- 760 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adalet'in Evren Sevgisi
Adalet’in Evren Sevgisi
Adalet Hanım Aile Orta Asya’dan (Türkmenistan) Anadolu ya göç edenlerdendi ve ocaktan gelme bir aileydi. Anadolu ya 1529 gibi yıllarında göç etmişlerdi.
Oğuz boylarından seyit kağlar olan aile Yozgat boğazlayan Yoğunhisar köyüne yerleşenlerden olup büyük büyük dedeye usta Ahmetler derlermiş. Usta Ahmet’in torunu Mustafa kağlar, o köyde sayılır sevilir bir kişiydi. Köye de otururdu. Ama şehirde tüm bürokratları tanırdı. Köye onun yanına özel ziyaretlere gelirlerdi. Misafirleri için özel odalar yaptıran Mustafa dede konukları ağırlamadan çok mutluk duyardı. Çok tarihi ve dini bilgiler sahibi olan aynı zamanda tüm köylülere ve küçük çocuklara bilgilerini aktararak onları mutu ederdi. Onlarla olmaktan mutu olan Mustafa dede sofrası hep açık güler yüzlüydü. Köyde bağı bahçesi çoktu. Hayır, yapmayı çok severdi. Aynı zamanda da kuş beslerdi. Bu ona büyük babasından kalmaydı ve Osmanlı hanedan’ına buradan kuş gidermiş. Mustafa dedenin Çok özel misafir odalarıyla tüm şehirde ün salmış oymacılık sanatını nakış nakış işlediği odasında mevcut olup ayetlerle beraber süslü müze gibi misafir odaları mevcut olup en büyük zevki de misafirlerine tarihi ve dini sohbetlerle beraber mangal közünde bakır cezvelerle kahve içirmekti. Mustafa dede usta bir cirit oyuncusuydu ve tüm köylü oyunu dededen örnek alırdı. Köyde bağı bahçesi mevcuttu ve çoğunu olmayanlara dağıtırdı. Köydeki ve diğer köylerdeki camiler, çeşmeler, köprüler, yollar yaptırıldı. Aynı zamanda 4 defa evlenerek 10 çocuğu vardı. Mustafa dede 62 yıl önce dünyasını değiştirdi. Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey’in asılmaması içinde çok mücadele vermişti. Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey’den bahsetmeden geçmek olmazdı.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey
Kemal Bey 1. Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni tehcirleri esnasında yaşananlar için bir sorumlu arayışına girdikleri bir dönemde yargılanarak idam edilmiş bir mülki amirdir.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, 1884 yılında Beyrut’ta doğdu. Antalya ve İzmir Liselerinde okudu. Mülkiye’den pekiyi derece ile mezun oldu. Mülkiye’yi bitirdikten sonra 1908’de Beyrut Vilayeti Maiyet Memurluğuna dâhil oldu.
Babası, Sirkeci Gümrüğü Yolcu Salonu Müdürü Arif Bey’dir. Arif Bey, aslen Yenişehir Teselya eşrafındandır.
Kemal Bey, 1909 yılında Cezair-i Bahri Sefid (12 Adalar Valiliği) maiyet memurluğunda stajını bitirip kaymakam olmuştur. Bununla birlikte bir yıl Rodos İdadisinde Türkçe ve Sosyal Bilimler öğretmenliği yaptı. 18 Aralık 1911’de asıl mesleğine dönerek sırasıyla Doyran, 1912’de Gebze, 1913’de Karamürsel, 1915’de Boğazlıyan Kaymakamı olmuştur.
Kemal Bey, 20.08.1915/ 09.10.1915 tarihleri arasında Yozgat Sancağı Mutasarrıfı Vekilliğinde bulundu. Nisan 1916 da 2000 kuruş maaşla Batraski - Şam Kazası Kaymakamlığına, 26.10.1916 İzmit Sancağı Muhacirin Müdürlüğüne atanmıştır. 13.06.1917 bu görevini ifa ederken Boğazlıyan Kaymakamlığı’nda bulunduğu sırada tehcir sırasında ihmali bulunduğu gerekçesiyle Ankara Valiliği İdare Kurulunun Lüzumu Muhakemesi kararı ile görevden alınarak azledilmiştir. Konya’da yargılanmış İstinaf Mahkemesinin kararı üzerine aklanarak azil kararı kaldırılmış ve Tarım Müfettişi olarak görevlendirilmiştir. Görevini yaparken Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin kararı ile aynı konuda hiçbir gerekçe gösterilmeden yargılanmak üzere 7 Ocak 1919 da gözaltına alınmış ve 30 Ocak 1919’da İstanbul’a getirilmiştir.
