- 923 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
İNGİLİZCE'DEN TÜRKİYE'YE
British Council’in yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de ingilizce bilme oranı %9’muş.Yani her 10 kişiden 1’i ingilizce biliyormuş.Buradan Türk insanının ingilizceyle ne kadar alakasız olduğunu düşünebiliriz.Ama aslında neden yanıldığımızı yazımın ilerleyen bölümlerinde açıklayacağım.
Geçenlerde YURTKUR’daki arkadaşlara ’How old are you?’ sorusunu sordum.Bazılarının anlamayacağını tabiki bekliyordum ama aldığım cevaplar beni şok etmişti.Neredeyse hepsinden ’Küfürmü ediyon lan’ ’Olum bak doğru konuş’ ’Türkçe konuşsana göt’ gibilerinden cevaplar aldım.Hiçbirinin ne dediğim hakkında hiçbir fikri yoktu.Bu insanlar üniversite öğrencisiydi ve neredeyse hepsi ilkokuldan beri ingilizce eğitim alıyorlardı.Peki o halde sorun nerede?Sorun tamamen bizim eğitim sistemimiz.İlkokulda Simple Present Tense ile başlayan bu yolculuk her yıl kendini tekrarlayarak 10 yıl kadar sürüyor.Her yıl tamamen aynı konular kademe kademe genişletilerek işleniyor ve öğrencilerin beyinleri yap boz gibi yıllarca grammar bilgileriyle dolduruluyor.Fakat ne hikmetse hiç konuşma pratiği yapılmıyor,daha doğrusu yapılamıyor,çünkü öğretmende iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz!Sürekli grammar dayatıldığından öğrenci için ingilizce sadece ve sadece S+am/is/are+Ving tablolarından ibaret oluyor.Hiç ingilizce konuşmadan 10 yıl kadar ingilizce eğitim alan bu öğrenciler konuşma engelli olarak üniversiteye gidiyor,oradan da ingilizce öğretmeni olup öğrencilerin başına geçiyor.Bana da ’bu kısır döngünün içine edeyim’’ demek kalıyor...
Çok ELS çözen değil,çok konuşan bilir arkadaşlar.Örnek olarak Antalya,Bodrum gibi turistik mekanlarda turist kız avına çıkmış Türk abazalarını ele alalım.Hayatları boyunca sadece elleriyle aşk yaşayabilen bu insanlar, turist kızlarla iletişim kurmak için o kadar çabalarlar ki sadece 3 ayda şakır şakır ingilizce konuşacak seviyeye geliverirler.Belki eksik,yanlış ama derdini rahatça anlatabiliyorsa bana göre ingilizceyi öğrenmiş demektir.Çünkü ingilizce bir dildir,dilde konuşulunca varolan birşeydir.
Toplum olarak ingilizce konuşamayan bir toplumuz.Aslında keşke konuşmak ve öğrenmek zorunda kalmasak.Tıpkı ingilizlerin ve amerikanların Türkçe’yi şeylerine bile takmaması gibi...Ama kader utansın ki biz ingilizceyi öğrenmek zorundayız..
Peki ingilizceyle tamamen alakasız mıyız?Tabiki değiliz.Biz ’Thank you very much’’Teperim geri kaç’ gibi yaratıcı esprileri içinde barındıran bir toplumun evlatlarıyız.Biz öyle bir toplumuz ki 7’den 70’e hepimiz kendimize ’I fuck you’ dendiğinde ’bende seni’ diye cevap verebilecek ingilizce donanımına sahibiz.Biz öyle bir toplumuz ki ayakkabımız Nike,giysilerimiz Collezione,şampuanımız Head and Shoulder,telefonumuz Nokia,kalemimiz Rotring,silgimiz Faber Castel...İşte böyle bir topluma ingilizceyle alakasızsın demek anasına sövmekle eşdeğerdir arkadaşlar.
Bu boktan konulardan sonra şimdi de ülkemizdeki yabancı marka takıntısına değinmek istiyorum.Günümüzde saygın biri olmak için ne yazık ki yabancı marka giymek şart oldu arkadaşlar.Bu özellikle yeni nesilde ortaya çıkmış durumda.Bu durumu tamamen sürü psikolojisine bağlıyorum.Çünkü çevresindeki herkesin YARDS’dan COLLEZIONE’dan giyindiğini gören adam ’benim neyim eksik lan’ ’ben piç miyim’ gibi düşüncelerin içinde buluyor kendini.Bu durum öylesine dramatik bir hal aldı ki ben bile şu an yabancı markaların büyülü dünyasına kendimi bırakmış durumdayım.Küçükken annemin çarşamba pazarından aldığı kıyafetleri bazen ruküş ama her zaman gururlu bir şekilde üstümde taşıyan ben, şimdi mağaza mağaza yabancı marka arıyorum.Kısacası toplum olarak beyaz donumuzu attık,adidas boxer giyiyoruz.
