- 1032 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞIH DOKUNUNCA
ŞIH DOKUNUNCA
Eski yıllarda insanlar daha mı insandı, hoşgörü dedikleri erdem daha bol, “Merhaba “ daha mı değerliydi bilemem. Ama bu kadar ayrıştırılmadığımız , kimsenin ötekine bizden değil diye bugünkü kadar ters bakmadığı, daha güzel günlerdi diyebilirim.
Erciş , Patnos ‘tan 44 Km kadar daha güneyde , Van Gölü kıyısında , bölgenin Paris’i diye anılan güzelce bir kaza idi.
Buradaki dostlarım; Yıldırım Baba , Mehmet Bülbül ve Kasap Cemal ile dağlarında , göl kıyısında epey oturmuşluğumuz, Mehmet Bülbülün sesinden kendisine ait bestelerden epey dinleyişimiz olmuştur. Mehmet Bülbül mahalli sanatçı ve ozandır.
“Dam üstüne un serer
Tombul tombul memeler
Memeler baş kaldırmış
Kavuşmuyor düğmeler “
onun eserlerindendir. Yıldırım Baba bir onur meselesi yüzünden canına kıyacak kadar asil bir ruha sahip , insan gibi insan evladıydı.
Çarşıda da , epey dostum olduğunu söyleyebilirim. Kasaplar çarşısı, toptancılar çarşısı ve merkezde de epey dostum vardı. Bir cumartesi günü , sıcak bir öğle vaktinde Manifaturacı Mehmet ‘in dükkanında çay içerek sohbet ediyoruz. Yanımızda birkaç komşu daha var. Konu “Ne olacak halimiz “ konusu. O sıralar İran Devrimi olmuş ve İran’dan çıkan kaçak halılar, ipekler seyyar satıcıların omuzlarında çarşıyı turluyor. Av tüfekleri ile serum ise yüksek fiyattan alıcı bulmakta.
Birden çayını elinden bırakan dışarıya fırlayınca , neye uğradığımı şaşırıp elimde bardak ile kalıyorum. Mehmet ve diğer komşular kapının önünde tek sıra olmuş. Elleri göbeklerinde namaz kılar gibi bağlı ve gözler tam yere bakıyor. Yolun iki tarafı yanyana dizilmiş yüzlerce erkek ile dolu. Yolun ortası boş ve karşıdan üzerinde yeşil cübbesi, beyaz mintanı , beyaz sarığı ve sarığa sarılı olup arkaya atılmış yine yeşil atkısı ile “ Şıh Efendi” geliyor. Arkasında kalabalık bir mürit gurubu ile.
Onlara bakayım derken, Mehmet ve komşusu Kamil Bey’in tam arasında kalıyorum. Çok üzgünüm, üzerimde resmi elbisem, mavi berem ve sol yanımda sallanan bıçağım ile ne “Şıh Efendinin “ , ne de kendi amirlerimin bile önünde eğilemem. ( İki büklüm eğilen omuzu kalabalıkları da gösterdi felek, yazıklar olsun) Keşke dükkandan dışarı çıkmasaydım diye geçiyor içimden.
Şıh, eliyle enteresan hareketler yaparak yola dizilenleri dualar mırıldanarak selamlıyor. Elli, elli beş yaşlarında , sıhhatli ve güzel yüzlü bir adam bu. Beni iki büklüm olmuş bunca zevat arasında fark edip, bakışları ile sorgulamaya başladığını hissediyorum. Direk gibi durarak ona bakan bir subayı seyretmek , onda nasıl bir duygu oluşturabilir diye merak ediyorum.
Bu Şıh’ ın, yakın bir köyde yaşadığını duyuyorum . Epey nüfus sahibi olduğunu , çok derin bilgiler taşıdığını, kurşun değmez olduğunu hatta Hz. Peygamberimizle konuşabildiğini söylüyorlardı. İşte bu insan yanıma doğru gelmekteydi. Biraz huzursuz olduğumu itiraf etmeliyim.
“Merhaba Yüzbaşım. Nasıl sınız ? Saadettesinizdir inşallah “
“Teşekkür ederim efendim”
“Sizinle ilk defa karşılaşıyoruz. Bir ihtiyacınız olursa (….) köyüne kadar haber yollamanızı beklerim. Köyümüzden affedersiniz hayvan çalan iki vatandaşı Patnos’ ta yakaladığınız için ayrıca müteşekkirim.”