I. Dünya Savaşı sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Hükümetinin önde gelenleri kaçmış, Hürriyet ve İtilaf Partisi iktidara gelmiştir. İşbirlikçi Hürriyet ve İtilaf Partisi, Ermenilere ve onlarla bir olan Batılı devletlere yaranmak için, önceki dönemin ileri gelenlerini Harp Divanına sevk eder.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de böyle bir tertibin kurbanı olarak, vatan haini Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki Harp Divanında yargılanır. Kemal Bey, hiç bir inandırıcılığı olmayan bu düzmece mahkemenin usulsüz kararı ile 10 Nisan 1919 günü bir akşamüstü saat: 17.20’de Beyazıt Meydanı’nda idam edilmiştir.
Türkiye’de çok yerde Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey anma günü yapılmaktadır.
Mustafa Dede’nin oğlu Mehmet Ayık daha çocukluk yaşında babasından eğitim alarak Arapçaca okumayı yazmayı küçük yaşlarda öğrenmişti. Daha küçücük yaşında hayalleri vardı. Bende büyüdüğümde öğretmen olacağım diye hayaller kuruyordu. Çünkü babasına duyulan saygıyı gördükçe çok mutluydu. Zihnine yerleştirmişti ki öğretmen olacağım diye. Öğretmenlik Hayalleri kurarken daha okula başlamamıştı ama Arapça okuma yazama öğrenmişti kuran okuyordu. Köyde okul olmadığı için yaşı biraz büyüktü Boğazlayan ilçesin de ilkokula başlamıştı diğer öğrencilerden çok farklıydı hemen her şeyi biliyordu o yıllarda sadece Arapça eğitim vardı oda babasından öğrendiği için hiç zorluk çekmemişti hatta sınıf atlatmıştı hocası. O yıllarda daha ilkokulu bitirmeden harf devrimi olmuştu. Arap harflerinin yerine Türk harflerinin kullanılmasının sağlandığı harf devrimi “Türk Harfleri” adıyla 1353 sayılı kanunla, 1 Kasım 1928’de kabul edilmişti.
Atatürk, 1926 yılından beri yaptırdığı araştırmaların sonucunda artık kullanılmakta olan Arap Alfabesi’nin zorluğuna karşın Latin Alfabesi’nin Türkçeye daha uygun bir lisan olduğu kanaatine varmıştı. Yeni Türk Alfabesi’nin kabul edilmesinde sonra yurdun dört bir yanında Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmişti. Atatürk’te bu çalışmalara “Millet Mektepleri Başöğretmeni” sıfatıyla bizzat katılmıştı. Mehmet beyde bu harfleri çok çabuk kavramıştı.
