- 2489 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MEKTUP
MEKTUP
04.11.2011
Merhaba
Sevgili arkadaşım Evgin,
Nerden başlasam bilmiyorum. Senin kadar iyi değilim, yazmak konusunda biliyorsun. Mektuplarına cevap yazamadım uzzun zamandır, affet! Kızgınsındır sen şimdi… Telafi edeceğim söz. ,fırsat bulamadım vallahi! Ruh durumumda yazmama izin vermedi. Nihayet oturdum masa başına kararlıyım bu sefer yazacağım, anlatacağım sana, hak vereceksin…
Canım arkadaşım; Van’a geldiğimizden beri bir tu af! Selim. Arka alıyor anasından, çok değişti çok. O anlayışlı adam gitti, yerine huysuz, anlayışsız biri geldi. Eskiden oturur uzun sohbetler ederdik, şakalaşırdık saatlerce b0,irbirimize gülerdik. Şimdi mecburiyetten kurulan cümlelerin esiriyiz.
Bir gün,"üç senedir evliyiz, niye bizim çocuğumuz olmuyor?",dedi. Diyecektim, ne bilim kusursa kendine bak, ama demedim. Aklımızdan geçen her şey söylenmemeliymiş kocaya, "özellikle aklımızdan geçen onunla ilgiliyse", derdi annem. Ses çıkarmıyorum da içim içimi yiyor. Evlendiğimiz ilk üç sene çocuk istemiyorduk, buraya gelince kararlar değişti. Bey fendi çocuk istiyormuş… Kaynanam öyle beter bir kadın ki gözleri felfecir okuyor, oğluyla gizli gizli kenara köşeye geçip konuşuyor, bir şeyler planladıkları belli, üstüme kuma gelirse hiç şaşırma!
’Anan şimdiden, çocuğumuz yok diye kısır damgası vurdu oysa ne belli belki bir gün olacak, bak Selim üzerime kuma getirirsen durmam hemen boşanırım’,diyorum, o kadar rahat cevap veriyor ki sinir oluyorum."Yok be! Gülüm annem cahil kadın aldırma sen ona.",deyip beni kandırmaya çalışıyor yoksa "it gibi titriyor" anasının karşısında.
Arkadaşım, biliyor musun şunu öğrendim, okumakla adam olunmuyormuş, geliştirmek gerekmiş kendini. Öğrencilerime bunu da öğretiyorum. İyi geliyorlar bana, en azından o kadının vır vırını dır dırını çekmiyorum. İlk zamanlar istemiyorlardı çalışmamı, Selim’i doldurup doldurup üzerime salıyordu ama ben direndim. Öğretmen olduğumuzu hatırlattım her gün Selim’e, sonrada gizli gizli okula gittim, sonunda ben kazandım, şimdi okula gitme konusunda rahatım. Gerçi bu rahatlığın peşine bir şey çıkar ya, hadi hayırlısı!
Evgin’cim, buradaki kız öğrencilerin durumu da benimkine benziyor. Bazı aileler kızlarını okula göndermiyor. Okul çıkışı gidip bide hepsiyle konuşuyorum, aileleri ikna etmek öyle zor ki, ediyorum ama kaçar mı benden. Bu sene üçüncü sınıfları okutuyorum, geçen sene ikinci sınıfta bir öğrencimin, bir soruma verdiği cevap çok komikti, dur! Anlatayım sende gül! Şimdi sordum ki ," Atatürk Samsun’a niye gitmiş?"
’ Ben biliyorum, ben biliyorum’,deyip bide el kaldırıyorlardı.’Tamam hadi söyle Hacı’,dedim ne dese beğenirsin, aklıma geldiğinde hala gülüyorum."Halasını görmeye gitmiş öğretmenim",dedi ’Ne?’ dedim, hâlbuki duydum duymazlıktan geldim. Gülsem mi ağlasam mı o an bilemedim ama sonra çok güldüm.