“Sağ olun efendim. Sadece sizinle sohbet etmek isterim “
“İnşallah, başım üstüne Yüzbaşım. Tekrar görüşürüz inşallah”
Şıh Efendi bu temenniden sonra eliyle yanağıma dokunarak “Allahaısmarladık “ diyerek yürümeye devam ederek çekip gidiyor.
Daha dükkana geriye dönmeden bir yaşlı adam,
“Şu mübarek yanağınıza dokunmama müsaade var mıdır Gomtanım?” diyerek önce eliyle dokunup , arkasından sımsıkı sarılarak , yanağıma koca bir öpücük konduruyor.
Haydi bakalım , sırayla ve dualarla Şıh’ ın elini sürdüğü yanağıma herkes bir öpücük konduruyor. ( Dokunmanın kutsal yeti , demek ki böyle bir şey) Beni öpenler , dükkandan mutlu ve tatmin olmuş gülümsemelerle çıkıyorlar. Suratım salya ve sümük içinde. Yarım şişe kolonya ile zor temizleyebiliyorum. Vay canına , iyi ki, sadece yanağıma dokundu. Hani başka bir yerime …
İşte böyle , hayatımda bir kere de “Şıh” ile karşılaştım. Zekası gözlerinden fışkıran , yakışıklı bir adamdı. Bu kadar insanı etkilediğine göre , oldukça liderlik vasıflarını da kullanabiliyordu.
Allah Resul’ünü bile , sade bir insan olarak gösterdiğine göre , bizim Şıhlar yaratmamız ne derece doğru olur ,burada tereddütteyim.
E .Yaşar Ovalı 10.01.2015
YORUMLAR
Sevgili Eyüp Abi.
Atatürk'ün bu ülkede gerçekleştiremediği iki şey vardır: 1- Toprak reformu 2- Bu şıhlık meselesi.
Toprak reformunu gerçekleştiremediğini bizzat kendisi itiraf etmek zorunda kalmıştır. Şıhlık meselesine gelince...
Değerli abim bu mesele öylesine bir meseledir ki bunun halli için yapılacak tek şey vardır: kurunun yanında yaşı yakmayı da göze almak. Yani Bizzat Atatürk'ün dediği gibi ülke şıhlar, mürşidler, müridler memleketi olmasın istiyorsanız bunların hepsine birden savaş açmak zorundasınız. Öncelikle bu noktada ikilemde kalınmıştır. Mesela Kadiri, Nakşibendi, gibi tarikatlara çok fena şekilde dokunulduğu halde Mevlevi, Bektaşi, gibi tarikatlar en parlak dönemlerini yaşamışlardır. Öyle olunca da Atatürke artık iyice rayından çıkıp mikrop yuvası olan tarikatların kökünü kazıyacak bir önder gözüyle değil, Sünni müslümanlara karşı savaş açmış bir din düşmanı gözüyle bakılmıştır. Tabii ki bunda tarikatlerine dokunulan şıhların telkinleri de büyük rol oynamıştır ama Atatürk'ün bizzat Hacıbektaş'a gitmesi, orada Bektaşi-Alevi dedeleriyle samimi halleri maalesef '' Türkiye şıhlar, dervişler, müridler memleketi olamaz'' sözleriyle tezat olmuştur.
Tekrar başa dönecek olursak: Ya hep, ya hiç yapılamamıştır. Hepsine birden savaş açılamamıştır. Eğer böyle yapılabilseydi şıhların insanları kandırması ''Din elden gidiyor'' söylemleri bu kadar etkili olmayabilirdi. Bu birinci husus.
İkinci Husus şu: Şimdi Türkiye'de hiç bir Allah'ın kulu Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Tapduk Emre, Şeyh Edebali, Emir Sultan ve adını hep saygı ve hürmetle andığımız daha pek çokları için '' İşte yılanın başı bunlardı'' diyebilir mi? Oysa hepsi de şıhtı bunların. Evet İslamın kurallarından değildir şıhlık, tarikat, dergah vs ama yüzlerce seneden beri İslam dünyasında var olan bir olgu.
