- 1203 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Yanlış Tokat
Fazla kar yağmaz bizim buralara, üç-beş senede bir ya görürüz ya görmeyiz karı. Ama çevre illere, hele de Karacadağ’a kar düşünce iliklerimize kadar dondurur bizi ayaz.
Yine öyle bir gün. Bu mevsimde gribe yakalanmışsam en az iki ay çekerim burnumu ve hâlsiz vucudumda hastalığı. Zayıf kalan bedenimin içindeki yürek daha bir duygusallaşır bu mevsimlerde. Hava yine güneşli, ama sıcaklık sıfır veya sıfırın altında. Sıkı sıkı giyinerek evden çıkıyorum. Kuru bir soğuğun etkisiyle ıslanan gözlerimi silerek.
Evimin olduğu sokaktan çıkıp, ana cadde üzerindeki parka yaklaşınca gördüğüm manzara soğuktan daha çok donduruyor beni. Parkta Suriyeli bir aile, yaşları tahminime göre, beş ile, on – oniki arası olan dört tane boy boy çocuk. Çocukların bazısının ayağında ayakkabı yok, bazısında çorap. Ama çocuk işte, her tarafta aynı. Kimi salıncakta sallanıyor, kimi kaydırakta kayıyor soğuğa aldırış etmeden. Baba ile Anne bankta oturmuş tartışıyorlar. Babanın saçı sakalı birbirine karışmış, Annenin yaşı genç olmasına rağmen yaşadığı acılar ona öyle bir maske takmış ki, yüzü solmuş,avurtları çökmüş. Lisanlarından anlamadığım için neyi tartışıyorlar bilmiyordum. Bir yandan çocuklara bakıyor, bir yandan da benim çocukları düşünüyor ve “Ya Rabbi halimize ne kadar şükür etsek az” diye geçiriyordum içimden. Birden kocanın eşine attığı tokat ile irkildim. Ne diye vurmuştu ki şimdi, sanki bütün bu yaşanılan şeylerin sorumlusu o muydu. Suçlu kadın değildi, ama tokadı yiyen oydu. Gidip yanına meramını anlamak, tokadın sebebini sormak istedim. Bir iki adım sonra durdum, ne konuşacaktım ki, sonuçta farklı dilleri konuşuyorduk. Ne ben ona sorabilecek, ne de onun dediğini anlayacaktım. Ama bu yanlış tokat iyece canımı sıkmıştı. Atkıyı ağzıma burnuma dolayarak oradan ayrıldım. Gözlerim yine sulanmıştı, soğuktan mıydı bilmiyorum.
Canım çok sıkılmıştı, iş yerime gitmek istemiyordum, Aklıma arkadaşım Abdullah geldi, onun yanına gidip biraz dertleşmek, birer sıcak çay içmek iyi gelir diyerek, Abdullah’ın işyerine taraf yöneldim.
On dakika sonra oradaydım.
- Selamünaleyküm kardaş, hayırlı işler.
- Aleykümselam kardaşım, hoş geldin... Diyerek karşıladı beni. Üç-beş kelâm ettikten sonra dumanı tüten kaçak çaylarımız da gelmişti. Abdullah benimle muhabbet ederken, bir sıkıntısı olduğunu çözmüştüm. Çocukluktan beri tanışırız. Birbirimizin iç dünyasını iyi bilirdik.
- Hayırdır kardaşım, sıkıntılı gördüm seni.
- Sorma be kardaş. Bi tane şerefsiz bize musallat oldu, onunla uğraşıyoruz.
- Hayırdır inşallah, anlat hele kardaşım...
- Bizim Mehmet’i bilirsin, şoför Mehmet. Dört-Beş ay önceydi, bir gün yine yanıma geldi biraz dertleştik, malum, işler kesat. İşten dolayı olan sıkıntılarımı anlattım. O da dedi ki;
- Valla kardaş, ben de çok sıkıntı çektim. Direksiyon sallamaktan elimize geçen para belli, evin masrafı, çocukların okulu falan derken, yakamın bir ucunu diğer ucuna denk getiremiyordum. Geçen yıl biriyle tanıştım, Benim bir arkadaşımın akrabası, Adam ticaret yapıyor. Dedi; Sen de para ver, ne kazanırsak payını alırsın. Bir yıldır ondan üç-beş bişeyler geliyor da rahat ettim. Senin için de konuşayım, hatta buraya getireyim adamı tanış dedi. Sen de ne verirsen ayda bir kârını alırsın.
- Yahu adam ne iş yapıyor? Tefeci falan mı? Ne diye bize kâr versin, Öyle haram işlere bulaşmam dedim.