İlkokul bitmiş ortaokula gitmek için Boğazlayan da okul yoktu ortaokula Nevşehir de başlamış, aileden ayrılmanın hüznünün yaşıyordu. Ara sıra öğretmen olmanın bedeli bu olsa gerek diyordu. Hafta sonları eve atla gelir giderdi. Karda kışta çok zor oluyordu ama hayallerin gerçekleşmesi için bu yollardan geçilmesi gerekiyordu ve okul bitti. Büyük bir sevinçle öğretmenlik hayallerini bekliyordu çünkü ortaokulu bitiren öğretmen oluyordu. Mehmet Bey de okula geç gittiğinden yaşı da müsaitti hemencecik tayini çıkıştı. Hem de Yozgat’ın Çandır köyüne tayini çıkıştı. Büyük kahraman Atatürk’ü çok merak ediyordu. Türkiye’yi saran gündemde olan gazi Mustafa kemal Atatürk her yerde sevgi yağmuruna tutmuştu. yaşlısından, gencinden, çoluk çocuk herkesin gönlüne taht kurmuştu. Mehmet beyde bir Atatürk hayranıydı. Yakışıklı bir genç olan Mehmet Bey çokta güzel cirit oynardı. onu da babasından öğrenmişti. Mehmet Bey tayini çıkan okula ilk gitmenin heyecanını yaşıyordu. Gideceği köyde tek öğretmen vardı. o da ilk olarak merakla bekliyordu. Derken köye at abrasıyla büyük ağabeyinin 2 kızını da yanına alarak onları yanında okutmak için götürdü. Giderken hepsi merak içindeydi. Görmedikleri bir köyü görecekler ve okula gidecekler. Neşeli neşeli yolları bitirdiler ve muhtarın evine varmışlardı. Muhtar büyük bir mutlulukla evine davet etti ve daha sonra okulda olan lojmana yerleştiler. 4 yıl çandır köyünden sonra Kendi kasabalarına Boğazlayan’a tayin olmuştu. bir müddet çalıştıktan sonra okul müdürüyle fikir ayrılığı yüzünden sorun yaşamıştı ki kurum değiştirerek ulaştırma bakanlığına geçerek Boğazlayan PTT sinde göreve başlamıştı. Derkan evlenme çağı gelmişti ki ona teklifler çok olurken gönlünün kaydığı olmamıştı. Bir gün pınarın başına geldiğinde çamaşır yıkayan güzel bir kız görmüştü. Gözlerini ovaladı gerçek mi rüyamı diye düşünürken gerçek olduğuna inanamıyordu. Gönlü ilk görüşte pırpır etmeye başladı. Âşık oldu pınardaki yeşil gözü güzel kız Keban’ın yüzü kızardı ve çok utandı. Çamaşırları bırakıp eve kaçtı sonunda. Mehmet Bey araştırdı. Kezban’ın kimin kızı olduğunu öğrendi ve istetmeye karar verdi. İstemeye gittiklerinde Kezban’ın yaşı çok küçüktü onun için vermediler ama Mehmet Bey çok karalıydı, âşık olmuştu. Muhtarı ayarladı Kezban’ın babasını muhtarlığa çağırdılar bir tarla meselesi var imza atman lazım dediler oda muhtara çok güvenirdi düşünmeden imzayı attı. Çünkü muhtar azasıydı hem de akrabalardı. İmzadan sonra Mehmet Bey büyük bir sevinçle haykırarak dünya güzeli Kezban benim oldu dedi. çünkü imza nikâh olmaları içindi Mehmet Bey muradına ermişti. Kezban’ın babası şok geçirmişti. Annesi ağlıyordu. Bu ne hal böyle diye. Sonra düğün alayı geldi. Düğün dernek kuruldu aileler barıştırıldı. 20 gün düğün yapıldı. Mehmet Bey bir ağa oğluydu. Ağaya yakışır bir düğün kuruldu. diğer çevre il ve ilçelerden, köylerden devlet adamalarından düğüne gelerek köy oyunları güreşler, cirit oyunlar oynanarak dillere destan bir düğün olmuştu. Gelini süslü atlara bindirerek düğün alayı gelini götürmüşlerdi. Mehmet Bey muradına ermişti. Sonraki dönemlerde bir oğlu oldu ve o arada Yozgat Yerköy İlçesine tayin olmuşlardı. Orada Adalet Hanımefendi dünyaya gözlerini açmıştı. Nur topu gibi sevimli bir kız çocuğu daha dünyaya gözlerini açar açmaz ağlamayarak değil o gülerek hayata merhaba demişti. Daha ilk günden onda farklılık vardı doğar doğmaz ailede büyük değişiklik olmuştu. Evde bir bolluk bereket hâsıl olmuştu. ev dolup taşmıştı misafirlerden. Mehmet Bey 2 yıl sonra Ankara Haymana ilçesine tayin olmuştu. Yıllardan 1951’di haymana da çalışırken bir gün bir telgraf geldi. Telgraftaki yazı Adnan Menderes’in Haymana’ya ziyarete geleceğini bildiriyordu. Bunu okuyan Mehmet Bey ülkenin karışıklığından dolayı çok üzgündü. Onun için telgrafı işleme koymamıştı. Adnan Menderes geldiğinde hiçbir hazırlık yoktu. Adnan Menderes neye uğradığına şaşırdı. çok kızdı bu ne hal diye. Araştırmalar yapıldı sonunda Mehmet beyin yaptığı öğrenilince hemen Adana’ya sürgüne gönderilmişti 1953 yıllarıydı.