Yunus Emre ne demiş:
Gel ey kardeş Hakkı bulayım dersen
Bir KAMİL MÜRŞİDE varmazsan olmaz
Resulün cemalin göreyim dersen
Bir KAMİL MÜRŞİDE varmazsan olmaz
Yani insanları bir kamil mürşidi bulmaya davet etmiştir ki kendisi de bir mürşidin kapısında kırk sene dağdan odun taşımıştır. Mürşidi Tapduk Emredir.
Şimdi; bir tarafa bunu koyduktan sonra öte taraftan bir mürşide, yani bir şıha giden adama '' Ulan geri zekalı senin ne işin var şıhın yanında'' dediğinde o kişi sana '' Yunus Emre de mi geri zekalıydı?'' Derse ne cevap vereceksin?
İşte meselenin kırılma noktası bu: Bir kamil mürşid.
İnsanımıza '' Arkadaşım ! O senin kamil mürşid dediğin şey bilimdir, fendir. Bilime sarıldığın takdirde kamil mürşide sarılmış olacaksın'' fikrini yerleştirmek lazım. Yani mürşid artık okuldur. Maddi ya da manevi hangi alanda mürşid istiyorsan bil ki o mürşid okuldur. Bunun dışındaki mürşidlerin senin dünyan için de ahiretin için de sana verebileceği hiç bir şey yoktur. Fikrini bu insanların kafasına sokmak lazım. Ama nasıl ?
Bir siyasetçi seçim zamanı bir şıhın huzurunda iki büklüm olup '' Aman şıhım bizi destekle'' dediği müddetçe çok zor. Çünkü o şıh ile mücadeleyi vatandaş olarak sen ben yapamayız. Devlet yapacak onu.
Velhasılı kelam değerli abim iş dönüp dolaşıp yine biz öğretmenlere düşüyor. İnsanlara - Allah'ın verdiği en büyük nimet olan- aklı kullanmasını öğreteceğiz. Öğreteceğiz ki Allah'ın vermediği çocuğu Şıhın vereceğini sanıp karısını ona teslim etmesin. Öğreteceğiz ki Allah'ın kitabının pek çok ayetinde insanlara '' Ey insanlar akletmez misiniz?'' diye hitap edildiğini bilsin.
Son olarak şunu da belirtip noktalayayım:
Şıhların hepsi kötü değildir. İçlerinde gerçekten eli öpülesi niceleri vardır. Mesele insanların iyi ile kötüyü ayırd edebilmesidir.
Atatürk bu ayırımı yapmıştır mesela...
Atatürk'ün hem Rufai tarikatının kurucu olan hem de aynı zamanda Galataray Sultanisini bitirmiş olan Kenan Rıfai'ye Milli Eğitim bakanlığını teklif ettiğini hiç kimse bilmez neredeyse...
Evet abi...Şıhlık meselesinde tüm yapılacak şey iyi ile kötüyü ayırd edebilmek ve bir de insanlarımızın bu şıhlara çok fazla misyon yüklemesinin önüne geçmek.
Ben de bir zamanlar bir tarikatın içine daldım. Baktım millet '' Şıh elimizden tutup bizi cennete sokacak '' diyor, Baktım şıhlık babadan oğula geçen bir saltanat olmuş, Hele hele de baktım vatandaş yürüyemeyen oğlunu yürütsün diye şıha getirirken, şıh rahat yürüyebilmek için ayaklarını ovduruyor müridlerine '' Haydi bana eyvallah '' deyip ayrıldım oradan. Aklı kullanmayı öğreteceğiz abim. Başka yolu da çaresi de yok.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 1/20/2015 11:55:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
kukurikuu
Sana ne söyleyebilirim bilemiyorum. Adeta fikir ve bilgi fışkırıyorsun.
Seni seviyor ve seninle anlaşabilen iki dost olduğumuz için gurur duyuyorum.
Sevgiler Kardeşim.
Yaşar yüzbaşım;yazınızı okudum,otuz beş sene önce geçtiğim yollardan şimdi siz genç subaylar geçiyorsunuz.
