- 894 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
YARINI BÖYLE Mİ İNŞA EDECEĞİZ?
Yıl, sanırım l968 olsa gerek. Trenle Ceylanpınar’dan, Mürşitpınar’a yolculuk yapıyorum. Henüz 12–13 yaşlarındayım. Yanımda kimlerin olduğunu hatırlamıyorum ama biz birkaç çocuğuz ve vagonun koridorunda geziniyoruz. Bu arada ben bir kompartımana girdim. Esmer, yapılı, çekik gözlü, (sonraları fark ediyorum ki bir Uygur Türk’üne çok benziyormuş) sevecen yaşlı bir amca oturuyordu. Bu amca yaptığımız yaramazlıkları çocukluğumuza vererek yaptıklarımıza sadece gülümsüyordu. Biz de kendisini görünce kendimize biraz çekidüzen verdik ve oturduk. Biraz sonra amca bana sormaya başladı :
“Sen nerelisin bakayım?”
“Urfalıyım.”
“Urfa’nın neresindensin?”
“Suruç ilçesinden.”
“Suruç’un neresindensin?”
“Çaykara köyündenim.”
Ben köyümün adını söyleyince amca “Allah Allah” der gibi bir mimik yaptıktan sonra merakla şöyle bir doğruldu:
“Sen Çaykara’da kimin oğlusun?” dedi.
Ben de; “falancanın oğluyum.” dedim.
Bunun üzerine amca biraz da heyecanlanmış gibi daha bir merakla sormaya başladı:
“Oğlum sen Mehmet’in oğlu musun?” dedi.
Ben de, babamı tanıyan bu amcanın, tanıdık olabileceğini düşünerek daha bir dikkatle cevaplar vermeye başlamıştım:
“Evet.” Dedim.
“Dur bakalım, sen yoksa Kadir misin?” deyince ben mahcup bir halde oturduğum koltukta kala kaldım.
“Evet” dedim.
Amca gülümseyerek bana baktı;
“Peki, oğlum sen beni tanımadın mı?”
“Hayır, tanımadım.”
Amca bana adeta çocuğuymuşum gibi davranmaya başlayınca ben, bir yakınımı tanımadığımı anlamıştım ama hala kim olduğunu çıkaramamıştım.
“Oğlum ben Ahmet amcan. Beni tanımadın mı?”
“…”
“Ben Ahmet, Ahmet amcan… Ahmet Turan.”
Evet, tanımıştım. Bu amca benim Ahmet amcammış meğer. Büyük bir mahcubiyetle yerimden kalkıp gittim elini öptüm.
Ahmet amcam, nasıl desem… Hani köy aydını derler ya, işte öyle aksakallı bilge bir adamdı. Tarihi önemser ve bize yörenin tarihi hakkında çok şeyler anlatırdı.
Kabri nur, mekânı cennet olsun. 2008’in baharında kaybettik.
***
Bu karşılaşma ve tanışma anımız diyebilirim ki yıllarca aile içinde anlatıldı durdu. Ama her defasında sadece gülmemize vesile olsun diye anlatırdık. Veya benim ne kadar akrabadan, aileden ve köyden kopuk olduğumun bir göstergesi olarak anlatıldı. Ama bana göre bu olayın bir de sorumluluk boyutu da vardı. O da şuydu:
Eğer biz çocuklarımıza; ailemizi, akrabamızı, köyümüzü ve köylümüzü ve dahi memleketimizi tanıtmaz ve anlatmazsak, benim yıllar önce yaşadığım bu olayı çocuklarımızın da yaşaması kaçınılmaz olur diye düşünüyorum. Ülkemizin veya dünyanın neresinde olursak olalım, memleketimizi ve insanımızı anlatmakta tembellik yaptığımız takdirde, memleketini tanımayan bir neslin yetişmesine sebep olmanın ezikliğini biz yaşarken, çocuklarımızın da bırakın memleketini, kendi akrabalarını dahi tanıyamaz duruma gelebileceğini düşünmek lazım.
