- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Benim Öğretmenim
Benim öğretmenim çok uzaktı dünden, bugünden… Vay be! Dedi ardından şair, ne günlerdi.
Zikrinin tüm nazarıyla karıştırıyordu tozlu bir ansiklopediyi. Kapağında kocaman MAZİ yazıyordu. Yazar belliydi. Lakin düzenleyenin de parafı yer alıyordu kapağın alt tarafında. E.G. madem açmıştı birkaç sayfa okumadan bırakmamalıydı elinden. Aslında böyle kalın olanları okumaz, yalnız göz gezdirir kapatırdı sonra. Ancak bu kitap diğerlerinden farklıydı. Hem de çok… İnsanı kendine çekiyordu. Mürekkebi gümrah bir ırmak gibi çağlıyordu okuyanın gönlünde. Eskilerden bahsediyordu kitap. Bir elekten geçiriyordu tüm davranışları, fikirleri. Kılı kırk yararcasına inceliyordu. İşe yaramayanalar suyun dibini boyluyordu. Hatırlandığında hoşa gidecek olanlar ise su yüzeyinde kalıyordu. Yumuşak darbelerle gülümsemeler konduruyordu sinelere. Belli ki işinin ehliydi parmak izlerini taşıdığı usta. Bir başyapıttı bu, bir tiyatro belki de.
Okulda geçiyor ve yazar her fırsatta: ’Okul yalnızca dört duvarı olan üstü kapalı yer demek değildir.’ diye fısıldamayı ihmal etmiyordu okuyucuya. Evet… Okul çoğumuzun hatta hepimizin ikinci yuvası, ikinci okulu. Okulu mu? Evet okulu. Her ne kadar ilk eğitim yerini okul olarak biliyor olsak ta bu yanlışı ‘okul evde başlar’ diyerek düzeltmek istiyorum. Okul eğitim-öğretim yeridir. Mamafih insan okula gidene kadar eğitimsiz kalmaz. Sorduğu sorulara verdiği cevaplarla, oturuşu kalkışı, davranışları ve hatta konuşmasıyla bile çocuğunu yetiştirir anne baba. Güzel bir hayata hazırlar evladını. Ebeveynler için ilk öğretmenlerdir diyebiliriz o zaman gönül rahatlığıyla. Nasıl devasa dağların bağrına saklıysa en değerli madenler, öğretmen de aynen böyle okulun koynundadır. Öğretmen… Mihenk taşıdır okulun. Onsuz okul düşünülemez öğrenci de katiyen. Öğretmenden bahsedeceğimiz yazını sadece giriş kısmı bu kadar tutuyorsa, esas manalarına deryalar mürekkep olsa yetmez demek ki. Öğrencinin gözünde bir ömür silinmeyecek bir tablodur. Ama öğrenci aslında kendisinin tablo onunsa ressam olduğunu sonradan anlayacaktır. Hele ki benim öğretmenim. Özeldir öğretmenler… Senede bir de olsa en güzel çiçekleri, en anlamlı şiirleri hak edendir. Anlamları aynı, değerleri farklıdır. Nerede bir yudum su, nerede koca denizler… Yüreğimizin heykeltıraşıdır. Kendi öğretmeninizi düşleyin biraz bu noktada. Ben de kendiminkinden bahsedeyim.
O benim her şeyimdi. Biriciğimdi. İlk’ imdi. İlk dert ortağım, ilk ablam, ilk abimdi. Kurumuş bir ağacın altında bulmuştu beni. Sıcacık elleriyle avcuna aldığı gün dinmişti yüreğimin arayış içindeki çırpıntısı. Bir destandı dillere pelesenk. Öğrendiklerimin kaynağı, fikir nehrimin doğduğu yerdi. Uzun saçları vardı öğretmenimin. Bir dağ idi benim öğretmenim. Başı dumanlı yer yer karlıydı. Durgun bir iklimi vardı. Dalardı öylece uzaklara. Kim bilir kiminleydi hayalleri? Bir ceylan idi benim öğretmenim. Dudaklarımda eğlenirdi çılgınlar gibi. Tebessümlerin en tazesini sunardım ona kucak dolusu. Kitap kokusu… Kokla diye burnuma uzattığı kitaptı öğretmenim. İştahla, ciğerlerimi doldururcasına çekerdim. Ab-ı hayat damlardı dudaklarından sabaha dek dinlerdim. Vatanperverdi öğretmenim. Ülkesinin bayrağı dalgalanırdı gözlerinde. Her karış toprağına bin can verirdi. İdealist idi benim öğretmenim. Ufuklar ile kol kola görürdü rüyaları. Fedakâr idi öğretmenim. Anadan doğma kalmayı göze alır, en güzeliyle bezerdi beni nakış nakış. Anasından ayrı kalmayı göze alır, kutsal bir hizmet uğruna, gezerdi dünyayı karış karış. Çok güzeldi öğretmenim. Yusuf gibi parmak kestiren, Züleyha’ya hırsından dikenler yediren. Kahramandı öğretmenim. Hamza gibi yürüyüşü ölümü dahi tedirgin eden, küffarın en hasına, cehaletin babasına, yayıyla ders veren.
Kalbimin yegâne ve ilk sahibi… Tecrübesine dil olan beyaz telleri, gönlümün tek sırdaşı, haldaşı, ziya-i şefkat saçan gözleri vardı. Ben o’ydum, o ise ben. Onsuz ilim, onsuz irfan, onsuz sevgi gönlüme dardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.