Canım arkadaşım, havalar baya soğuk burada, kat kat kazak giyiyorum, üşüyorum gene "Allah çadırda kilerine yardım etsin." çadırlarda insanlar zor durumda ısınamıyorlar, onlardan bahsettiğim de canım acıyor, ağlaya ağlaya yazıyorum bu satırları…
Erciş’e yakın köylerden gelen öğrencilerim vardı, bir tanesi ölmüş diğerinin de anne babası ölmüş kendiside sağ bacağı kopmuş olarak kurtarılmış. Birçok öğretmen arkadaşımızı kaybettik. Bazı günler Van’daki öğretmenler bir araya gelir konuşurduk, tanışırdık. Gönül hocayla da öyle tanışmıştık, onu da kaybettik çok iyi bir insandı rahmetli.
"Allah’ım" yirmi üç haneli bir aile apartmanı, soy isimleri hep aynı ve hepsi ölmüş, apartmanın parkında oynayan çocuklar kalmış, düşünsene ne büyük acı, bunalım, gözleri önünde haneleri, anneleri babaları, abla, ağabey, amca, dayı, yenge… Bir anda hiç kimseleri kalmıyor. Ben Marmara depremini yaşadım biliyorsun, insanların yok oluşlarını gördüm, hala unutmuş değilken birde bu…
Biz iyiyiz, biz merkeze uzağız, sallandık depremi hissettikte yıkım yok, tabi içimizdeki yıkımı saymazsak. Civar köylerden, okulları hasar görmüş dört çocuk geldi bu gün, görünce çok hüzünlendim, depremle ilgili bir şey soramadım ama anlattılar. Berivan, Serhat, Heval, Şiar, iki kız iki erkek. Berivan’ın ablası ölmüş, hastaymış ,"korku, soğuk ablam dayanamadı ötmenim, depremin ikinci günü öldü",dedi. Serhat’ın babası önceden ölmüş, vurularak, "ötmenim", diyor "gözümün önünde vurdular babamı." ,kan davası yüzünden.
Buralar da kan davası olayı çok, feodalizm, aşiretçilik ve bunlara bağlı oluşan töre cinayetleri... Aslında insanlık öyle acımasız ki doğa sadece kendini yenilemeye çalışırken yine insanlığın aç gözlülüğü yüzünden mahfediliyoruz.
Prefabrik evler kuracaklar, şimdi başlamıştır. Seviniyorum onlar için, ısınabilmek büyük problemdi havalar daha da soğuyacak yakında. Geçen hafta gittim ziyaretlerine…
Dün karşı köyden, karşı dediğime bakma Hakkâri’yle sınır bir köyden on üç yaşındaki bir kızı elli yaşındaki bir adama, adamın on dört yaşındaki kızını da öteki kızın abisine vermişler, ağabey yirmi dört yaşında, buda bir vahşet işte! Berdel diyorlar, filimler de hep görürdüm de daha yeni duydum. Selim anlattı bir öğrencisinin akrabasıymış, rica etmiş "amcamla konuşun Fehime çok ağlıyo, istemiyo evlenmek okumak istiyo ama dinlemiyo amcam, öğtmenim, gelin konuşun belki seni dinler",demiş. Selim’de "tamam", demiş, anlattı," birlikte gidelim daha etkileyici oluruz.", dedi beni gülme tuttu, nasıl gülüyorum ama ’etkileyici olmak mı’,dedim sonra kabul ettim ’tabii ki de böyle bir konuda etkili olacaksam ne mutlu…’İki gün sonra gideceğiz bakalım…
Sana hiç görümcelerimi anlattım mı? Boş ver, anlattımsa da bir daha anlatacağım, dinle! İki tane görümcem var biri dayısının diğeri amcasının oğluyla evli. Akraba evliliği burada pek yaygın, evlerine yabancı girmesin diye kızlarını akrabaya veriyorlar ondan sakat çocukta pek yaygın ama kesinlikle kabul etmiyorlar, büyük görümcemin kızı Sabiha çocuğun zihninde problem var, annesi yanında olmayınca evden kaçıyor, o da kızı bağlıyor, bunların çare anlayışları da bir garip! Neyse…