Yüreğimiz yana yana televizyonlarda az mı seyrettik; “Türkiye’nin başkenti neresidir?” sorusuna “İstanbul” diyenleri? Ülkesinin Cumhurbaşkanını bile tanımayan evlatlarımızın bu soruya verdikleri cevaplara hepimiz gülmedik mi? Yani ağlanacak halimizden haberdar olmadan..? Yarını böyle mi inşa edeceğiz?
Bunu neden anlatma gereğini duyduğumu da arz edeyim:
Yıllardır kimse beni Çanakkale’ye götüremiyordu. Çünkü ben, her karışında şehitlerimizin kanı, canı olan o kutsal toprağı çiğneyemezdim. Yapamazdım. Sonuçta günler, aylar süren bir hazırlıktan sonra ancak gidebildim. Besmele ve Fatihalarla ayak bastığım o kutsal toprağın beni nasıl etkilediğini anlatmam mümkün değil. Yüce Rabbim bütün şehitlerimize yar, mekânları cennet olsun. İşte orada anladım ki Çanakkale savaşı aynı tempoda devam ediyor. Sadece tarafların ellerinde silah yok. Tek fark bu. Vatanımıza göz koyanlar dünyanın bir ucundan gelip bizimle savaşıp burada ölüyor. Evlatları ise; “babam burada ölmüş, dedem burada ölmüş” diyerek üşenmeden ziyarete geliyorlar. Allah aşkına söyler misiniz? Yılda kaç kez bir Şehitliği ziyaret ediyoruz? Evlatlarımıza ne zaman bu konuda bir-iki kelime sarf etmişiz / anlatmışız?
Bir Müslüman olarak nasıl ki Kâbe’yi tavaf ediyorsak, aynı şekilde bir Türk olarak mutlaka ama mutlaka hiç değilse bir sefere mahsus Çanakkale’yi görmek şarttır diyorum.
Yetişen nesle dinini, töresini, vatanını ve milletini anlatmazsak, söyler misiniz; yarınımızı nasıl inşa edeceğiz?
YORUMLAR
Ahhh Reis ahhh...Çoluk çocuğumuza birşeyler vermek için,kendimiz birşeyler bilmemiz lazım.Maalesef üzülerek şahit oluyoruz ki yeni yetişen genç nesil Batının saçı sakalına karışmış erkek mi kadın mı olduğu belli olmayan,hatta bırak Batıyı bizim içimizde de onları aratmayan sözde sanatçıları kendilerine model insan,örnek insan olarak seçiyor ve onlar gibi yaşamaya çalışıyorlar.Çanakkale'ymiş,Sakarya'ymış onlar için bir ilin ismi olmaktan başka birşey ifade etmiyor.Geçenlerde Burada yani Fransa da camiden çıkarken,cami önüne birikmiş fakat namazdan niyazdan bi haber 13 ila 18-19 yaşlarındaki gençlerden birine dedimki yavrum madem namaz kılmıyorsunuz hiç olmazsa içeride namaz kılanları Allah rızası için rahatsız etmeyiniz.Hem sizin Allah'tan,Kitap'tan,Peygamberden hiçmi haberiniz yok.Anneniz,babanız sizlere hiç mi birşeyler anlatmıyor dedim.Bu arada ben konuşurken içlerinden birisi 13-14 yaşlarında sürekli gülüyor,kahkalar patlatıyor...O çocuğa yavrum senin Peygamberin kim?...Peygamberini tanıyor musun dedim.Aldığım cevap:Evet amca MUSTAFA SANDAL demez mi...Allah cümlemizin yar ve yardımcısı olsun.
Selam ve muhabbetlerimle
Ozan Ali KİRAZLI
Lyon/FRANSA
OZANYURDU tarafından 7/9/2008 6:05:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
OZANYURDU tarafından 7/9/2008 6:10:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Henüz ilkokuldaydım Çanakkale'yi gördüğümde. Bir daha da nasip olmadı. Ancak daha dün gitmişim gibi hatırlarım. Öyle etkileyici bir yerdi ki... Ormanlardaki gizli geçitler, topun ağzındaki patlamamış mermi, diz altından kopan bir ayağın postalın içinde çürümeden kalışı, şehitlikte Konya'dan 15 yaşında minicik bir dev adamın adını görmek... Çanakkale anlatmakla bitemez. Her vatandaşımızın muhakkak görmesi gerekir. O ruhu orada hissetmesi gerekir.