Aradan bunca zaman geçmesine rağmen,medeniyetin imkanları bu kadar yaygınlaşmasına rağmen oralar da hala değişen bir şeyin olmadığını yazınızda okumak beni üzdü.Hala cehalet kol geziyor demek ki oralarda.Yazık ki yazık.Bu aymaz kitlenin adam olup çağdaşlaşmaya niyeti yok..Yüce dinimizin ilk emri"OKU" ya da uyacakları yok.Uyanık adamlar insanları Allah c.c ya yönlendireceklerine kendilerine yönlendiriyorlar ve ortaya böyle utanç duyulacak durum zuhur ediyor.Aklını kula güttüren ve hala atalarından gördükleri şekilde ibadet eden hiç ama hiç okumayan bu insanlara acımak bile istemiyorum.
Görevleriniz de başarılar dilerim.Selamlarımla kardeşim.
kukurikuu
Sanırım siz de benim gibi Atatürk'ün bir neferisiniz..
Hem bu asil duyguları taşımak, hem de seyirci trübününde oturup, memleketi saran bağnazlığı , cehaleti seyretmek gerçekten çok zor.
Hurafeler ile kandırılmış halkıma en başta aynı dini paylaştığım , üstelik lider olan insanlar kötülük yapmakta. Altı yaşındaki kızlar evlendirilebilir miş.
Sonuçta bütün islam aleminin gayrısafi milli geliri sadece İtalya 'yı yakalayamıyorsa konuşacak bir şey de kalmıyor geriye.
Saygı ve hürmetlerimle
Bu yazınızdan sonra diğer yazılarınıza da şöyle bir göz attım. Aynı tat, aynı lezzet. Bütün yazılarınızı okuyacağım. Eve vardığımda ilk işim bu. Dört düğmeyi otuz senede ben ilikledim.O yılları çok iyi bilirim.
Yazınızı okuyor iken bir şırıltı sesi geldi. Çeşmelere baktım hepsi kapalıydı. Meğer o ses yazınızdan geliyormuş...
SELAMLARIMLA...
kukurikuu
Güzel yorumunuz ve sayfamda olmanıza teşekkür ederim.
Ne şakırtılı sular akar memleketimin her bucağından. Şizler gibi su sesi ile batılı ayırt edebilen gerçek dini yorumlayabilen demokrat insanlara ihtiyacı var ülkemin.
Ne tanrının bir kuluna ne de haksızlığa eğilmeyen insanlar öyle çok olmalı ki, ağanın Şıh' ın esamesi okunmamalı ,
Saygılarımla
kukurikuu
Ne memleket ama değil mi?
O şŞh ile karşılıklı bir yamak yeseydim,sonrasında....
İnan ki adamın suçu yok. Şirh tutan bizleriz.
Saygılarımla
uzun bir yorum yazmıştım uçtu gitti,özete gelelim otobüs muaviniyle konuştuk Adıyamana bir yolum düşmüştü,şeyhin kerameti çocukları olmayan kadınları çocuk sahibi yapıyormuş yemin etti bana çoğunu biz yapıyoruz abi dedi ,keramet bizde.:)))))))))şeyhin kerametleri:),selamla.
kukurikuu
Tarikat lideri olacak zay yakalandığında badelenmekten bahsetti ya, gerçekten çok doğru.
Bir erkek bu kelimeyi nasıl kullanır, bir koca karısını o adama nasıl ikram eder ben anlayamadım.
Bunlar bence büyük günahlardandır.
Saygılarımla
Keskinkalemzaman
Devran böyle devam ediyor. İnsanlar, o kişi hiç bir şeyin farkında olmasa bile ilahlaştırıyorlar. Benim amcamın hanımı var. Bir konuşmasında bize gittiğin şıhın ayağının tozunu öperim demişti. Çok mücadele etmiştik eşim ve ben yengemle ama o onun için çok önemli bir mertebe. Ankara' dan öteye gitmemiştim. Kızım sayesinde geçtiğimiz mayıs ayında gittik Van' a. Harika bir yer. Özellikle de Van Gölü. Fakat tam olarak değerlendirilememiş. Sadece Edremit turizm açısından biraz canlı. Yazınız güzeldi. Tebriklerimle . Saygılar.
kukurikuu
Güzel yurdumun bütün cennet köşeleri ya ağalar, Şıhlar ,ya da partililerce parsellenmiş. Patnos'ta 144 köyü olan ağa ile tanıştım. Adama sormadan evlilik bile olmuyordu. Kul olmayı seviyoruz vesselam
Saygılarımla.