KIRMIZILI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
-Çok ıslandınız mı Hanımım?
-Önemli değil, adanın öbür tarafına gitmem gerek. Siz yolumuza devam edin...
**
Atın acıyan toynak sesi ile hızla yağan yağmurun sesi birbirine karışıyordu.
-Hay Allah, nalı düşmüş olmalı Kırmızılının. Yürüyemiyor. Bu yağmurda da duramayız ki.
-Ben durur, beklerim Kâmil Efendi. Ne gerekiyorsa yapın hayvanın ayağına, canı acımasın.
-Sahi mi Hanımım? Faytonu ağacın altına çekelim bari, belki daha az ıslanırsınız. Sizde benim yağmurluğumu üstünüze alın.
-Ben öğretmenlikten gelmeyim, alışkınım Kâmil Efendi. Siz benim hep benim şu asil duran yüzümü görmeye alışıksınız, oysa ben ne yağmurlarla, ne çamurlarla, ne karlarla savaştım. Merak etmeyin hastalanmam, içiniz rahat olsun. Siz atınızla ilgilenin lütfen.
-Olur mu hanımım, insanın asilliği kıyafetiyle mi ölçülür ki?
-Yeryüzü öyle kurulmuş Kâmil Efendi, toprak bile kendisinden kağıt ve kumaş yapılmasına izin vermiş. Değil mi?
-Doğru vallahi hanımım, bu hiç aklıma gelmemişti. Kıpırdama Kırmızılı, canın acıyacak yoksa. Kıpırdanma. **
Yol bir saatten uzun sürmüştü.
Kırmızılının ayağındaki nal iyice kırılmıştı. Gidip de adanın merkezinden yeni bir nal alıp geri gelmesi saatler sürecekti Kâmil Beyin. Bu saat içinde rüzgâr ve yağmur iyiden iyiye hızlanmıştı.
Kâmil Bey giderken hanımını orada bırakmamayı düşünmüştü ama, ne kadar da olsa faytonun muşamba tentelerinin onu koruyacağını biliyordu. Eline aldığı kırık nalları ile iki üç adım atıp, geri döndü.
-Hanımım, isterseniz yağmurun dinmesini bekleyebilirim.
-Hayır Kâmil Efendi. Gidin, ben sizi burada bekleyeceğim. Korkmayın bana bir şey olmaz.
-Peki hanımım.
Yürüdü.
Attığı her iki adımda bir, geriye dönüp bakıyordu. "Gitmesem mi diyordu içinden." En son dönüp baktığında sadece yağmur ve fırtına görünüyordu. Başını gökyüzüne çevirmek istedi, gözlerinin içine sadece yağmur suları girdi. Göğü görmek imkansızdı. "Havanın kararmasına az kaldı diye düşündü." Bir an önce Kırmızılının yeni nalını alıp, götürmesi gerekiyordu. Bir an, içi ürperdi "aman Allahım, ya konaktakilerden birilerine yolda rastlarsam ne derim?"
"Hanımım git. Dedi." Yok bu olmaz. "Sen nasıl bıraktın gencecik kadını ıssız bir adada tek başına derler, biliyorum."
"Beraber yürüyelim hanımım." Bu da olmaz. Gencecik bir bayanı nasıl yürütürdün sen? Diyeceklerdi, eminim.
"Kırmızılıyı o halde nasıl yürütebilirdim ki?" Yok bu hiç olmazdı. Siz ne derseniz deyin, ben ve hanımım en iyisini yaptık.
"İyi de bu yağmurda kim bilir ne yapıyorlar deseler?" Ben ne cevap vereceğim? Yağmurluğumu verdim derim ya, hay aklınla bin yaşa Kâmil. Şurada tir tir titriyorsun da, bir yağmurluğun aklına gelmiyor yani. Sana da yazıklar olsun yani. Şimdi gönlünü ferah tutup doğru nalbanda. Bir gören olsa da hiç önemli değil artık. Hah işte nalbant ustası da göründü.
Ona ne diyeceğim, atım Kırmızılının ayağındaki nal yolda düştü. Önemli bir yolcu taşıyordum şey yoluna doğru. Şey tarafına... Aman Allah’ım, Kırmızılının ayağının acısı bana yolu unutturmuş olmalı.
Ya nereye gidiyorduk ki sahi biz. Konaktan çıktık, onu hatırlıyorum.
Hanımefendi ile sohbete başlamadan önce Kırmızılının bana mahsun bakışlarını da hatırlıyorum. Neden öyle baktığını düşündüm bir an, hanım konuştu ben onu düşündüm, hanım konuştu ben onu düşündüm. O ha dedim kendimce bir an, yani "at ol da; faytona koşulduğunu anla." Hadi canım sende...
