- 850 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖTEKİLER
Öylesine nefret etmişiz ki insanlardan, öylesine ötekileştirmişiz ki, öylesine nefret edilmişiz ki. Sırf sevebilmek için kendimizi bir başkasını yermeye sebepler aradık durduk. Böylece; Kendimizi sevmeye bahaneler bulduk.
Bir Alevi’nin Kürt’e, Kürt’ün Alevi’ye tahammülsüzlüğünü gördüm çoğu kez. Hainlik ve dinsizlikle suçlandı bu insanlar. Birbirlerini hain ve dinsiz diye yargıladılar. Biri diğerinden daha üstün görmeye çalıştı kendini. Bir Türk’ün Rum’u, Kürt’ün Ermeni’yi, göçerlerin çingeneyi, çingenenin ateisti ötekileştirdiği gibi.
Trabzon deyince ne geliyor akıllara? Milliyetçi, sağcı yahut solcu ama muhafazakâr, tutucu, na kozmopolit bir şehir. Bana soracak olursanız şehr-i şahane. Ama... Bir Trabzonlu ile tanıştım bir sene önce kadar. Çaykaralı ve Rum asıllı. Tanrı’ya inancı var ama zorla müslümanlaştırıldıkları hikâyelerini anlatıp böylesi bir zorbalığa kızıyor. Dinin tamamen kulun iradesinde olması gerekirken bir korku dini yaşadıkları gerçeğini anlatıyor. Biz de diyor, Kürtler gibiyiz aslında. Rumca konuşmaktan utanıyoruz, aslında ben utanmıyorum kimliğimden ve dilimi seviyorum, neden utanayım ki bu çok saçma, ben seçmedim bunu ama seviyorum da. Sırf kimliğime sahip çıkıyorum diye hain muamelesi görebiliyorum bazi nsanlar tarafından... "Ne Rum’u? Sen Türk’sün!" diye susturanlar ve sivrilenler olmuş kaç defa.
Hikâye çok tanıdık aslında… Sene 2001 henüz ortaokul öğrencisi de olsam, çok siyasi bir ailede hep siyasi bir ortamda büyüdüğüm için her zaman farkındaydım memleket meselelerinin. Ve yaşımdan büyük işlerin. Öyle ki sıkışabiliyordu yüreğim, büyümemişken üstelik… Çevremdeki milliyetçilik öylesine alevliydi ki sağım, solum, önüm, arkam hep Kürt olmasına karşın benim cahil kafam Kürtlerin dağlı Türkler olduğu var sayıyor ve onların farklı bir millet olduğunu kabul etmiyordu. Öyle ki sorardık biz de arkadaşlarımıza senin milletin ne diye, sınardık böylece çocuk kafamızla –Aslım Kürt ama Türküm tabii ki. Evet, doğru cevap buydu. Aslım Kürt demelerine bile gerek yoktu. Geçmişti testi Fatma ya da Hasan. Hain değildi onlar. Öyle ya çocuğun dahi haini olabilirdi, çocukluk yakışmamıştı onun gibilerine. Hakkı yoktu eğlenerek büyümeye.
Günlerden bir gün dolmuşla il merkezine doğru gidiyorduk ailemle. Tabii her yerde jandarma çevirmeleri, kontroller, sıkı denetimde her yer. Belki de şehir çıkışındaydı diyeydi jandarma tam anımsayamıyorum… Çalan Kürtçe kaseti jandarmaya varmadan arabanın ön camından dışarı attığını gördüm şoförün. Böylece Kürtçe şarkı dinlediği için hain sayılamayacaktı. Buna canı sıkılan da vardı, iyi oldu diyen de…
Böylesine trajikomik bir devirde çocuk olmayı ben seçmemiştim. Bir Kürt’ün, doğunun ayazında on bir ay kışı gördüğü, anca bir ay yaz yaşayacakken onun da ramazana denk gelmesiyle sonra ki baharları beklediği ve kış denildiğinde değil sobanın üzerinde pişen kestaneler, yazdan yaptığı tezeklerin yetip yetmeyeceği telaşesi... Velhasıl; Güneşin bile selam vermeye tenezzül etmediği bir coğrafyada doğmayı; Ne Kürt seçti, ne diğerleri. Rum’un Trabzon’da, Alevi’nin Çorum’da yahut Türk’ün Türkiye’de doğmayı seçmediği ve seçemeyeceği gibi.
Ne çok dışlanmışız değil mi? Bir bakın Erzurum’a, Trabzon’a, Maraş’a, Çorum’a… bu yerler size neyi anımsatıyor bilemem. Ama bana Erzurum Türklerinin Kürt kimliğiyle karıştırılmak istemedikleri için aşırı milliyetçilik sergilediklerini gösteriyor. Trabzon’un peki Rum kimliğiyle anılmak istemedikleri için bu kadar sivrildiklerini düşündünüz mü? Yahut Çorumlunun Alevi kisvesi altında anılmamak için bu denli tutucu bir tavır sergilediğini. Bu insanların neden hep uçlarda yaşadığını düşündünüz mü?
Ben böyle olduğunu düşünmedim, yaşadım. Yirmi dört seneyi aşkın ömrümde hep bu çekişmelere şahit oldum. Ve zaman zaman çekişenlerden…
Hilâl ÖZDOĞAN
2015//TRABZON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.