Mehmet Bey hiç müteessir olmadı “ TÜRK BAYARĞININ DALGALANDIĞI HER YER BENİM VATANIM “ diyerek beni yıldıramazsınız dedi ve büyük bir gururla Adana’ya yerleşti. Adana ya geldiğinde 3 çocuk sahibiydi onları çok iyi yetiştirmeye özen gösteriyordu masal anlatır gibi tarihi anlatarak sevdirirdi. Bunun yanı sıra dini bilgileri de anlatırdı. (Peygamberin hayatı, Hazreti Ali, Müslümanlığın doğuşu, Kuran ayetleri, Kerbela Hasan Hüseyin) Türkmenistan’dan gelen Türk gelen ve göreneklerine Mehmet Bey çok önem veriyordu. Çocuklarına her zaman anlatıyordu. ailede gelenek göreneklere çok bağlılardı. Günümüzde olan sanat etkinliklerine çocuklarını alıp götürüp onlara sanatın inceliklerini hiç üşenmeden anlatırdı. (Çadır Tiyatroları, Sinemalar, Kütüphaneler, Sergiler v.s) Mehmet Bey’in Öyle bir anısı vardı ki ölünceye kadar onu anlattı Askerlik döneminde Atatürk’ü görüp onun nutuk’unu dinlemiş ve elini öpmek nasip olmuştu. Atatürk’te onun sırtını sıvazlamıştı. Mehmet Bey 3 kez evlenmişti. Çok sevdiği Kezban’ını 6. çocukta doğumdan kaybetmişti. Daha sonra 2. eşinden 2 çocuk sahibi daha olmuştu. Ayşe hanımı da kanserden kaybetmişti. 3. evliliğinden çocuk sahibi olmadı. Yaşar hanım hala yaşıyor. Mehmet Bey de 2005 yılında dolu dolu bir yaşam sonucu asırlık çınar dünyasını değiştirdi.
Adalet hanımefendi Mehmet beyin 2. Çocuğuydu. Yozgat Yerköy ilçesinde nur yüzlü bir bebek olarak dünyaya gelmişti. Dünyaya gelmesiyle beraber bazı kerametler yaşanmaya başlamıştı. Aile anne tarafından ocaktı (Herhangi bir hastalığa okumaya izinli olan) Adalet hanımefendi doğumundan sonrada annede bazı kerametlere şahit oluyordu. Onun yanında aksakallı bir dede beşiğinin yanında oturuyordu. zaman zaman bebek olduğu yerden alınıp başka yerlere koyuluyordu ama evde kimse yoktu. Anneanne Hatun Hanım ermiş kişiydi onun yaşadıkları anlatmakla bitmezdi tüm şanı Türkiye ye duyulmuştu evi dolup dolup taşardı. insanları iyileştirmede çok önemli rolü vardı dokunarak tedavi yapardı.