Hala bana mahsun gözlerle bakıp duruyordu. Nereden bileyim ki, kırık nalının ayağına battığını söylemek istediğini.
"Şimdi ne yapacaksın?" Dedi. Nalbant Ustası gür sesi ile.
Kendi akılsızlığımı, konağa kendim ihbar edeceğim.
Elimize fenerleri alıp, bir an önce başka faytonlarla bu koca adayı aramaya başlamalıyız. Derken...
Kâmil Efendinin gözlerinden yağmur gibi yaşlar süzülüyordu.
öyküsatıcısı/Davi. 2015 Ocak
YORUMLAR
Davidoff
Senin adımların zaten hep dört nal koşar Kalim.
O yüzden, seninle yan yana yürümek zordur.
"Ancak akıllı olan, koluna girer."
Sevgim kocaman.
Kalimera.
kurban olurum ben sana........ Kocaman sevgim.
Kısa bir yazı ama, tadı oldukça yoğundu.
Devamı gelse aynı ilgiyle okunacak kesin.
Sevgiler,
Davidoff
Teşekkür ederim Sevgili Billur.
Selam ve Sevgilerimle.
biliyor musun her yerden her yıldan her şeyden bir öykü yaratabilirsin..
merak ettim kırmızılı sağlam nala kavuşabildi mi
Umarım devam eder..
Davidoff
Bakalım hayat bizlere ne gösterdi, Kırmızılıya ne gösterecek?
Teşekkürler Nilüm.
Toprak bile kendinden kağıt ve kumaş yapılmasına izin vermiş...
insanın kumaşının farklı farklı olduğunu ne güzel vurgulamış....
Lisedeyken edebiyat öğretmenimiz...bize"insanlar kiyafetleri ile karşılanır fikirleri ile uğurlanır "demişti. O günden beri ilk karşılaştığım insanlar hakkında ön yargılı davranmam ama kıyafetleri de bir hüküm vermeme sebeb olur.
Kadın karakter gayet aklı başında ve kendine öz güveni olan bir kadın. Dik duruşu ve sempatik olması dikkatimi çekti. Faytoncu ise biraz daha saf akıllı biraz daha konuşmaların etkisinde kalabilen birisi...
ve hikaye tam can alıcı noktasında ......... işaretleri ile bitti ki..
Bence devamı gelecek..
Gelmeli de..
Kutluyorum saygılarımla
Davidoff
Ne güzel bir yorumdu bu Nurefşan.
İmkan olsa hepinizin yorumlarını tek tek pembeye boyamak isterdim.
Kocaman sevgilerimle.
Nurefşan.
Davidoff
Teşekkür ederim Can Dost.
Ben de sizi Tebrik Ederim. (Okuduğunuz için.)
Niye bitti şimdi ya,üzüldüm böyle bitmemeliydi.
İnşallah devam edecektir diye içimden geçirdim :( kıymetlim,
Müthiş bir yazıydı kaleminizin narinliği,inceliğinde satırlarda savrulduğumuz,
Güne gelişi de ayrı güzel,tebrikler
Selam sevgilerimle kıymetlim,
Davidoff
Konaktakilere kaç kişi "Kıymetlim" der ki N. Altın ?
Teşekkür ederim.
Allah Allah!...
Ne oldu şimdi?
Tam olaya ısınıyor,
işin zevkini çıkarmak için koltuğuma zevkle yerleşiyordum ki,
yazı bitiverdi birdenbire.
Şaşırdım kaldım bu işe doğrusu.
Sabahın erken saatlerinde kısmetimize düşen bu güzellik,
ağzımıza çalınan bir kaşık bal misali,
tadını damağımızda bırakarak kaydı gitti gözlerimizin önünden.
Kamil Efendi'nin gözyaşlarına takılı kaldık.
Keşke,
bir bukle daha uzasaydı yazı.
Hoşnutluğumuz uzayıp gitseydi bir süre daha,
bu serin Karadeniz sabahında.
İyi olurdu, iyi.
Gerçekten çok hoş bir çalışma.
Çok samimi, çok duygusal.
Davidoff
Burada bizi ilgilendiren "KIRMIZILI" ve Kâmil Efendi'nin bize verdiği küçük notlar.
Yazı daha uzun veya kısa olsa ne çıkardı ki BTH?
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için.
Davidoff
Ne hoşlukla geldiniz. Çok memnun oldum sayfama gelişinizle.
Sağ olun güzel yorumunuz için.
Selamlar benden efendim.
