YOL
Gülsabır olduğu yerde etrafına bakındı. Asfalt bir yol değildi burası. Tekerleklerin izleri toprakta yer etmişti. Önceki gün yağan yağmur nedeniyle yer yer su birikintileri vardı. Vıcık vıcık olmayan ayağa yapışmayan bir toprak , yumuşak bir zemin oluşturmuştu .Çiğnenen yerlerin dışında çimenler vardı. Yağmur sonrası yürümeyi sevenler için ideal bir gündü. Hava mis gibi kokuyordu..
Yüzünü sağa döndü. Niye derseniz nedeni yoktu. Sağ uğurlu sayıldığı için olamaz mı. Eve, iş yerine önce sağ ayakla basılarak girilmez mi? Yataktan sağdan kalkmak adet değil midir?
Sağa sapmak bizi yaşadığımıza götürür. Sola sapsa idik yaşamadıklarımız karşımıza çıkar. Yaşadıklarımızı seçmeyip diğerlerini seçse idik , yani yaşayamadıklarımızı yaşasaydık sola sapmışız demektir.
Devlet dairesinde çalışmayı değil de Union Sigortada işe girmeyi kabul etseydim, en azından daha çok maaş alırdım. Daha şık giyinirdim, daha çok sinemaya giderdim. Belki daha uzun boylu birine aşık olurdum. En önemlisi bu daha uzun bolu bir erkek…!? Yaşamadığını hayal etmek güç oluyor.
İzmir’e tayin olmak yerine Bursa’ya atan-saydım. Aşık olduğum adamın peşine takılıp aşkın e halini yaşayamayacaktım . Aşkın nasıl esrik bir duygu olduğunu bilemeyecektim. Sevgi dilimin dokunmak olduğunu anlamayacak, kokulara düşkünlüğümü fark etmeyecektim. Özlemin insanı nasıl yaktığından bihaber olacaktım
.
Memuriyet garanti deyip, kazandığım üniversiteye gitmeyecektim. Arkadaşlarımın yardımı ile, kollarına girerek vize sınavlarına giremeyecektim. Başarmanın hazzını yaşamayacaktım.
Mesela aptal bir kız olup çevremde olup biteni anlamasaydım . Her gün karabasan görmeyecektim. Bir burgaca düşmeyecektim.
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Der ya Borges. Bu en çok bana tanıdık geliyor. Fazla ciddi, çok detaycı. Hatta mükemmel olmaya çabalayan. Her şeyi kendine yakıştıramayan. Hayatı akışına bırakamayan bir Gülsabır.
Derin bir iç çekip epey yol almışım diyor Gülsabır. İlerde bir iki kişi görüyor.
Yaklaştığında kasketli iki adamın yol kenarında yığılı otları at arabasının angıcına dirgenlerle yüklediklerini görüyor.
Adamlar bu kadın da kim der gibi bakıyorlar önce. Boynunda asılı fotoğraf makinesini görünce turist olduğuna hükmediyorlar.
Gülsabır “ Kolay gelsin “ deyince yüzlerinde kararsızlık donuyor . Turist değilmiş diyorlar usulca birbirlerine bakıp.
Yolum daha çok mu diyor. Evet, öyle der gibi başlarını sallıyorlar. Yola koyuluyor. Arkasından bakan adamlar şaşırmakla birlikte, bu kadar yolu gelmiş olmasını takdir ederek dudaklarını büküyorlar. Otları hızlı hızlı arabaya atmaya koyuluyorlar.
Gülsabır yola devam ettiğinde,yol ayrımlarının ne kadar fazla olduğunu fark ediyor. Seçtiklerimiz kadar seçemediklerimiz belirliyor hayatımızı. Değer yargılarımızı, düşüncelerimizi hep seçtiklerimiz belirler zannederiz ama tercih etmediklerimiz de etken oluyor diye düşünüyor.
Tam tepeyi aşmıştı ki,birdenbire çevresi dağlık çanak görünümünde rüya şehri gibi bir yer beliriyor karşısında.
Ortadan geçen nehrin suyu azalmıştı. Üzerinde korkulukları ferforje köprüler, çevresinde sivri çatılı şato benzeri iki, üç katlı evler. Nehrin iki çevresinde yer alan kahveler. Biblo gibi insanlar. Ağaçlar tepelere çekilmiş, minareler göğe yükseliyordu. Çiçekler balkonlardan karşı penceredeki benzerleri ile sohbete dalmıştı. Abanoz ağacından yapılmış gibi bir ev ,üçgen prizma gibiydi ve güneşte pırıl pırıl parlıyordu .En göze çarpan ev oydu. Kim oturuyor ki orada diye aklından geçirdi. Nedense orada oturanların çok mutlu olduğu kanısına vardı. Üçüncü katında çepeçevre bir teras vardı. Pencereleri dantel örtülerle süslenmişti. Uzak olmasına rağmen örtüleri, saksıları küçücük şeyleri görebiliyordu Gülsabır.
Fotoğraf makinesinin diyaframını ayarlamak için başını eğdi ,görüntüyü olanca güzelliği ile çekebilmeliydi. Deklanşöre bastı.
Arkasından gelen sesi duyunca döndü. Yolda gördüğü adamlardan bıyıklı olanı “Vadimiz çok muhteşem değil mi?” dedi. Dağın öbür eteğinde köyümüz. İsterseniz sizi ağırlarız.
Hızla geri döndü yamaçlar, sisin içinde bir nehir, göz alabildiğince ağaç ve yeşilin onlarca tonu…
Diğer adam tanıdık gibi , başı önde . Kırk yaşlarında ağzında bafra cıgarası, ufak tefek……Eli değince kasketi çimene düştü…
Burnuma çalan koku…….koku…….yine rüyama mı girdin babam…