Bitmemiş Masallar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Hadi bana masal anlat" dedi başını göğsüme yaslarken. Eğilip yüzüne baktım;
-Masal mı? dedim.
-Evet, her gece telefondan anlatıyordun, bir gün mutlaka canlı dinlemek istediğimi söylemiştim. İşte bugün o gün, belki de bir daha..
-Belki de bir daha? Hiç anlatamayabilirim değil mi?
-...
Gerçekten bu son görüşmemiz olabilirdi. Her ne kadar zihnim bu düşünceyi arka planda tutmaya çalışsa da bir yandan korkunç bir umacı gibi orada beklediğini biliyordum. Her zamanki gibi görmezden gelip gülümsedim. Biraz daha sıkı sarılıp, saçlarının kokusunu derin derin ciğerlerime çektim. Onca zaman çekilen hasretten sonra nihayet soğuk, karlı bir günde Uludağ’ın eteklerinde bir arabanın arka koltuğunda buluşabilmiştik. Mutluluğum ne denli büyük olsa da, kısıtlı olan saatlerimiz tükendikçe yin-yang’ın diğer yarısındaki hüzün ben de buradayım diyordu. Arabanın camları bizim sıcak nefesimizle iyiden iyiye buharlanmış, şehir manzarası görünmez olmuştu. Zaten kimin umrundaydı şehir manzarası. Sadece sevdiğimin yüzüne bakmak istiyordum. Saatlerce bakmak, görüntüsü korneama nakşedilene, beynime kazınana, an ölümsüzleşene kadar. Sonra sarılmak istiyordum, kollarımda derman kalmayana, ellerimiz birbiriyle mühürlenene, o artık benim parçam olana dek sarılmak. Ve öpmek istiyordum, dudaklarım aşınana, nefesim kesilene, zamanı durdurana dek öpmek.
Tabi hiçbiri yetmeyecekti, hiç yetirememiştik ki zaten. Hep bir şeyler eksikti. Ya vakit eksikti, ya da dokunuşlar, ya mecburiyetler vardı, ya da sorumluluklar. Daha hiç doyamamışken birbirimize, şu anın son olduğunu bilme duygusu kalbime saplanmış bir bıçak gibiydi. Son olduğu her aklıma gelişinde bıçak biraz daha derinlere batıyordu. Ömür boyu orada kalacak bir bıçak, zaten önünde sonunda benim bir parçam olacaktı, belki de çoktan olmuştu.
-Ne anlatayım, dedim, nasıl bir şey istersin?
-Ne olursa olsun. Sadece anlatmana ihtiyacım var. Her zaman bana mı soruyordun sanki?
-Öyle ama şu an farklı, heyecandan iki kelimeyi zor bir araya getiriyorum. Bana biraz yardımcı ol.
-Sanki ben farklıyım, bana ne bul kendin, ben dinleyip hayal kuracağım.
Böyle diyerek dudaklarıma bir öpücük kondurup tekrar sarıldı. Bugüne kadar bu kadına karşı sevgimde ufacık bi azalma olmamışken, dokunmaya kıyamazken nasıl ayrılabilirdim ondan, nasıl unutabilirdim? Bu mümkün değildi. Ama işte son saatlerimiz tükeniyordu. Ondan sonrası boşluk, belirsizlik, hissizlik ya da ölüm? Belki madden değil, ama kesinlikle manen...
Konu bulmakta hiç güçlük çekmemiştim o ana kadar. Ama işte şimdi kekeliyordum. Boğazıma takılan cümleler yutkunmamı zorlaştırıyor, beni boğuyordu. Zaten az sonra gözyaşı şeklinde boşalmaya başladılar. İkimiz de ağlıyorduk. O an gözyaşları bir çok kelimeye ve masala bedel olmuştu.
Bir çok hevesimiz, planımız kursağımızda kaldığından masallarla yaşıyorduk onları. Mevcut dünyaya paralel bir hayal dünyası. Orada sınırsız bir özgürlüğümüz vardı. Sınırsız imkanımız. Bazen bir dağ gölünde yüzüyorduk, bazen bembeyaz kumsalda koşuyorduk, bazense ateşin başında birbirimize şarkılar söylüyorduk. O dünyada oldukça mutluyduk. Günlük hayatın bütün kasvetinden arınıyorduk adeta. Kısa bir masal anlatmaya çalıştım titreyen sesimle. İkimiz vardık yine ve bolca da aşk. Yapamadığımız neler var diye düşünürken aklıma "Yapılacaklar Listesi" geldi. Bir filmde görmüştüm sanırım. Elimi ceketimin cebine attım. Katlanmış, bir tarafı boş olan bir kağıt buldum ve masalı bırakarak şaşkın bakışları arasında başladım yazmaya.
- Birbirimize şarkı söylemek - (sesimiz ne kadar kötü olursa olsun)
- Elele tutuşup şehirde saatlerce boş boş dolaşmak- Bunu yazdığımda ellerimi sıkıca tuttu. Ne kadar garip değil mi? Henüz bunu bile yapamamıştık.