Sürü psikolojisi sadece yabancı marka konusunda değil,giyim tarzı konusunda da hayatımızın içine sıçmış durumda.Gözümüzün önüne 20 yaşında bir erkek getirelim.Gözümüzün önüne gelecek bu adamın giyeceği giysiler muhtemelen spor ayakkabı+kot+gömlek ya da spor ayakkabı+kot+tşört olacaktır.Çünkü başka bir ihtimal kalmadı arkadaşlar.Bu öyle bir durum ki toplum tarafından benimsenmek için kot pantolon giymek zorundayız.Örneğin bir gün ben bu duruma uyuz olarak okula eşofman altıyla gittim.Aldığım tepkiler ’yataktan kalktığın gibi mi geldin?’ ’Hangi cemaattensin lan’ tarzındaydı.O gün kot pantolon giymediğim için toplum tarafından yadırganmıştım.İşte sürü psikolojisi aynen böyle birşey.Herkes kot giyiyorsa sende kot giyeceksin;herkes yabancı marka kullanıyorsa sende yabancı marka kullanacaksın.Aksi takdirde yadırganırsın...
Konuyu çok dağıttığım için kendime küfrederek şu noktaya bağlamak istiyorum.Çevremizdeki bakkallar,dönerciler,kırtasiyeler,kafeler,hediyelik eşyacılar,cinsel fantezi dükkanları,berberler vs. hepsinde ingilizce isim kullanma eğilimi var.Bu konuda esnaflara sövmek istemiyorum çünkü onlar müşteri neye önem verirse onu gerçekleştirmek zorundalar.Burada asıl sorun bizim yani tüketicilerin zihniyeti.’Dükkan ismi yabancıysa kesin lükstür’ düşüncesi biz reddetsek de bilinçaltımıza yerleşmiş durumda.Örneğin traş zamanımız geldiği zaman Berber Abdullah’a gitmiyoruz ancak ismi The berber of Paris olunca kafamızı yıkatmak için bile oraya para veriyoruz.Halbuki ikisininde sahibi sıradan Türk insanları,ikisindede aynı makas,aynı tarak var ulan..
Yabancı hayranlığımız Türkiye’ye gelen turistlere karşı tutumumuzda daha bir ön plana çıkıyor.Yüzde doksanımızın hayatları boyunca yabancı bir ülkeye gidemeden öldüğü,gidenlerinde 2.sınıf insan muamelesi gördüğü biz Türkler,ülkemize gelen yabancılara son derece hoş bir ilgi gösteriyoruz.Onlara büyük bir hayranlıkla bakıyoruz.Malesef bu ülkenin kahrını hep biz çekerken, Türkiye’nin tüm güzelliklerini turistler görüyorlar,en güzel turistik yerleri geziyorlar,bizim hayal bile edemediğimiz otellerde kalıyorlar.Tabiki turistler ülkemize gelmelidir,bol bol para bırakmalı,sonra da siktirip gitmelidir.Bu Türk turizmi açısından önemlidir.Benim sorunum turistlerin gelmesi değil,kendi ülkemde turistlere Türklerden daha fazla gösterilen ilgi ve alakadır.Arkadaşımla Marmaris’e tatile gidip orada turistlerin yanında 3.sınıf insan muamelesi gören biri olarak ben bu konuyu da tamamen anlamsız bulmaktayım.
İngilizcenin gerekli yönlerini alamayıp,gereksiz tüm yönlerini üzerinde toplayan bir toplumuz arkadaşlar.Boktan eğitim sistemimiz nedeniyle ingilizce konuşamıyoruz ve konuşulandan bir bok anlamıyoruz,ancak tüm marka isimlerimiz ingilizce.Sizce de tam tersi olması gerekmez mi?Ya da dünyanın birçok yerinde 2.sınıf insan muamelesi görürken,kendi ülkemizde bile turistlerin bizden daha iyi muamele görmesine seyirci kalıyoruz.Sizce de bunlar birer insanlık hatası değil midir?
İsmail PİŞER’in kaleminden...
Diğer yazılarım için;
comatose.blogcu.com