Görümcelerim iyi kadınlar anaları gibi değiller. Özellikle büyük görümcem Fadik, anasına karşı beni hep savunur. Onun bir yanı hep ezik ,"yangında bırakılmış", öbür tarafıyla hayata karışamıyor, kızı da hasta ya! Kendini hep mahcup hissediyor… Canım Fadik ablam ’bir annem de sensin benim, bak kimsem yok burada!’,ağlıyor ağlıyor boynunu tabiki anlamında sallıyor. Niye bu kadar gözyaşı döktüğünü sordum… Anlatmadı ama hissettirdi ucunda bir aşk hikâyesi var, "ben dayımın oğlunu sevmedim ki anamın zoruyla aldım. Dedem zengindi malı mülkü vardı, anamda hem babasının parasını el âlem yemesin diye hem de kardeşlerimin hayatları kurtulsun diye verdi beni",diye anlatmıştı. Devam etti sonra, "kardeşlerimin hayatı kurtuldu ama" derin bir iç çekti sonra "ben",dedi. Gerisi gelmedi, bide geldiklerinde hasta kızıyla filan ilgileniyorum, seviniyor. Küçük görümcemde iyidir fakat o kurnaz, işine geldiği gibi davranıyor. Kocasıyla isteyerek evlenmiş. Kocasının öyle zavallı bir tipi var ki görsen çok acırsın, annemin tabiriyle tam"vur başına al ekmeğini elinden".Gözü açık ama karısının sözünden çıkmaz çokta kıskanır karısını, Gülbahar pek memnun durumundan…
Kaynanamda akraba evliliği yapmış o sanki farklı mı? Üstelik kaynatamı hiç görmemiş daha önce, uzaktan akrabasının oğluymuş ve küçük yaşta evlendirmişler. Kaynanam on altısında filanmış… Belki de diyorum bu yüzden kaynanam bu kadar zor, kadın çekmiş düşününce acıyorum sonra bana davranışları geliyor gözümün önüne boğasım geliyor. Kayınpederim öldüğünden beri siyah giyiyormuş, yani beş senedir. Fadik abla düşkünmüş babasına. Ve de kırgın, annesi dayısının oğluna verdiğinde, "hiç itiraz etmedi, ağırlını koymadı", diyor," anama bir hayır deseydi hı!".
"Gülbahar’da anama çekmiş", diyor ,"herifini parmagin da oynatır."Konuşması hoşuma gidiyor bazen özellikle konuşturuyorum Fadik ablayı, tatlı kadın...
Bizimkiler beş erkek kardeş, üçü evli, ikisi bekâr Serhat’ın evlenmeye niyeti hiç yok, en mantıklısı sanki biz evlendikte ne yaptık. En küçük kaynımla aram iyidir. Sedat ve Serhat’la zaman zaman sohbet edebiliyoruz, yaşıtız ondan belki büyüklerle konuşmuyorum fazla, hoş onlar da çok meraklılardı ya!
İki numaralı eltimle iyi anlaşıyoruz da büyüğüyle aram iyi değil, kaynanam gibi her şeyime konuşuyor her yaptığıma bir kulp buluyor. Bir gün kaynanamla ikisini dedikodumu yaparken yakaladım. Hemen yanlarına gidip,’maşallah iyi dedikodumu yapıyorsunuz’,dedim de yüzlerine bile ispat olmuyor ki kabul etmediler, beni görünce lafı değiştiler. Büyük eltim hemen savunmaya geçti kendini,"Yok kızım seni niye konuşak komşunun gelini Saime’yi konuşuruz, valla!",diyor kaynanamda gelinini başını sallayarak onaylıyordu, bide yemin içmiyorlar mı? Çok sinir bozucuydu, hemen odama gidip kapıyı hızlı kapattım, yüzlerine çarptım aslında umarım anlamışlardır. Senin gibi dertleşebildiğim komşumuzun gelini Saime. Kıskandıklarından bir kere kaynanası çok seviyor gelinini, Saime’de onu, Allah’ı var çok hanım kız. Ben oraya gittiğimde bilmiyor ki ne yapsın! Onunda çocuğu yok, benden sonra evlenmiş, vermemiş babası buda kaçmış. Vanlı değil Bingöllü, oda benim gibi memleketine hasret, buralılara göre yabancı gelinleriz… Kardeşinin düğünü varmış çağırmamışlar bunu, dün gitmiştim ağlayarak anlattı.
