- 998 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLLİYE OLSUN. KÜLLİYEN YALAN DEĞİL…
Cumhurbaşkanımız, adı Ak Saray olarak belirlenmiş olan Cumhurbaşkanlığı Köşkü için yeni bir isim bulmuş. Öyle görülüyor ki bu yeni buluşunda o yapıya saray denilmesine karşı olanların hassasiyetlerini de göz önünde bulundurmuş.’’ Benim sevgili vatandaşlarımın bir kısmı buraya saray denmesinden gıcık kapmışlar, ben de onların cumhurbakanları olarak bu alerjik reaksiyonu önlemek için adını değiştirerek külliye yapıyorum’’ mealinde bir şeyler söylemiş. Yani orası artık Ak-Saray değil Ak Külliye olacak.
Hemen peşin peşin belirteyim ki Ak-Sarayın bir külliye olmasına emekli bir tarih öğretmeni olarak en çok ben sevinirim. Bunun nedenlerini açıklayacağım birazdan lakin o binanın külliye olması Cumhurbaşkanlığı için tehlikeli bir durum. Ha; bazılarının korktuğu gibi eğer ileride bir saltanat kurulacaksa ( Ki yine bazılarına göre bu saltanat kurulmuştur bile) daha da tehlikeli bir durum. Daha doğrusu olamaz. Neden olamaz peki? İşte hem benim Ak Saray bir külliye olursa bundan son derece mutlu olacak olmamın, hem de Ak Sarayın bir külliye olmasının Cumhurbaşkanı ya da Padişah, adına ne derseniz deyin, devleti yöneten şahıs ve ailesi için tehlikeli daha doğrusu olamaz olmasının sebeplerini izah etmek için önce külliye nedir oradan başlayalım işe ve Türkiye’de üç külliyeden örnekler verelim.
Külliye nedir?
Öncelikle bazılarının sandığı gibi külliye demek medrese demek değildir. Ya da tarikatların zikirhanesi filan da değildir. İmam-Hatip Lisesi modeli bir şey de değilidir. O bakımdan kimse korkmasın, uykuları kaçmasın bu külliye sözü dolayısıyla.
KÜLLİYE: Ortada câmi olmak üzere, çevresinde fonksiyonel bir anlayışla sıralanmış olan medrese(Yüksek okul-üniversite), mektep( İlk okulorta okul,lise), kütüphâne, dâruşşifa( Hastane-en azından bir sağlık merkezi),Bimarhane( Ruh hastalıkları hastanesi) tâbhâne( Mutfak), misâfirhâne, imâret (aşhâne), han-kervansaray( Şimdiki karşılığı olarak konaklama tesisleri ve moteller), hamam, çeşme(se¬bil), arasta(çarşı), muvakkithâne,(Saatleri ayarlama ve zaman ile ilgili sorunlar merkezi) türbe ve benzeri yapılar topluluğuna külliye denilir.
Her külliyede mutlaka bu saydıklarımın hepsini bir arada görmek mümkün değildir ama en azından bir kaçı mutlaka vardır. Eh konu Ak Saray gibi…Pardon Ak-Külliye gibi dünyanın en görkemli külliyelerinden biri olunca doğal olarak bu bölümlerin hepsi olmalı hatta çağa uygun ve damgasını vuracak olan yeni bölümler de eklenmeli ki Ak Külliye gerçekten de tüm dünyanın parmak ısırdığı bir külliye olsun.
Hımmmm…Şöyle en eskisinden bir külliye ile başlayalım o zaman. Mesela aynı zamanda dünyanın en eski gök bilim merkezi olan Kırşehir’deki Caca Bey Camii gibi.
Anadolu Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Kırşehir emiri Nureddin Caca tarafından 1271–1272 yılları arasında yaptırılmış olan bu yapı elbette ki sadece bir camiden ibaret değildir. Külliyede caminin yanında medreseler, aş evi, öğrenciler için odalar, hamam, çeşme, kütüphane varmış. Evet...Dünyanın ilk gök bilim merkezi olan bu külliyeden mesela Ahmedî Gülşehrî ve Âşıkpaşa gibi ünlü bilim adamları yetişmiş.