Ustam yine güzel ve özel bir yazı kaleme almışsınız. Akrabalarımızı tanımamız, küçük aile fertlerine tanıtmamız, memleketimizi tanıtmamız çok önemli. Sizin yazıda bahsettiğiniz durumdan mıdır bilinmez (yani bu ruhu kaybediyor oluşumuzdan), insanlar Konyalı olduğum halde Urfa2yı seviyor ve tanıtıyor olmama hayret ediyorlar. Oysa ben isterim ki güzel memleketimizin her bir karışını anlatabilelim, tanıtabilelim. Herkes sadece doğduğu yeri tanıtmakla mükellef değil ki. Memleketimizin, edebimizin, adabımızın, adetlerimizin, kültürümüzün, dilimizin tanıtılması için hepimiz fert fert uğraşmalıyız diye düşünüyorum. Bu güzel ve uyandırıcı yazınızdan dolayı tebrik ve teşekkür ederim Ustam.
Bunu neden anlatma gereğini duyduğumu da arz edeyim:
Yıllardır kimse beni Çanakkale’ye götüremiyordu. Çünkü ben, her karışında şehitlerimizin kanı, canı olan o kutsal toprağı çiğneyemezdim. Yapamazdım. Sonuçta günler, aylar süren bir hazırlıktan sonra ancak gidebildim. Besmele ve Fatihalarla ayak bastığım o kutsal toprağın beni nasıl etkilediğini anlatmam mümkün değil. Yüce Rabbim bütün şehitlerimize yar, mekânları cennet olsun. İşte orada anladım ki Çanakkale savaşı aynı tempoda devam ediyor. Sadece tarafların ellerinde silah yok. Tek fark bu. Vatanımıza göz koyanlar dünyanın bir ucundan gelip bizimle savaşıp burada ölüyor. Evlatları ise; “babam burada ölmüş, dedem burada ölmüş” diyerek üşenmeden ziyarete geliyorlar. Allah aşkına söyler misiniz? Yılda kaç kez bir Şehitliği ziyaret ediyoruz? Evlatlarımıza ne zaman bu konuda bir-iki kelime sarf etmişiz / anlatmışız?
Bir Müslüman olarak nasıl ki Kâbe’yi tavaf ediyorsak, aynı şekilde bir Türk olarak mutlaka ama mutlaka hiç değilse bir sefere mahsus Çanakkale’yi görmek şarttır diyorum.
Yetişen nesle dinini, töresini, vatanını ve milletini anlatmazsak, söyler misiniz; yarınımızı nasıl inşa edeceğiz?
yazınız beni etkiledi...
düşündüm, bende anne tarafını iki kuşak tanıyorum ama baba tarafından amcalarımın kızlarını bile bazılarını tanımıyorum, altı amcam var , ama belkide aynı şehirde oturmadığımızdan, annem cok kızıyor ama ...gidemiyorsun ki çalışıyorsun , hayat şartları diyorsun, çocukken tatillerde gidiyorduk ama büyüyünce her şey değişti...
birde ahiret tarafı var bu işin Sılayı Rahim. Allah Kuranı Kerim de emrediyor, akraba bağları kopmasın diye,
Çanakkale benimde içimde yara... çok istememe rağmen gidemiyorum, aslında şartlar öyle bizi bağlamış ki ve bir tarafattan da habire örüyor, bencil kendini düşünen kendi doyduysa gerisini önemsemeyen insanlar haline geliyoruz.
tarihini bilmeyen, dinini özümsemeyen karnım nerde doyuyorsa orası değerli diyen vatan ve millet olmanın ne anlama geldiğini kavrayamayan bireyler olduk...
hata bizim biz aldığımızı veremedik ...
bizi yetiştirenler böyle yetiştirmedi
yüreğine sağlık
eşikten geçmiş adam +10