Ya işte böyle arkadaşım, bazen öyle daralıyorum ki Selim’den boşanmayı bile düşünüyorum tek çıkar yolum, boşanmak gibi geliyor bana. Yazın İstanbul’a gelmek istiyorum da bakalım. Özledim herkesi… Selim’e diyoru gidelim, diye ama "tamam",deyip geçiştiriyor bende şimdilik inanmış gibi yapıyorum eminim yaz geldiğinde, verdiği sözü hatırlamayacak bile.
Buraya gelmemi annem istememişti, hatta Selimle evlenmeme de karşıydı ama dinletemedi."Oralarda yapamazsın",demişti, haklı çıktı. "O çocukla yapamazsın!",demişti, haklı çıktı. Annemi özledim. Yalnız kaldı oralarda, tabi ki oğlu Remzi var da onun yalnızlığı başka biliyorsun... Gidiyor musun? Git git seni çok sever bilirsin benim yerime koymuş... Babam bırakıp gitmeseydi, her şey çok farklı olurdu. Niye bu kadar erken öldü. Niye?
Korkuyorum arkadaşım bu belirsizlikten, boşanmayı düşünüyorum çocuk yapamam, doğum kontrol hapı kullanıyorum gizli, Selim görürse hele ki anası görürse biterim. Aslında ne yaparlar ki, en fazla boşar beni. Şans da vermek istiyorum evliliğime ama burada değil. Sizleri özledim. Özlemler ağır basmaya başladı. Selim’i seviyor muyum bilmiyorum niye yanındayım o zaman onu da bilmiyorum. O sevdiğini söylüyor hiç inandırıcı değil. Alışamıyorum, alışamadım buraya anasına, her şeyleri değişik bizden, farklılıkları hoş görmek gerek fakat beni hoş görmeyip daha doğrusu hiçe sayıyorlar, onlar gibi görmemi istiyorlar ben onlar gibi bakmak istemiyorum ki!
Kaynanam ilk geldiğimde kapanmamı istemişti,’olmaz’,dedim tabii o zamanları Selim’le bakışarak anlaşıyoruz…’ben böyleyim ister kabul edin ister etmeyin’,dedim. Selim dedi,"ben seviyorum kimseyi ilgilendirmez…" ondan beridir bu konuda hiç ses çıkmıyor.
Neyse, böyle asabım bozuk anneme söyleme bunları üzülür şimdi. Yazmaya devam et, bende yazarım mektuplarına geç cevap versem de. Soran herkese çok çok selamımı söyle. Annenle babanın ellerinden öperim. Kendine dilediğin gibi bak. Öpüyorum ve hasretle kucaklıyorum.
Not: İki üç gün sonra bayram, kurban bayramını kutlarım. Ailenle mutlu, sağlıklı ve huzurlu günler dilerim başarılarının da devamını…
Seni seven arkadaşın Neva Uslu
Evgin Atalay
YORUMLAR
Mektup beni öyle yerlere götürdü ki; anlatamam...
Van ile Erciş arasında bir köyde öğretmenken yazıda anlatılan her şeyi yaşadım, gördüm. Ancak bir şey var ki, mert insanlar. Sadece hayat tarzları o şekle getirmiş. Çok iyi dostlarım vardı. Zaten mektupta olaylar anlatılırken satır aralarında analizleri de yapılmış.
O günleri bana yeniden yaşatan güzel bir yazıydı.
Kutlarım...
Saygılar...