(Şifa enerjisi ile) yıllar sonra Adalet hanımefendi çocukluğundan başlayan farklılığı gittikçe büyüdü. Rüyaları ile değişik kerametler yaşanıyordu. Her gün sabah gördüğü rüyaları aile içine yaşıyorlardı. Anne Kezban hamileydi o gün Adalet hanımefendi rüyasından çok etkilenmişti “evlerinin duvarı yıkılmış ve evin içinde çamurlu su kanalı açılmıştı. Annesi bu su kanalına gidiyordu. Ona Allah tarafında beşibiryerde lira takılmıştı. Aynı zamanda hem gidiyor hem de dönüp bakıyordu diyordu ki altın yürekli kızım yavrularım sana emanet bu görevi sana veriyorum çünkü senin maneviyatın kuvvetli sevgi dolu yüreğin var gözüm arkada kalmayacak hakkını helal et” demişti. Hamile olan annesi ne gördün kızım dediği zaman o rüyayı anlatmıyordu annesini kaybedeceğini anlamıştı. Kezban hanımın doğumu yaklaşmıştı ve o gün geldi oda öleceğini biliyor gibi oda rüyasını görmüştü. O günden sonra Adaletin çilesi başlamıştı. Ailede kızların en büyüğüydü. Bir kendinde büyük ağabeyi vardı diğeri kız kardeşleriydi. Daha o zaman 14 yaşındaydı o yaşında 2,5 yaşında Hürriyet, 6 yaşında Hülya, 9 Yaşında Zeynep kardeşlerine annelik yapmaya başlamıştı. Günler çok zor geçiyordu. Çok bunalmıştı okul sömestri tatiline girmiş, kardeşleriyle beraber anneanne Hatun hanımın yanına Yoğunhisar köyüne gittiler. Orda anneanne onu dizin dibine oturttu. “Sen bunu hak ediyorsun şifa elimi sana devrediyorum” diyerek şifa elini okuyarak dua ile devretti. O günden sonra çok yorulan Adalet’in haline babası dayanamadı. Mehmet Beyin ablası gurbetteydi, kimsesi yoktu. Adana’ya yanına getirdi. Sonraları halaları ilgileniyordu. Ama yaşlıydı. sadece çocukların başında manevi bir destekti. Ailenin tüm işleri yine Adalet Hanımefendi’nin üstündeydi. Okula gidiyor, kardeşlerine bakıyor, hafta sonları çamaşır yıkıyordu. Ev temizliği, kardeşlerinin bakımı çok zorlanıyordu. pazartesi hasta halde okula gitmek zorunda kalıyordu. Bu duruma dayanamayan Mehmet Bey haftalık yardımcı alarak eve Adaletin yükünü hafifletti. 2 yıl boyunca hiç evlenmedi. Çok sevdiği Keban’ına çok ağladı hem evlatlarını perişan oluşuna hem eşini kaybetmenin açısına dayanamıyordu. Adalet hanımefendi babasına “babacığım evlen de birazcık ıstırapların azalsın” diyerek babaya teklif götürdü ama Mehmet Bey “kızım ben annelik elinde büyüdüm sizinde annelik elinde büyümenizi istemiyorum” diyerek sözü kapattı ama Adalet hanımefendi yılmadı. Babasına dayanamadı. Israr üstüne ısrar etti. Babacığım evlen diyerek sonunda razı etti. Mehmet Bey’e yardımcı olan yakınları Ayşe hanımla evlendi. Ondan da 2 evladı oldu. bir kız bir erkeç çocuğu oldu. Oda babası gibi PTT memuru olmuştu. Adalet hanımefendi okulunu bitirdi. İş sahibi oldu. Ev sahibi kadın Adaleti hanımefendiyi çok beğeniyordu ve oğlu da askerde idi. Oğluna hep Adaleti, Adalet’e de oğluna anlatıyordu. Oda meraktan çok heyecanlıydı. Geldiğinde kiracıları olan Adalet hanımefendiyi “anne senin anlattığın bu kız benim Allahtan bana özel olarak zembille bir eş indir diye dua ettiğim kız bu olmalı” diyerek Allaha şükretti ve heyecanla görmek istedi. Mustafa Bey kız kardeşine arkadaşın Adaleti görmek için bana yardımcı ol derken aklına bir fikir geldi. “Bahçede bir çay yapıp tüm kızları çağır bende Adalet’le sohbet etme fırsatını yakalıyım” diyerek aynı havluda oturan Adalet’i görme imkânına sahip oldu. İlk görüşte işte aradığım özel olan güzel