Sanırım şimdi niçin ‘’Ak Sarayın bir külliye olmasına en çok sevinecek kişi ben olurum.’’ Dediğim anlaşılmıştır. Dünyanın en görkemli binalarından birinin aynı zamanda bir bilim merkezi olmasını kim istemez ki?
Bugün cami olarak kullanılan Caca Bey Külliyesinin dış köşelerine yerleştirilmiş kıvrımlı köşe sütunları ilgi çekicidir. Binanın batı, kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde, duvara bitişik, alt tarafları değişik işlemeli füze biçiminde birer tane olmak üzere üst kısmı konik külahlı üç tane kule vardır.
Bu kuleler zamanımızda kullanılmakta olan modern füzelerin 700 sene evvel Müslüman Selçuklu Türkleri tarafından savaşlarda kullanılan füzelerin maketini andırmaktadır. Bu sütun düzenlemesinin Anadolu Türk Sanatında başka bir örneği bulunmamaktadır.
Böyle bir bilgi bile külliye sözünü duyduğumuz zaman heyecanlanmamızı gerektirmez mi?
Şimdi de gelin İstanbul-Fatih’teki sadece Fatih Camii olarak bildiğimiz külliyeye bakalım.
Yapımına 1463 yılında başlanan bu külliye tam yedi yılda tamamlanmış ve 1470 de hizmete açılmıştır. Burada daha önce bulunan harabe halindeki Hagioi Apostoliti ( Havariyun) Kilisesi yıkılarak yerine yapılmıştır. ( Bazılarının ‘’Zulüm 1453de başladı demelerinin en önemli sebeplerinden biri de budur işte )
Fatih Külliyesinde hangi bölümler vardır peki?
a) Tabii ki Fatih Camii…Cami, her külliyenin olmazsa olmazıdır.
b)Sahn- Seman ( Sekiz daire) Medresesi: Yani sekiz ayrı fakültesi olan bir Üniversite.
c) Tetimme (=Mûsıla-i Sahn) Medreseleri: Bunlar da sekiz fakülteden oluşuyor ve tamamlayıcı fakülteler hükmündeler.
d)Kütüphane:
e) Dâruşşifâ: Hastane.
f)Tabhane:Mutfak
g) İmaret: Daha ziyade fakir fukaraya yemek dağıtılan yer.
h)Kervansaray: Yolcuların konakladıkları , dinlendikleri, çeşitli ihtiyaçlarını karşıladıkları günümüzdeki deinlenme tesisi.
ı) Mektep: Mektep, Fâtih Külliyesi’nin ilköğretime tahsis edilmiş olan birimidir. Külliye vakfi¬yesinde, burası için “dâru’t-ta’lîm” (öğretme yeri, evi), “mu’allim-hâne” (öğretmen evi) ve “mekteb” olmak üzere üç ayrı isim kul¬lanılmıştır. kısaca ilkokul olarak nitelendirilebilir..
i)Muvakkithâne: Fâtih Külliyesi’ni oluşturan birimlerden birisi de, bugün artık mevcut ol-mayan muvakkithânedir. Başlangıçta namaz vakitlerinin tâyini için kurulmuş bulunan bu birim, zamanla saatlerin ayarlanması ile de meşgul olmuştur.
j) Fâtih Sultan Mehmet’in Türbesi.
Hangi Külliyeye bakarsanız bakın bir külliyede üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri görürsünüz. Mesela Eskişehir Kurşunlu Camii Külliyesini ele alalım. 1517-1525 yılları arasında vezir Çoban Musa tarafından yaptırılan bu külliye de, cami, şadırvan, medrese, talimhane( Bir nevi etüd merkezi) ,darüşşifa, harem, imâret, Mevlevî şeyhlerine ait türbe,sıbyan mektepleri,mutfak, imaret ve iki kervansaraydan oluşmaktadır.
