- 874 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ELİMDE KAPI GİBİ BELGEM VAR.
Rahmetli babam ‘’ Oğlum herkesin gözünü açtığı bir dünyada sen sakın ağzını açma’’ derdi hep. Allah nurlar içinde yatırsın…
İnsan baba nasihatini tutmazsa ne olur? İşte Resim 1 de gördüğünüz gibi ağzı açık herifin biri olur çıkar.
İşin şakası bir yana elbette ki babam ‘’Evladım ağzını açma, gözünü aç’’ derken kastettiği şey çok çok farklıydı. Lakin uyanık olmak anlamında da gözlerimi bir türlü açamadım ben.
Ben evlilik hayatım boyunca pazara gitmemişimdir. Bırakın pazara gitmeyi kendime üst baş da almamışımdır. Çünkü mesela pazara gideyim, koskoca pazarda gider arar tarar mutlaka en kazık satandan ve en çürük sebze-meyveyi doldururdum sepete. Bir mağazaya gideyim tezgahtar beni görür görmez sanki alnımda ‘’ Kandırılmaya müsaittir’’ yazıyormuşçasına şöyle bir ‘’ Şıkıdım şıkıdımmm…Geldi yolunacak kaz’’ edasıyla bakardı ; daha sonra da senelerdir satamadığı ne kadar sezonu geçmiş ürün varsa ‘’ Sezonun ilk ürünleri- Size de ne güzel yakıştı ‘’ Diyerekten kakalayıverirdi. O yüzden düşünün ki kendime bir çorap bile almışlığım yoktur. Hep eşim alırdı. Yahu düşünsenize. Kendime gömlek alıyorum; gömleğin yakası adeta cellat kemendi gibi sıkıyor boynumu lakin tezgahtar kız ‘’ Sizi ne kadar da açtı, tam üzerinize göre ‘’ Diyor; ben gözlerim dışarı fırlamış bir vaziyette ‘’Essahtan da öyle, bunu hemen paket yap’’ Diyorum.
Tabii ki bir de pazarlık konusu var. ‘’ Kaç para’’ derim. Tezgahtar ‘’ Bak abi seni sevdim. Aslında yed yüz liradır ama sana altı yüz doksana olur’’ Deyince ben ‘’ Helal oğlum Sami bak kendini sevdirmişsin millete, hemen on lira indi işte’’ diyerek çıkarım dükkandan. Tabii ki evde kızılca kıyamet kopar ama aldırmam. Çünkü eminimdir yaptırdığım indirimden. Okula giderim ‘’ Görün bakın altı yüz doksana ne takım almışım’’ havasını atmak için. Bir bakarım aynı takım başka bir arkadaşın da üzerinde ve arkadaş sadece iki yüz elli liraya almış.
Bekar hayatı yaşamaya başladıktan sonra zamanla alıştım artık pazarlık yapmaya. Şimdi artık yedi yüz liralık malı mümkün mü bana altı yüz doksana satsınlar. Kafamı kesseler altı yüz elliden fazla vermiyorum.
Evet...O konularda gözüm bir hayli açıldı(!) da şu sanal alemde dönen dalavereler konusunda maalesef hâla gözlerimi açamadım.
Bir erkek...Koyuyor bir profil resmi (Resim 2 ) Aman Allah’ım herifin binlerce takipçisi, on binlerce arkadaş grubu oluyor bir anda. Profil resmi olarak tabii ki kimsenin tanıyamayacağı şahısların resmini koyuyor. Mesela Resim 2 deki şahıs aslında İsveç’in sağlık Bakanı Gabriel Wikstrom. Ama bizim mart ayı gelmeden dama çıkmış kedilerimiz onu ‘’ Gizemli Aşık ‘’ olarak biliyorlar ( Bu rumuzda birileri varsa özür dilerim. Tamamen benim uydurduğum bir rumuzdur) Peki bu ‘’Gizemli Aşık’’ aslında nasıl birisi? Aslında aynen resim 3 teki gibi bir hilkat garibesi ama gel gör ki aşağı yukarı her gün ‘’ Ay ne kadar yakışıklısınız. Ay sizin sevgiliniz ne kadar şanslı bir kadın. Kollarınızda erimeyi ne kadar isterdim.’’ Gibi iltifatlara mazhar oluyor.
Erkek milletinde çok fazla olmasa da bu durum kadın milletinde tavan yapmış vaziyettedir maalesef. Hatun aslında Resim 5 teki gibi bir şey, ama profiline Resim 4 ü yapıştırınca bir anda bala üşüşen arılar misali bizim eşek arıları hatunun etrafında pervane oluyorlar.