Kamil efendinin emekli olma zamanı gelip geçmiş bile. Koçi Ali efendinin kullandığı faytonun tekerleği kırılınca yolda kalan Hürrem Sultan, uzun süre bekletilip saraya döndükten sonra, arabacıyı kapı kullarına teslim edip, tiz kadıya çıkartılsın bu arabacı.Sultan kadını yollarda pecmürde etmesi hangi cezaya layıksa kessin cezasını, demiş. Kadı acilen çağırılıp Ali efendiyi yargılamış. "Ali baba, senin tekaüt edilme zamanın gelmiş, geçmiş. Hadi uğurlar ola," diyerek arabacıyı saraydan yollamış.Hürrem sultana da, arabacısına en ağır cezayı verdim, merak buyurmasın, diye haber yollamış. Öyle...Yola çıkarken atın nallarını kontroll etmiyorsan, hele bir de gittiğin yolu ve istikameti fark edemeyecek kadar çok halisinasyonların varsa, tekaüt edilme zamanın gelmiştir. Tabii önce şu asil hanımın, yok, asaletli hanımın başına kötü bir şey gelmeden bulunması gerek...Asllik kılık kıyafetle değer kazanan bir soy ve sınıf belirtecidir; ama asalet, kişilik ve karakterle alakalı bir göstergedir, diye düşünüyorum. Hanımın durumu buna daha uygun. Asil ünvanına sahip bir çilekeş öğretmen düşünemiyorum... Öyküde anlatılan bir gizem varmış gibime geldi ama nedir çözemedim doğrusu... :) SAYGIYLA
Davidoff
Yazıların ayrı güzel, yorumların apayrı...
Ne yapsam kemnur, acaba yazının devamını sana mı yazdırsam?
Kim bilir nasıl gizem katarsın, sen gibi okur da uyuyamaz vallahi.
Çok teşekkür ederim.
Bir an cumhuriyetin yeni kurulduğu yıllara götürdü beni yazınız.
''-Yeryüzü öyle kurulmuş Kamil Efendi, toprak bile kendisinden kağıt ve kumaş yapılmasına izin vermiş. Değil mi? ''
Ancak şu cümle yazılan eserin en can alıcı yeriydi..Bu cümle insana neleri, düşündürmez ki...örn.Asil insanlar başkalarına öyle sırt verirler ki,mütevazilikleri insanın şaşıp kalmasına yol açar.Sevgi ve selamlar...
Davidoff
Benim yazılarımın ilk eleştirmeni, tiyatro sanatçısı kızımdır.
Ne tuhaftır ki, o da aynı sözleri söyledi.
Fakat, sanıyorum ki sizleri yanıltan adada geçen faytonculuktur.
Oysa hala adaların çoğunda faytonculuk vardır.
Belki de konakta yaşayan "Hanım-Kâmil Bey" konuşmalarıdır...
Bugün hangi binalarda, hangi evlerde bu yok ki Sn. Emre?
Orada da tek eksik, fayton.
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sağ olun.
Doğru tespitlerin ışığında yüreğe dokunan roman tadında bir anlatım usta kalemden.
Yürek sesiniz değil mi bizi çağıran bu bağlamda şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum. Yürek sesiniz ve kaleminiz daim olsun ki biz de payımıza düşeni alalım.
Sevgiler, saygılar...
Davidoff
Güzel yorumlarına sayfamı taçlandırmana teşekkür ederim Sevgili Gülüm.
Sağ ol can, saygı bendendir.
Dünya var olalıdan bu yana değişmeyen kuraldır insanların giyim kuşamı ve dış görünüşü. Kamil Efendi ise dünyayı gönül gözüyle görüyor. O kadar bütünleşmişki kırmızılı ile onun bakışından ne demek istediğini anlıyor. Tebrikler güzeldi.
Davidoff
Dünyanın aslına bakarsak, tam bir oyun.
Her şey öyle yerli yerinde...
Dünyanın dışında neye eksiğimiz var?
Eğer varsa; bu eksikleri insanoğlu mutlak kendisi eksiltmiştir.
Teşekkürler Sn. Kaçar.
'' -Olur mu hanımım, insanın asilliği kıyafetiyle mi ölçülür ki? ''
Maalesef ki günümüzde ölçü değerleri değişti Kamil Efendi..
Teşekkürler kalemine dost heyecanla okudum..
Davidoff
Giyinelim bakalım üstümüze eski püskü bir şeyler.
Çok kaliteli bir meclise girelim...
Birincisinde yüzümüze şöyle bir bakarlar.
İkincisinde yüzümüze bakmazlar.
Üçüncüsünde siz istediğiniz kadar onlardan eğitimli, vasıflı kişiler olun hiç önemli değil. Ya sizi oradan uzaklaştırmak isterler, ya da kendileri çıkıp giderler.
*
Bir de çok iyi giyimli kişilere bakın, acaba kaç dil bilir, imlâdan anlar mı?
Kaç kitap okumuş, hangi şehrimizin hangi coğrafyada olduğunu bilir mi?
İşte bizlere asıl enlem ve boylam Sn. Karaşahin.