- Yok yahu, dedi. Ne tefecisi, dedim ya ticaret yapıyor diye. Bursa’dan deri getirip burada satıyor, buradan da ayakkabı götürüyor. Haram iş olsa ben bulaşır mıyım.
- Neyse başını ağrıtmayayım, Adamı getirdi, tanıştık, yaptığı işi sorduk, Aynı Mehmet’in dediği gibi.
Hanımın altınını bozdurdum, biraz da borçlandım “Otuz bin”e tamamlayıp verdim. Üç aydır, ortalama ayda “Bin lira” civarı getirip veriyor. Oh be, şükür rahata kavuştum, diyordum.
On gün önce geldi, Çok ucuz bir parti mal var, Bu fırsatı kaçırmayalım, kârımız ikiye belki üçe katlanacak dedi. Ben de; Bende para yok dedim. Olanı verdim zaten. Yahu Kredi kartlarını ver, ne varsa çekeyim. Bir ay sonra yatırırsın, Biraz fazla kazanırsın fena mı, diyerek katlarımı da aldı.
O günden beri adama ulaşamıyoruz. Üç gün önce öğrendik ki, Mehmet’i, akrabası olan arkadaşını ve bizim gibi onlarca kişiyi dolandırmış. Kartlarda da “Yirmi bin” limit vardı, Toplam “Elli bin” yalnızca beni çarptı. Ne yapacağım bilmiyorum. Anlayacağın tokatlandık kardaş.
Bu defa soğuktan değil, Abdullah’ın anlattıkları karşısında donuvermiştim. Al sana bi tokat daha, diye geçirdim içimden. Biraz daha oturdum, dertleştik, inşallah bir hal çaresi bulunur diyerek ayrıldım yanından.
Artık bu kadar sıkıntı yeter diyerek iş yerime doğru yürümeye başladım. Aklım allak bullak olmuştu. Kendi kendime; Ulan memlekette o kadar şerefsiz, tefeci, vurguncu, it kopuk varken, sen gel bir garibanı tokatla, Bu tokatta yanlış tokat arkadaş...
Sanki tokatları atan benmişim gibi içim eziliyordu, bir şey yapamamanın mahcubiyeti vardı üzerimde, tonlarca ağırlığa eşdeğer.
İş yerime yaklaşmıştım. Önümde bir bayan iki tane erkek çocuğuyla beraber ilerliyordu. Çocuklar birbirleriyle şakalaşıp, eğleniyordu. Boylarından anladığım kadarıyla büyük olan küçük kardeşini itti, çocuk yere düştü. Tabi çocuğun canı acıdı ağlamaya başladı. Annesi çocuğu kaldırdığı gibi bir tokat atmasınmı. Şaşırıp kalmıştım, Dayak yiyecek olan biri varsa, bu düşen değil iten olmalıydı. Yine yanlış bir kişiye tokat gelmişti. Anneye baktım, bir şey söyleyemeden hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.
Benim canım yere düşen çocuktan fazla acıyordu şimdi. Gözlerim yine sulanmıştı, ama bu defa soğuktan olmadığından emindim.
***
YORUMLAR
Hayat yanlış tokatlarla dolu. Adaletsizlik demiyorum ben buna. Denge sadece. Tıpkı karanlık olmasa aydınlığın, soğuk olmasa sıcağın farkına varamayacağımız gibi kötülük olmasa da iyiliğin farkına varamayacaktık. Ve siz o aileyi görmeseydiniz halinize şükredip içten içe mutlu olmayacaktınız belki de. Belki de o tokatçı Mehmet gibiler olmasaydı Abdullah gibilerin dostluğu o kadar değerli olmayacaktı.
Hayat garip bir şekilde dengeden ibaret. Bize düşen sadece kendi payımıza dersler çıkarmak.
Çok güzel bir anlatımdı Mustafa Bey.
Saygımla.
Mustafa Sade
Selam ve saygılarımla...
bazı sözler vardır
tokattan bin beter eder insanı
kılıç yarası geçer dil yarası geçmez
edepli adaletli günler dilerim
Mustafa Sade
Selam ve saygılarımla...
Yazınızı zevkle okudum. Değişik olaylardaki tokatların etkisini yüreğimde hissettim. Sağ olun...
Mustafa Sade
Selam ve saygımla...
Zayıflar adaleti ayakta tutuyor fakat, tokatı ensesinde hisseden yine onlar ..ADALET BU DEĞİL diyorum.
Düşündürücü bir yazıydı
saygımla hocam
Mustafa Sade
İyi ki İlahi adalet var, iyi ki mahkeme-i Kübra var!
Selam ve saygımla...