bu dedi. Bir gün Mustafa Bey ve annesi bağlarına Adaletin ailesini davet ettiler. Kızlar bağa gitmek için otobüse bindiler. Çılgın âşık Mustafa Bey de bisikletiyle otobüsün arkasından tutarak onlarla beraber Adana telli deredeki bağa vardılar. Kızlar indi ki arkalarında bisikletli çılgın âşık karşılarına çıktı. Buna şaşıran kızlar gülüştüler ve beraber bağın yolunu tutular. o gün bağın tüm güzelliklerini yaşadılar. Doğa onlara analık ediyordu. Sanki birine anne birine baba olmuştu. O eksikliği kapatmıştı. O an bir keramet gerçekleş aynı anda Adalet ve Mustafa güneşe bakıyorlardı. Sanki güneş ikisini kucakladı güneşin ışığı ve koru ikisinin gönlüne düştü ve donup kalmışlardı. Dönüp birbirlerine baktılar. Sanki Allah nikâhlarını kıymıştı, ikisinin de beyninden aynı düşünceler geçmişti. Aynı saniyede aynı düşünceye sahip olduklarına şaşırmışlardı ve birbirlerine baka kalmışlardı. o günden sonra ölünceye kadar birbirlerine aşkla baktılar, durumu annesine anlattı. Mustafa Bey, keşke anlatmaz olaydı annesi duyar duymaz oğlunu kıskanma adına Adalete çok kötü davranmaya başlamıştı. Oysaki daha öncede Adaleti çok beğenir çok severdi. Mustafa beyin annesinin bu davranışına kimsenin aklı ermemişti. kısa zamanda büyük değişim ne demekti. Mustafa Bey annesine önce güzellikle bak canım annem kız çok hoşuma gitti yoluma durma yardım et. Ben ona âşık oldum. Kızı isteyelim hem kiracımız hem komşumuz. Sen söylemiştin hepsi çok terbiyeli kızlar, babaları beyefendi bir insan diyerek sen anlattın bunları. Neden şimdi kendini geri çekerek bana layık görmüyorsun? Kendi sülalenden istiyorsun ama kesinlikle senin akrabalarından istemiyorum. Ben istediğimi hayalimdekini bulmuşken neden başkasını isteyim ki diyerek günlerce, aylarca diretti. Mustafa Bey sonunda üzüntüden kısmi felçlik geçirdi. Perişan bir haldeydi ama anne Nevzat Hanım oğlunun hastalığını dahi hiçe saydı. Günlerdir yemeden içmeden kesilen Mustafa Bey duvarlara vura vura parmakları delinmişti bir gün cinnet geçiren Mustafa Bey evlerinde ne varsa kırdı. Evi terk edip gidiyordu ki anne Nevzat Hanım dur dedi. Tamam, gidip isteyeceğiz diye. Gitmesin diye ikna etti. Dünyalar kendinin olan Mustafa Bey sanki gökyüzüne çıkmış gibiydi. Mutluluktan uçuyordu. Çünkü babası yoktu tek varlığı annesiydi. Onunla arasını açmak istemiyordu. Onun için çok direnmişti. Sonunda razı etmenin mutluğunu yaşıyordu. Adalet hanımefendi de kendi için bu kadar mücadele veren yakışıklı genci sevmeye başlamıştı ve istediler. Ailede kızımız istiyor diye verdiler. Nişan yapıldıktan sonra Nevzat hanımın hakaretlerinden dolayı başka eve taşındılar. Kız istemesin diye Nevzat Hanım sürekli kıza baskı yapıyordu. Adeta karşısına bir düşman almıştı. Adalet anasızlık onca çileden sonra başına bunlarında geleceğine hiç inanamazdı ama gelmişti. Hayallerinde iyi bir kayınvalidem olsunda anne özlemini onunla yaşayım diye hayal ederken bunlarda gelmişti başına. Sonraki zamanlarda düğün günü gelmişti. Ama anne hiç ilgilenmiyordu. Mustafa Bey Adalet hanımefendi ile beraber kendi düğünlerini yaptılar. Mustafa Bey seni tasavvuf ehli manevi babamla tanıştıracağım diyerek Ömer Yanar’ın evine götürdü. Kapıdan girer girmez oradaki manevi hazzı yaşadı. Senelerden beri özlediği arayış içinde olduğu yunusun taptık ermesi, Hz Mevlana’nın Şemsi gibi senelerden beri alev alev yanıp tutuştuğu çöllere bile gitmeye razı olduğu önderini bulmuştu ve çok mutluydu. Hemen o gün rüyasına yattı. Allaha dualar etti. Aradığım Pirim bu muydu diye. Rüyasında pirinin Ömer Yanar olduğu gösterildi. Onun Hz. Olduğu hep onunla manevi yolda istişarede bulunacağı rüyasında gösterilmişti. Adalet hanımefendi çok mutluydu. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını yeni anlıyordu. Mustafa Bey ona aracı olmuştu. Adalet hanımefendi daha sonraki dönemde anladı ki çocukluğundan beri onun berberi ve hem manevi babası hem piri idi. Adaletin hanımefendinin hayatında Ömer ağabey dediği manevi babası onun yanında çok önemli bir yeri vardı. Adalet hanımefendi anneannesinden, babasında aldığı dini eğitimi tasavvuf ehli olan Ömer hazretlerinden icazet (iş yapıldıktan sonra alınan rıza anlamındadır.) aldı ve 30 küsur yıl sohbetlerini dinledi. Çok kerametlerini yaşadı. Adalet hanımefendinin bakış açısı dünyaya daha da değişti. Tüm zamanını hayır kurumlarına dernekler adadı (sokak çocuklar derneği, 06 da çocuk esirgeme kurumu, darülaceze, huzurevleri, ruh sağlığı, tema) ihtiyacı olan gençlere yaşlılara her kesime maddi manevi yardımlarda bulunuru. Adalet hanımefendi kültür sanat’ı da çok seviyordu iyi bir şiir yorumculuğu, aynı zamanda ressam olan fırçaları konuşturuyordu. Harika tablolar yapıyordu, dilinden düşürmediği bir dörtlüğü vardı.
Al gönlümü seyran eyle
Bak halime derman eyle
Bak gör de ferman eyle...
Al meydana vuslat eyle
Kitap okumayı çok seviyor, sürekli araştırma yapıyordu. Kuran tefsirleri üzerinde tek kelime on parmakta on hüner derler ya işte öyleydi. Tasavvuf sohbetleri onun için vazgeçilmeziydi. Yunus ve Mevlana’nın yolunu izliyordu “yaratılanı serdim yaratanından ötürü” felsefesini izliyordu.
Çok güzel günleri de oldu. Maddi olarak çok zengin oldular ama daha sonra iflas edip o günleri de gördüler ama Allaha şükür etmekten hiç vazgeçmediler. Bu da bizim dersimiz dediler. iflastan sonra on yıl İstanbul da yaşadılar. Adalet hanımefendi ve Mustafa beyin 2 çocukları vardı bir erkek biri kız. Oğulları Mehmet Reha şu anda annesiyle beraber oturuyor şansız bir evlilik yaptı ve ayrıldı ondan bir kızı var. Dünyalar güzel melek yüzlü Kızı Rahşan Üniversiteyi bitirmişti çalışıyordu oda tasavvuf ehli biriydi, çok bilim donanımlıydı bir gün daha 24 yaşında idi ansızın onun kapısını ecel çaldı o da öleceğini biliyordu annesi, babası, ağabeyi de kendi de rüyasını görmüşlerdi. Gün sayıyorlardı ve doğru çıkmıştı. O gün acı haber duyuldu. Ailenin bu ikinci acılarıydı. 8 ay öncede manevi babaları Ömer Hz. kaybetmenin üzüntüsü içindeydiler. Daha onun acısını sıcaklığı gitmeden kızlarını kaybetmişlerdi. Buna dayanamayan baba her gün ona şiirler yazıyordu ona kavuşmak istiyordu. Sonunda kavuştu. Mustafa Bey 4,5 yıl sürekli hastanelerde gününü geçirerek oda dünyasını değiştirdi.
Adalet hanımefendi bu kadar acılara inancı sayesinde ayakta yaşamını süründürüyor, etkinliklerine devam ediyor her şeyin Allahtan geldiğine inanarak ona şükür ediyor. Bizde dünyasını değiştirenlere Allahtan rahmet diliyoruz Adalet hanımefendiye de sağlıklı uzun ömürler dileklerimizle.
Gerçek bir yaşamdan alınan bu hayat hikâyesindeki isimler değiştirilmemiş.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in bilgilerinin kaynağı: ataturkdevrimleri.com
Münevver Düver
16.09. 2013- Adana
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.