DİCLE KENARI (Hz. ÖMER= ADALET)
Bırakın insanlık adaleti mum ışığında araya dursun. Hz Ömer’i (r.a.) tanımadıkça Dicle, kenarında otlattığı kuzuları sorumsuzca kurtlara kaptıracak, insanlığa tuzak için kazılmış olan kuyular daima ölüm kokacaktır. Güneş onsuz bir dünyayı aydınlattığı için hayâ edecek, adalet terazisi tutan eller onun ellerine benzemediyse elma armut tartacaktır. Anneler bir daha öyle yiğitler doğurmayacak, şeytanlar onsuz bir dünyada çelebi kesilip cirit oynamaya devam edecektir. Yetim çocuklar, ihtiyar nineler gözleri kapıda; sırtlarında yardım çuvalları taşıyan Cumhurbaşkanlarını bekleye dursunlar. Artık Ömersiz bir adalet bir daha uğramayacaktır semtlerine.
Tam anlamıyla bir insandır O. Adalet cesaret, mertlik, yiğitlik en fazla ona yakışırdı. İnsani yüksek değerlerin tümü onda, insanlıkta zirveydi. Harika bir öğrenci, mükemmel bir dinleyiciydi. Bütün Öğretmenler onun hocasının önünde diz çöksün. Vahşetten medeniyete dönüşümün en güzel eğitim örneğinidir O. Yeni bir ekol geliştirmedi. Hocasının yolundan milim sapmadan bir ömür tüketti Ömer (r.a.).
Miladi 581 (veya 583) yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babası Hattaptır. Künyesi Ebu hafs, lakabı ‘Faruk’ tu. Hak ile batılı bir birinden ayıran kişiydi o. Uzun boylu, iri cüsselidi. Ticaretle uğraşırdı. Mekke’nin ünlülerinden ve de ileri gelenlerindendi. Mekke’nin şereflisi ve de sefiridir. Herhangi bir olayda en önce onu elçi olarak gönderirlerdi.
Müslüman olduktan sonra adaletiyle ne kadar temayüz etmişse Müslümanlıktan önceki yaşamında taassup ve gaddarlığıyla biliniyordu. Henüz İslam ila şereflenmeden Hz. Peygambere(s.a.v.) ve Müslümanlara karşı büyük bir nefret ve düşmanlık besliyordu. Birçok düşkün ve kimsesiz müslüman’a içkence etmiş, Hz. Peygamberin Sadık dostu Hz. Ebubekir satın alıp özgürlüğüne kavuşturmakla kurtarmıştı onları. Hatta Hz. Peygamberi ortadan kaldırmaya yemin etmiş fakat ava giderken Allah’ın yardımıyla av olmuştu. İlahi kelamın sıcak iklimine vardığında gönlü yumuşamış, eriyip gitmişti. “Allah’ım, iki Ömer’den birisini İslam’ın izzetiyle şereflendir.” Duasına nail olmuş ve Hz. Resulün amcası Ebu Cehil’e nasip olmayan Müslümanlıkla şereflenmişti.
Nübüvvetin altıncı yılında kırkıncı Müslüman’dı O. 26 yaşında Hz. Hamza’dan üç gün sonra İslam ile tanışmıştı. Faruk’tu O. Asıl, Müslümanlıkla farkı fark etmişti. “Ey Allahın sevgili peygamberi, yaşasak da ölsek de Hak ile beraber haklı olan biz değil miyiz?” diye sormuştu. “Evet, biz, Hak Din’de haklıyız.” Cevabına binaen “Öyleyse bu gizlenmek, saklanmak niye?” demişti. Hz. Hamza bir kolunda, öbür kolunda Hattab’ın oğlu Ömer, Hak Peygamber (s.a.v.) cümle âlemin gözü önünde Kâbe’ye varmıştı. Hey yiğidim hey! Daha yiğidi yok ki Ömer’e laf söylesin. Zira Ömer Faruk, herkesten farklıdır.