Şimdi gelelim niçin Ak Sarayın Ak Külliye olamayacağına? Aslında bal gibi de olur. Evet o yapı bir Ak külliye olur ama dikkat edilecek olursa külliyeler devletin yönetildiği merkezler değildir. Devlet yöneticileri külliyelerde ikamet etmez, başka ülkelerden gelen konuklarını külliyenin medivenlerine ya da bahçesine dizdikleri on altı eski Türk Devletini temsil eden on altı eski kıyafetler giymiş asker ve yeni kıyafetleri ile Cumhurbaşkanlığı Muhafız alayı ile birlikte karşılamaz. Hele hele de külliyenin bahçesinde ‘’Diriliş-Ertuğrul ‘’ Dizisinin müziğini çaldıramaz. Çünkü o külliyede hastalar vardır. Yoldan gelmiş yorgun insanlar vardır. Ders gören öğrenciler vardır. Namaz kılan insanlar vardır camide. O bakımdan Devlet yöneticilerinin hem kendi ikametleri hem de devleti yönetecekleri merkezler olan saraylar, külliyelerden bir hayli uzaktır. Mesela Fatih Sultan Mehmet…Topkapı Sarayını bu gün Sultanahmet ve Sarayburnu adını verdiğimiz mıntıkada yaptırırken, külliyesini yine bu gün Fatih olarak bildiğimiz ilçede yaptırmıştır. Bir padişahın, sultanın külliyede ikamet etmesi, devleti oradan yönetmesi düşünülemez bile. Mesela bir vezir-i âzâmın veya vezirin, bir devlet ricalinin herhangi bir külliyede ikamet etmesi mümkün değildir. Böyle bir şey ancak ve ancak o devlet adamının görevden uzaklaştırılması anlamına gelebilir ki tarihte örneği yoktur.
Osmanlı Devletinde padişah isterse divana başkanlık yapabilir. Yani bu günkü anlamıyla bakanlar kuruluna başkanlık yapabilir. Bakanları tek tek toplar ama nerede? Bir külliyede değil. Sarayda, mesela Topkapı Sarayında Kubbealtı denen yerde.
Bir padişahın herhangi bir külliyenin hamamında yıkandığı, yemekhanesinde yemek yediği, şifa hanesinde dertlerine derman aradığı görülmüş işitilmiş şey değildir Osmanlı geleneğinde ya da bir başka Türk devleti geleneğinde.
Öyle saray bahçesine bir kütüphane, bir tane konferans salonu, bir cami kondurmakla o yapı bir külliye olmaz. Ak Saray dediğimiz o binayı komple bir üniversite ya da kervansaray yapmak lazım. O bahçe içine en az üç dört fakültesi olan bir üniversite kurmak lazım. Orada tam teşekküllü ve fakir fukaraya tamamen ücretsiz hizmet verecek bir hastane, bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesi kurmak lazım. Oraya fakir fukara için bir aş evi yaptırıp günde üç öğün sıcak yemek vermek lazım. Bir hamam yaptırıp fakir fukarının bedava yıkanması ve sıhhat bulmasının sağlanması lazım. Yani sadece kütüphane, konferans salonu, cami ile bitmiyor bu işler. Ora eğer bir külliye olacaksa bir tek devlet adamının denetleme, ‘’ bakayım işler nasıl yürüyor?’’ diye bakma amacı dışında oraya kesinlikle adımını bile atmaması lazım. Kısacası oranın sadece ve sadece milletin kullanımına ve ihtiyaçlarına (Ücretsiz olarak ) tahsis edilmesi lazım ki adı külliye olsun. Aksi takdirde külliye olmaz. Vallahi de billahi de külliyen yalan olur.
Sayın Cumhurbaşkanım !
Eğer Ak Saray bir Ak Külliye olacaksa durum bu. Kendin de dahil tüm devlet ricalini oradan çekip yeniden Çankaya Köşüne dönebilir, bu arada Cumhurbaşkanlığı için yeni bir köşk ya da saray yaptırabilirsiniz. Yok eğer ‘’Ben Ak Sarayımdan ayrılamam’’ diyorsanız peşin peşin belirteyim bu durumda orası asla ve kat’a külliye olmaz. Yine saray olarak kalır. Bir cami, bir kütüphane, bir konferans salonu yaptırmayla orayı külliyeye döndüremezsiniz çünkü bu saydıklarınızın hepsi saraylarda mevcuttur zaten.
