaşan çocuklar gibi yüreği pır pır ediyordu. Başına gelen olayları düşündükten sonra: “Bak da gözün hacı görsün ya Resulallah!”demişti.
YORUMLAR
yazınızı kutlayacagım ama renk seçiminden dolayı bende gözde zorlandım okuyamadım....saygı ve selam lar