- 322 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL
Rus yazar Gogol 1809’da Poltava’da dünyaya geldi. Ukrayna’nın küçük toprak sahiplerinden bir ailenin çocuğuydu. 1925’te babası ölünce anasını, yurduna yararlı olabilmek için başkentte oturmalarının şart olduğuna inandırarak Petersburg’a yerleşmeye razı etti. Bu yurduna hizmet düşüncesi, giderek yurduna hizmetle yükümlü olduğu inancı Gogol’un tüm ömrünce sürdü. Bütün bu hizmet tutkusuna karşılık, ilk ağızda bakanlıklardan birinde ancak bir mümeyyizlik bulabildi, 1831’ de de bir kız okulunda tarih öğretmenliğine layık görüldü. İşte o yıl Dikankai yakınında Bir Çiftlikte Akşamlar’ın ilk bölümünü, 1832’de de ikinci bölümünü yayınladı. Çocukluk anılarından yararlanarak, bu bir kaç öykü içinde, Rus köy yaşantısının öylesine şairce, öylesine gerçekçi bir tablosunu çizmişti ki, bir çırpıda ünü aldı yürüdü. 1835’te ikinci derlemesi Mirgorod adıyla yayınlandı. Bu denemede Taras Bulba’nın yanı sıra, İvan İvanoviç ile İvan Nikiforoviç’in kavgası vardı:bu öyküsünde Gogol, daha sonraki yapıtlarında enine boyuna işleyeceği temayı ele alıyor, birbirinin hemen hemen aynı, yine de birbirinden ayrı, ama aralarındaki bu ayrılıkların hiçlikleri ardından temeldeki hiçlikleri sırıtan, sıradan kişileri konu ediniyordu. Gene o yıl, Gogol, 1829 ile 1834 yılları arasında yazdığı çeşitli metinleri, özellikle Portre ve Bir Delinin Günlüğü adlı uzun öykülerini yayınladı. Bu öykülerde yazar, kentlerin kenarda köşede kalmış kişilerini incelemeye girişir. Ama bunların en önemlisi, tüm değersizliğine karşın, benliğini saran ölçüsüz gururdan kurtulmak için çıldırmaktan başka bir yolu kalmayan bir insanı anlatan Günlük’tür. Burun adlı öyküsünden de Gogol’un ilk kez olarak, çevre kaygılarının ötesine geçtiğini sezinleriz. 1836’da, Rus kırtasiyeciliğini yeren Müfettiş adlı komedisi oynandı. Bazı Petersburg çevrelerinin gösterdiği ters tepki oyunun tutunmasını engelleyemedi. 1841’de yayınlanan Palto’yu işte bu sıralarda bitirdi ve Ölü Canlar’ın ilk bölümünü elden geçirmeye başladı. Yaratıcılığı bakımından bu alabildiğine verimli dönem, aynı zamanda, Gogol’un yaşantısında ağır bir iç bunalımın başlangıcıdır. Müfettiş’in temsilleri biter bitmez, Gogol Almanya’ya, oradan da İsviçre’ye ve Fransa’ya gitti, sonra İtalya’ya geçti, 1839 baharını orada geçirdi. Moskova’ya dönüşünde, gene bir anlayışsizlık duvarıyla karşılaşınca Viyana’ya, oradan da Roma’ya gitti. Ama bu patırtıda, Ölü Canlar’ın birinci bölümünü bitirmekten geri kalmadı:1941 eylülünde Moskova’ya döndüğünde, sansür yapıtını geri çevirdi:istenen değişmeler yerine getirildikten sonra, 1842’de basılmasına izin çıktı. Gogol Roma’ya döndü. Ölü Canlar’a yöneltilen eleştirileri oradan izledi:arkadaşlarının kimi yapıtın lirizmine, kimi gerçekçiliğine , kimi milliyetçiliğine kancayı takmıştı. Bu tepkilere fena halde öfkelendi:yapıtına çamur atanların tümünü mahcup etmek için ikinci bölümü yazmaya koyuldu. Gene aynı nedenle, 1847’de Arkadaşlarımla Mektuplaşmalarımdan Seçmeler’i yayınladı. Bu yüzden dostlarının çoğuyla bozuştu, öfke içinde Ölü Canlar’ın müsveddelerini yaktı, sonra da Kudüs’e hacca gitti.Moskova’ya dönüşünde bağnaz bir papazın pençesine düştü. Mistik bir vecit haliyle kapkara bir umutsuzluk arasında yalpalayan dengesiz yaşantısı, onu sonunda riyazete sürükledi. Gene de sanatından vazgeçememiş, Ölü Canlar’ın ikinci bölümünü yeniden yazmıştı:iki hafta sonra da, sürekli oruca dayanamayarak öldü. ’’ Ölüm olmasaydı hayatın hiç bir güzelliği kalmazdı ’’ diyen Gogol, Rus edebiyatında çağdaş romanın atasıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.