Yeter ki resim güzel bir kadına ait olsun. Hiç fark etmiyor o hatunun tesettürlü ya da tesettürsüz, evli ya da bekar olduğu. Sahibinden iltifat bekleyen köpekler gibi he he hee yaparak kuyruk sallamalar ayyuka çıkıyor.
Tabii ki bu sanal alemin en ayakta uyuyanlarından biri olduğum halde ben bile artık bu numaraları yutmadığımdan dolayı şimdi yine özellikle bazı hatunlar taktik değiştirmişler. Bu yeni taktiğin bir adı var mı bilmiyorum ama ben buna ‘’Rabia Özden Kazan Licursi’’ taktiği adını verdim.
Efendim; nedir bu Rabia Özden Kazan Licursi Taktiği?
Bu taktiğin özü ve özeti şudur aslında: Eğer milliyetçi, muhafazakar hatta biraz da şöyle dindar bir manita yapmak istiyorsanız, yani Mehmet Ali Ağca’nın Nişanlısı olarak alemde nam salmak istiyorsanız o zaman kendinizi tamamen ambalajlayacaksınız. Yok eğer alemde Kont Giacanto Licursi’nin eşi olarak nam salmak istiyorsanız o zaman da kabak çiçeği gibi açacaksınız
Şimdi yeni trend bu. Hatun bakıyorsun iki face book hesabı birden açıyor. Birinde kafa ambalajlı, ötekinde ambalaj filan yok. Verilen mesaj ne peki?
Onu da bir fıkrayla anlatayım:
Bir iş yerine eleman alınacakmış. Aday elemanlar mülakata alınmışlar tek tek. Her birine sorulan soru aynı : ‘’ İki kere iki kaç yapar?’’ İlk üç aday ‘’dört’’ demiş. Dördüncü ve beşinci aday ‘’ Bu kadar kolay sorduklarına göre var bunda bir iş’’ diye düşünerek biri ‘’ beş’’ demiş, öteki ‘’üç’’ demiş. Bu ilk beş adaya da ‘’ Biz size sonra döneceğiz’’ dendikten sonra altıncı aday girmiş mülakata. Ona da sormuşlar: ‘’ İki kere iki kaç yapar?’’ Açık göz aday patlatmış cevabı: ‘’ Siz kaç olmasını arzu ederdiniz?’’
İşte bizim olayımızda da durum bu : ‘’Siz nasıl olmamı arzu ederseniz ben öyle olabilirim’’ mesajı. ‘’Ağcanın Nişanlısı Rabia Özden Kazan da olabilirim,( Resim 6) Rabia Licursi de.( Resim 7 ) Yeter ki gönlüm sizi çekmiş olsun.’’
Yaş olmuş altmış bir, bu numaraları artık on beş yaşındaki çocuklar biliyor, oysa ben daha yeni yeni farkına varıyorum. Rahmetli pederin dediği gibi hep ağzı açık dolaşmışız alemde. Ağzı açık dolaştığımız için de millet Ankara’da taze meyveyi yerken, ben yurdun diğer köşelerinde olsun, İstanbul’da olsun tazesi bile bize reva görülmeyen ayvayı yemişim. Ama bakın ben de artık uyandım. Gözlerimi açtım.
Efendim bizim bir bakanımız, İranlı bir vatandaştan çok çok pahalı bir saat almış ya. Bazı vatandaşlar da bu saat için rüşvet demişlermiş ya. Sonra da bu bakan ve diğer üç bakan ile ilgili bir yolsuzluk komisyonu kurulmuş ya. O bakan da o saati para vererek aldığını kanıtlamak için bir belge ortaya koymuş ya ( Resim 8) İşte sana ilham kaynağı…
Bakan kesinlikle haklı. Değeri 240.000 Euro olan bir saat işte böyle bir belge ile alınır-satılır bizim Türkiye’de. Hatta belge çok sağlam olsun diye satıcının hep Reza olarak yazılan adı Türkçeye çevrilerek Rıza, Zerrab olan soyadı ise yine Türkçeye çevrilerek Sarraf ‘’ yapılır.
Biz de böyle biraz pahalıca bir şey aldığımız zaman hemen bir otele gideriz. Otel müdürünün gözleri önünde, otel defterine aldım- sattım yazarız. Bizim ülkemizde öyle kasa fişi, satış makbuzu, noter tastiki gibi şeyler olmaz. Otel müdürleri kafayı sallayıp ‘’ Tamamdır..Bu iş olmuştur’’ dediler mi alış verişimiz tamamlanmış olur.