Bence orayı gerçek manada bir külliye yaparsanız aslında bu vatana ve millete en büyük hizmetlerden birini yapmış olursunuz. Ama dediğim gibi tam olarak hep övündüğümüz atalarımız Osmanlılar gibi…Onların külliye anlayışıyla…Ancak ve ancak Osmanlı anlayışı ile bir külliye yaparsanız orayı işte o zaman o külliyenin bahçesinde bir mezarınızın olmasına hak kazanırsınız. Aksi takdirde öyle bir hakkınız da yok.
YORUMLAR
Orası külliye olur da "külliyetsizler" kudurur herhalde hocam
öğretici bir yazıydı
saygılar
sami biberoğulları
Umarım ve dilerim ki Külliye gerçek manasını bulur orada.
Selam ve sevgilerimle.
GEÇENLERDE BİR YERLERDE OKUDUM
taksiciye sormuşlar saray nedir küliye nedir yerleşke nedir diye hani şu üniversitele kampüs yerleşke tartışması alevlendiğinde
tabi arapçadan geçme külliyeye cevap vermemiş nedir bilmiyor ( çok ayıp nasıl bilnmez %90ı müslüman ülkenin vatandaşı - ne alaka? valla ben alaka kurmayı denemedim bile)
yerleşk nedir demişler adam akıl yürütmüş ve demişki yerleşilen yer olması lazım abla( mantıklı arı duru türkçe)
ee
e'si yok külliye ne yav Burası Türkiye neden bize bu arap ingiliz fars vs. dillerin mecburiyeti, utanmamız gereken bir kusur mu var?
saray nedir
niye saray
niye külliye
yahu doğurgan ve net anlaşılır bilim diline bile cevap verebilecek genişlikte bir dilimiz varken neden bu ezikliğimiz anlamadım anlamayacağımda. ezik edebiyatı yetti artık herkes diline sahip çıksın artık şiştim yav.
dil konusu abartığımı düşünenler varsa Oktay Sinanoğlu'nun herhangi bir kitabını okurlarsa doyurucu bir cevap alacaklardır
sami biberoğulları
Türkçeye de özen göstererek yazdığın şu kısacık yorumda bile bak kaç tane Arapça kelime var:
1- Okudum
2-Tabi
3-Cevap
4-Ayıp
5-Alaka
6-Akıl
7-Yav( Bu arapça değil. Nece olduğunu bilmiyorum ama ben de kullanırım. Ya Hu nun bozulmuş hali..Ya Hu ise Arapça)
8-Mecburiyet
9-Kusur
10-Edebiyat
11-Kitap
İşte bunları kullanmayı tamamen terk ettiğimizde o yapının adı da Külliye olmaktan kurtulabilir.
Umarım anlatabilmişimdir.
Selam ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
Özçekim kelimesini sınava soktuk ama tv. de kullanılmayınca olmuyor anlaşılan vatandaş halen selfie selfiiiiiii diye ünleyince entel olduğunu sanıyor ezik zihniyet.
Demem o ki arı dil Türkçeyi soktu” olmasında yine
sami biberoğulları
Hiç ummuyorum ama dilerim okur ve bir kez daha düşünür. Osmanlıya özenmek kolay iş ama Osmanlı gibi olabilmek zor mesele.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam iyi hoşda buranın külliye olması için olacakları sıralamışsınız da hakkında Ayetmi varki onların hepsi olursa külliye olacak diye güç bende ben bu kadar yaptım adınada külliye dedim varmı ötesi ben külliye diyorsam külliyedir benim üstümde başka güçmü varki hayır olmaz desin mantığı var bence kaleminize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Elbette bir külliye nasıl olur diye bir ayet yok aöa 1200 lü yıllardan beri bu topraklarda yaşamış olan külliyeler var. Örnekler var.
Diyorsun ki adam '' Güç bende, ben külliye ismini verdim ve de öyle olacak derse elini bağlayan mı olacak?'' İşte o konuda haklısın. Lakin onu o şekilde yapacak olan kişi külliye ile ilgili, bir ayet olsa da yapar. Gücü eline geçiren eğer ki hak, adalet ve hele hele de Allah korkusu gibi kavramlardan uzak ise istediğini yapar zaten.
Bu bir aşçının karnıyarık yapıp '' bunun adı aşuredir'' demesine benzer. O ne kadar aşure dese de karnıyarık karnıyarıktır ))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.