- Birlikte yemek yapmak - benim ona baharatlı makarna, onunsa bana waffle sözü vardı.
- Motorsikletle seyahat - Bunu yazdığımda "bunu gerçekten yapmalıyız" dedi. Gözlerinin için gülüyordu. Kolalı yumuşak şeker de olacak mı, dedim. Eveeeeet, diye bağırdı.
- Kar topu oynamak - Dağ karla kaplı olmasına rağmen buza dönüştüğü için ne kadar denesek de kar topu oynayamadık. Buz topu diyordu o.
- Günboyu hiç evden çıkmadan bütün gün tembel tembel film izlemek - Klişeydi, ama kimin umrunda. Birlikte izlemeliyiz dediğimiz çok fazla film birikmişti. Çoğu merak ettiğim filmi onsuz izlemek istemediğimden izlememiştim.
- Eminönü’nde balık ekmek - Ben iki tane yerim dedi, gülüştük.
- İzmir’de midye dolma - Ben ağzıma sürmem desem de, onun hatrına tadacağıma söz vermiştim. Onun hatrına yapabileceğim şeylerin yanında aslında bu hiçbirşeydi.
- Sevgililer gününü Avrupa başkentlerinden birinde geçirmek - Bana ilk yolladığı şarkının klibi, ikimizin de hayallerini süslüyordu. Az gezmedim onunla Paris sokaklarını. Özellikle Paris’in aşıklar köprüsünde bizim de bir kilidimiz olmalıydı. Ayrıca böyle bir yolculuk olacaksa muhakkak trenle olsun istiyorduk.
- Yağmur altında sırılsıklam ıslanmak - Aşk mı daha çok ıslatacak bakalım yoksa yağmur mu ?
- Çok kalabalık bir yerde ilan-ı aşk - Deli misin aşkım, dedi. Evet, dedim, sana. Bana deli demesi garip bir şekilde çok hoşuma gidiyordu. Belki içimdeki deli onunla ortaya çıktığından, belki de deliliğin, onunla aramdaki sınırları ortadan kaldırdığını düşünmekten.
- Kır düğünü - Yandan yandan baktı suratıma. En tatlı hallerinden biri bu yan yan bakması. Gerçi benim hayran olmadığım hiç bir şeyi yok gibiydi. N’oldu, dedim. Herşeyi hallettik kır düğünü mü kaldı, dedi. Ben buraya koyuyorum, dedim, bu maddeyi. Onun için gerekli hazırlıkların hepsi içine dahil. Soyadını almak da dahil mi, dedi. Burnuna kondurduğum bir öpücükle cevapladım.
- Çocuk sahibi olmak - Bir düzine, dedim. Oluuur, dedi. Gülüştük. Bir oğlumuz olsun gözleri, kirpikleri, uyuyuşu tıpkı sen, ama muhakkak gülüşünü senden alan bir de kızımız olmalı, dedim.
- Uyandırma seremonileri - İlk uyanan diğerini "Günaydın sevgilim" şarkısıyla uyandıracak. Tabi O uykuyu çok sevdiğinden, bu şarkı iğrenç sesimle hep bana kalacak gibi. Belki bu işkenceye dayanamayıp görevi benden devralabilir.
- Bir İtalya maceramız vardı, aynı rotada bir "Road Trip" yapmak - Klasik İtalyan şarkıları eşliğinde.
- Bir kurbağa ve bir pandayı bir araya getirip, onlarla selfie çekinmek - Uzun hikaye :)
- Klasik bir araçla plan yapmadan yola çıkmak - Tercihen klasik bir Mini, aşkım Cooper’ı çok sever.
- Sevdiğim için birebir masallar - birbirimize bakıp güldük.
Listeyi aldı elimden. Baştan aşağıya tekrar inceledi. Sanki olası ayrılığın hüznü kalkmıştı üzerimizden. Birbirimiz olmadan yaşayamayacağımızı biliyorduk ve bu liste bir kez daha hatırlatmıştı bunu bize. Ayrılık vakti yaklaşmıştı. Uzun uzun sarıldık. Hiç yitirmediğim umudum bir kez daha alevlenmişti ve onun da artık o kadar umutsuz olmadığına emindim.
Tam ayrılırken elimi tuttu, gitmek istemiyordu, ben de istemiyordum. Ama gitmek zorundaydı. Son bir kez öpmek için kendime çektim ve öptüm. Az önceki umut dolu liste sayesinde üzerime çöken karabasan bir anda kalkmış, veda yerini benim için yeni bir başlangıca bırakmıştı. Zaten böylesi bir sevdanın ufacık bir elveda ile bitmesi düşünülemezdi.
Arabadan indi, yaşlı gözlerle bir süre bakıştıktan sonra ön konsolun üzerinden listeyi aldı. Ve o hayatımda gördüğüm en güçlü, en gözüpek, en fedakar kadın kalemle son maddenin üzerini çizerken tüm olumsuzlukları ve imkansızlıkları elinin tersiyle itti ve o anda beni O’na tekrar tekrar aşık etmeye yetecek sözleri söyledi:
"Bir tane eksildi"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.