Geçen sene on bin lira verip satın aldığımız araba için benim oğlan ‘’ baba şunun alım satımını Kozyatağı Hilton’da yapalım da nam olsun, şan olsun’’ dediğinde ‘’ Oğlum Hilton pahalı olur. Ümraniye’de Princes Hotelde yapalım’’ demiş ve oradaki bir deftere yazmıştı satıcı ‘’Sattım’’ diye de zavallı oğlumun içinde ukde kalmıştı ‘’ Hiltonun defterine yazdıramadık ‘’ diye.
Yıllar yıllar önce Lazın biri sahte para basar ama enselenir. Enselenince sorar hakime ‘’ Haçan Filigranına kadar her şeyuni yapmiş idim. Ha o pok yiyenun sahte oldiğini nasul anladunuz?’’ Hakim basar kahkayayı ‘’ Türkiye Cumhuriyeti Merçez Pangasu’’ yazmışsın oradan anladık. ))))))
Evet ne diyordum: ‘’ Bakan haklı’’ Bakan haklı olmasına haklı. Bu davadan yırtmasına yırtar da bana olan borcundan bakalım nasıl sıyıracak paçayı? Elimde belge var.( Resim 9) Bana tam iki milyon euro borcu var ve bu borcu yarın ödemesi gerekiyor. Bakalım ne yapacak? Ödemezse işi zor. Elimde kapı gibi belgem var.
Eeeeee. Maymun gözünü açtı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Umarım o belge denen şeyin altındaki imza Reza Zerrab’a aittir. Çok saçma da olsa en azından imza doğruymuş deriz. ‘’Umarım’’ diyorum ama benim belgenin altındaki imzanın sayın bakana ait olmasını ne kadar umuyorsam o kadar umuyorum.
YORUMLAR
Babanızın mekânı cennet olsun.
Güzel bir yazıydı,
Gülümsettiniz yine hocam...
Selam ve saygılarımla...
sami biberoğulları
Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimle
Sadece gülümsedim.
Bu aralar emekliliğin sefasını sürmekteyim evde ama,
yine de böyle şeylere ayıracak vaktim yok.
Bu ''Facebook'' denilen olayı bir türlü sevemedim ben.
Bu anlatılanlardan ötürü herhalde.
sami biberoğulları
Emekliliğin tadını çıkar ama kendini fazla kaptırma. Yeni yazılarını bekliyoruz. Epey ara verdin.
Face booka gelince: Bir giren pişman bir de girmeyen. Bence şimdiye kadar uzak kalmışsan bundan sonra da uzak kal derim.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Keyifli bir yazı okuduk ellinize sağlık
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
selam ve sevgiler benden.
Metalaşmayan, pazara çıkarılmayan ne kaldı?...
Kalite yarışı ne zaman bitti de bu 'yarış' başladı, herhalde ekonomi tarihinde bulunur bunun cavabı...
Artık öyle bir aşamaya gelindi ki, kim alıcı, kim satıcı bilinmiyor; satıcıdan fazla alıcılar reklamını yapıyor malların...
Çare?... Diyojen gibi yaşayacak değilsek de,galiba ihtiyacınız denilen şeylerin çoğunun ihtiyacımız olmadığını bilmek gerekiyor önce...
Fakat kim vazgeçebilir ki bu 'bayram yeri'nden?...
Galiba hep birlikte maskara olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmaktan kurtulamayacağız...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Tebriklerimle guzel anlatimdi anlam ve dusundurucu noktalara deginmissiniz
saygi selam ile
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
kutlarım hocam güzel yazını....inan bende eskiden acımadan parayı verir en kalitesiz şeyleri alırdım..lakin akıllandık ama neye yarar sıfırı tükettikten sonra..şimdide almıyoruz artık alsakta ihtiyaçları epey bi pazarlık ediyoruz hemde bagırta.bagırta...gene gülümsettiniz gönlünüz var olsun..gül diyarından selam lar
sami biberoğulları
Bir düşünür ''Tecrübe, hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesidir'' demiş. Doğrudur da. Kazık yiye yiye tecrübe sahibi oluyoruz. Tam artık akıllandık dediğimiz anda da bir bakıyoruz ömür bitmiş. Yani pek işe yaramıyor o tecrübe denen şey.
Rabbim hep güldürsün yüzünü.
Dünyanın incisi İstanbul'dan selam ve sevgilerimle.