- 494 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
emek kırtasiye- ard. öyk. yeniyazım 435
Vitrini iki taneydi.
Kitaplar kalemler, kırtasiye malzemeleri ayrı ayrı düzenlenmişti.
Kitapevi çoktu.
Gazeteler iki taneydi, Halis Özdemir’in Serhat Ardahan ve 23 şubat.
Emek Kırtasiye serlevhası eski tabirden yeni tabire geçerek diyelim tabelası, dolma kalem "Scrikss’lerin "ve "Yaprak dökümü" kitabının olduğu vitrinin üstünde asılıydı. Beş veya altı metre enindeydi dükkân,
Seyretmişliğim defatendir. Serlevha yani tabela’yı çizsem pek az kusurla yeniden çizerim. Renkler dahil. Yazı karakteri: Harfler boneli yani şişkindi. Krem renk teneke alanın her tarafına sürülmüştü. Bordo ve denizmavi boya siyah kenar konturla yazılmıştı.
" EMEK KIRTASİYE, RAŞİT TIRPANCI VE KARDEŞLERİ "
"Raşit Tırpancı ve kardeşleri" elyazısıyla yazmıştı tabelacı.
Telefon numarasını da yazmıştı.
"Tlf." yazardılar, telefonun ahizesini kıvırcık kız saçı gibi kıvrıl kıvrıl iki, üç kıvrımla resmederdiler bazen. Bilemediniz bir iki daha fazla kıvrım olurdu ahizenin kordon kıvrımı. Tabelayı boyayan Karslı ressam imzasını ahizeli numaranın yanına iliştirmişti eğri bir yay hareketiyle.
Kırtasiye vitrini Saim Karadağ’ın yanına taraftı.
Doğramanın sarıya boyalı rengini eskiler bilir!
Ama; kalem takımları
Vitrinde:
Ama; cam tereklere serilmiş tükenmez kalemler.
Ama; özeli bezeli çakmaklar,
Ama; çantalar hakiki deriden,
Ama; ajandalar masa takvimleri,
Ama güzel dizilmişti.
Ama seyrine vakit dayanmazdı.
Ama görsel şölendi.
Eski müşteriler bilecektir!
"Bu dünyanın safasını sürmeden
Ne tuttun yakamı ay ihtiyarlık
Evvelki devranın düşer yadıma
El götür yakamdan koy ihtiyarlık. "
Kırmızı çuha ile fonu ve zemini kaplamışlardı. Gözünü kamaştırıyordu adamın. Kitap vitrinini bilen biri düzenlemişti. Rastlantıya yer vermemişti. Parçalar ve unsurların her biri ahenkliydi. Eskiler işi bilirdi.
Bütünü ele alır bütünde düzeni kurardılar. Parçalar veya unsurlar "beh- pazar" edemez mecburen tamama uyar şumullenir tümde erir ve uyum sağlardı.
Ahengi göz estetiği dediğimiz " GÖZ KARARIYLA " yapardılar.
Güzel gözükmesi istenen vitrin milim kusurlu veya ahenksiz gözükmezdi. Göz ile kompozisyon ayarlanırdı.
Eğer uyumsuzluk varsa göz rahatsız olur. Sırıtan şey olsa yine göz tatmin olmaz. Bu çiğlik, akordsuzluk ve ahenksizlikten mutlaka gözü rahatsız edeni anlamlandırmazsanız dahi yalın bir rahatsızlık duyarsınız. Tatmin oluncaya değin unsurları düzenlemek gerektir.
Vitrinin ahengi göz estetiğiyle yapılmıştı.
Kusursuzluk sebebini tarihi anlayış ve eğilimlerde aramakla açıklıyoruz. Tarihi evrede değeri meydana getiren o evrenin nesnel içeriklerin ve anlayışın yüzünden doğduğuna inanılır.
Hoşlandığımız değerleri güzel saydıklarımızı kendi evresinde değerlendirmemize tarihselcilik denir.
O tarihte o güzellik o devranın "cotu"ydu.
O vitrinleri şimdi demode sayan çıkabilir.
Fakat vitrine yolun gölgeleri düşerdi, sanki sinema oynuyordu.
Fakat gölgeler şıngır- mıngır; yol, arabalar, Ford minibüsler, Hoçvan’dan Harziyan’dan Gölebert’ten gelmiş gidiyordu! Gelip- gidiyordu!
Fakat arabaların gitme gelmeleri kitapların yüzeyinden geçiyor. Kitabın kapağında yukarıdaki Aşık Şenliğin dörtlüğü Şenliğin sazıelinde figürü kapakla bir...
Ve fakat: üst kısa kenarı sürmanşet ve satır satırdı: "Aşık Şenlik, hayatı, eserleri ve muhiti" Yazar ismi gözükmüyor; gölge kapatmıştı.
"Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selam olsun "
Yunus Emre’nin mor kapaklı kitabın arkasına bu şiir yazarın resminin yanına yazılmıştı. Okuyucuyu etkilemek amacıyla düşünülmüştü. Üst raftan devrilmişti.
Altın kitapevi yayınları bir sıraydı. İnkilap ve Aka’nın kitapları yine sıralı. Remzi yayınevinin " Orhan Hançerlioğlu kitapları: Ekonomi sözlüğü, İnanç sözlüğü, Felsefe sözlüğü. " bunlar da sıralanmıştı. Daniel Steel, Agatha Christe, FederichForsythe’macera romanları. Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam, Necip Fazıl Kısakürek Cahit Zarifoğlu Orhan Kemal
Yaşar Kemal’in İnce Memedi
Kırtasiyenin vitrininde görücüye çıkmış kız gibiydiler!...
Özgen’le, Orhan Tırpancı ile kırtasiyede oturup müzik dinlerdik. Sohbet ederdik. Raşit amca ile başlayan komşuluğumuz Kasım Tırpancı’yla ve Cemal Tırpancı’yla sürdü...
Değerli komşularımızdılar...
Zaman "süre"dir demiş Bergson!
Tanışıklık komşuluk sürer.
Süre ise "oluş"tur diye eklemiş.
OLUŞ: Hayat hamlesi olarak durmaz; çark durursa hayat istop eder devam etmez!
Dostluk, komşuluk bir sezgidir.
Zamanı oluş içinde sembol olarak sezeriz.
Herşey bir oluş halinde...
Hemhal olarak herşey gibi zamanı, geçmişi, yarını severek sezebiliriz.
"Miskin Yunus söyler sözü
Yaş doludur iki gözü
Bilmeyen ne bilsin bizi
Bilenlere selam olsun"
Hamle halinde hayatta: zaman, süre gibi oluşa durur.
Çocukluğumuzun önünde geçtiği VİTRİN hâlâ oluşa gelen bir süredir.
Kalbimiz de ve hayat hamlesinde:
"Mani evine daldık, vücuda seyran kıldık
İki cihan seyrini, cümle vücudda bulduk
Yedi gök yedi yeri, dağları denizleri
Cenneti cehennemi, cümle vücudda bulduk "
-YUNUS EMRE
Y.YILMAZ 05/12/2009 GEBZE
© 2015 Microsoft Koşullar Gizlilik ve tanımlama bilgileri Geliştiriciler Türkçe