Şeytanlar, onun gittiği yoldan yürümeye korkardı. Hicrette bir tek o saklanmadan, gizlenmeden yola koyulmuştu. Çünkü hiç kimse çocuğunu yetim, karısını dul bırakmak istemezdi. Onun için hiç kimse, cesaret edip yoluna çıkan olmadı. Hz. Peygamberle beraber bütün savaşlara katıldı. Allah ve Resulü’nün verdiği bütün hükümlere harfiyen uydu. “Ey Allah’ın Resulü, seni en az canım kadar seviyorum.” Dedi fakat bu sevginin yeterli olmadığını öğrendi. Çünkü iyi bir mümin, “Allah’ı ve Peygamberini canından daha çok sevmeliydi.”. İyilik yapmada yarışıyordu. Allah yolunda malının yarısını verirken Hz. Ebubekir’in ardında yürüdüğünü gördü. Allah ve Resulünün dediği gibi yaşadı. Ömer dilese Allah o dileği hemen yerine getirirdi. Mesela aşağıdakiler bunlara örnektir.
1- Bedir savaşı esirleriyle ilgili ayet,
2- İçkinin yasaklandığı ayet,
3- Kıblenin değiştiği ayet,
4- Örtünme ayeti,
5 Münafıkların cenazesinde bulunmama (tevbe 84’cü ayetin sebeib nuzulüne bakın) ayeti gibi Hz. Ömer’in dileği, Allah’ın dileği ile tevafuk eder.
Dünya görsün, milletler görsün, krallar görsün, hükümdarlar görsün, bütün liderler görsün böyle ADİL lideri. Ömer’in Adaleti masal değil, hikâye değil, efsane değil; o bir geçek, o bir hakikattir. Geldi, yaşadı ve adaleti yaşattı. Dürüstlük abidesi. Hz. Ebubekir’in vefatından sonra ittifakla devlet başkanlığına seçildi.
Dicle kenarında kaybolan kuzudan sorumluydu. Kenar mahallede, varoşlarda yaşayan ihtiyar ninelerden, taş kaynatan yetim çocuklardan sorumluydu. Sırtında yardım torbalarını fukaraya taşımakla sorumluydu koca devlet başkanı. Devlet işinde devlet mumunu, kendi işinde kendi mumunu yakmakla sorumluydu. Her Allah’ın günü “bu gün hangi iyiliği yaptın” diye kendini sorgulamakla sorumluydu. Hatta kendisine ölümü hatırlatacak ücretli bir memur tuttuğu söylenir. Bir cuma günü hutbede yanlış hüküm verdiği için yaşlı ninelerden özür dilemişti. Kul hakkını, Allah hakkını yememekle, yedirmemekle sorumluydu.
Onun devlet başkanlığı on yıl, beş ay, yirmi bir gün sürdü. İslam yurdu onun döneminde kat kat büyüdüğü halde herkese adaleti yetti. Adil Ömer (r.a.), devlet yönetiminde birçok yeniliğin öncüsü oldu. Hz. Peygamberin (s.a.v.) hicretini devletin resmi takvimi haline getirerek hicri takvimi kabul etti. İlk defa onun emriyle, teravih namazını yirmi rek’at olarak cemaatle camide kıldırdı. O meşhur kıtlık döneminde hırsızlığı suç olmaktan çıkardı. Zira zaruretler haramı ortadan kaldırırdı. O kıtlık dönemde yağ ve et gibi lüks! gıdadan hiç tüketmedi. Mısıra vali olarak tayin ettiği Ayyad’ı ipekler giymiş, etrafına muhafızlar edinmiş olarak bulunca yanına getirtti ve keçi kılından yapılma bir aba giydirerek köyün birine koyun çabanı olarak gönderdi.
Ebu Lü’lü Firuz isimli Mecusi bir köle tarafından namazda iken sırtından hançerlendi. Aynı cemaatten on üç kişiyi daha yaralamıştı Mecusi. Bunlardan yedisi vefat etmişti. Adı geçen köle kendisini de hançerleyip intihar etmişti. Hz. Ömer yaralı haliyle şunları söylemişti:” İslam iddiasında bulunan birisinin eliyle hançerlenmediğim için Allaha Hamd ederim.” Onu anlatmak, hele adaletini bir iki sayfaya sığdırmak ne haddime. Allah şefaatine nail etsin. Allah ondan ve arkadaşlarından razı olsun.
Adil Devlet Başkanından birkaç söz:
1- Güzel ahlak en hayırlı dosttur.
2- Cehalet öyle bir binektir ki, üzerine binen rezil olur; arkadaşlık yapan yolunu kaybeder.
3- Akrabanın cefası, düşmanın darbesinden daha acıdır.
4- Fazla suyun, ekinleri öldürdüğü gibi fazla gülmek de kalbi öldürür.
5- Dürüst arkadaşlara sarıl, onlardan ayrılma. Zira onlar refah zamanında süs, yokluk zamanında kuvvettir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.