SICAK
Sıcak. Öyle sıcak ki duygularım bile eriyik durumda. Hissizleştim. Gazete okuyasım yok. Akşam haberlerini seyretmek dahi gelmiyor içimden. Aman, ne olduysa oldu, ben terden sırılsıklam olmuşum, dememek lazım.
Mevsim yaz. Hava son derece sıcak. Dünyanın bir yerlerinde bombalar çocukların minicik bedenlerinde patlıyor. O çocuklar militanmış, öyle açıklıyor bazı devletlerin büyükleri. Şaşıyorum, kızımı korumam lazım. Ama her yer öyle sıcak ki.
Su bir yudum su. Ancak susuzluktan kırılıyor birçok ülke. Bir kısmı süt banyosu yaparken, güneşin kavurucu sıcağında bir bebek annesinin boş memesini emiyor. Gelecek, annesi su içecek, bebeğe süt gelecek. Ben her gün www.bilmem.ne adlı bir sitede bir yeri tıklıyorum, sponsorlar sana süt getirsin diye bebek, bekle. Teknoloji çağında yardım bir “tık” ile oluyor, alışmak lazım.
Bir başka yerde de buzullar hızla eriyor, sular yükseliyor. Dünya kendine göre bir felaket devr-i daimi düzenlemiş. Sanırım yeni dönem geldi. Bir buzul oluyor bir kavruluyor. Bu yaz her yer o kadar sıcak ki, sıcağa da alışmak lazım.
Kendi memleketinin toprağında mayınlar var Mehmet’imin, patlıyor bastıkça. Ağlıyor analar, gözyaşları sıcakta buharlaşıyor, görmüyor görmesi gerekenler bu yaşları. Ağıtlar güneşi daha da kızdırıyor. Sıcak, hava çıldırmış durumda. Olsun, vatan sağ olsun. Vatanımın bu şehitlerle mi sağ olması lazım?
Ormanlar hızla yok ediliyor, dakikada kaç ağaç kesiliyor, sayaç tutuyor eloğlu, oturmuş skor tutuyor. Hayvanlar nesillerini korumak için ne yapacaklarını bilmiyor, azalıyorlar. Zaten çok sıcak, herkes yarı yarıya erimiş. Bazıları bu baharın yavrularını Paris sosyetesinden bir kadının omuzlarına emanet etmiş, gelecek nesil kürklere gebe. Canilere yeni kürkler doğurmak lazım.
Gelecek, güneşli günler gelecek. Zaten hava 40 derece, daha da ısınacak hava, bekliyoruz.
Akşam ajansına bakma, tamam ama teknoloji başka şey, mutlaka öğreniyorsun dünyada olan biteni. Bir yerlerde sıcaktan yüzlerce kişi ölmüş, bir başka yerde biyolojik silah izleri, silinemiyor bir türlü. Okuyoruz, seyrediyoruz, öğreniyoruz gün içinde ölenleri, patlayanları, boğulanları, donanları, şaşırmıyoruz.
Yetişir bize aslında kendi sıkıntımız. Tarih yağmalanıyor, koylara salıverilmiş çekirge sürüsü, ülkem kocaman bir asma yaprağı, tırtıllar basmış her yanını. Gazi Paşa’mın ruhuna Rus ruleti oynanıyor.
Kanıksamışız.
Zaten dışarıda hava nemle birlikte 50 derece hissediliyor. Beynimiz de, hislerimiz de, insanlığımız da erimiş. Oynanıyor büyük oyunlar ülkeler üzerinde. Dünya haritası bir satranç tahtası olmuş. Bir sonraki hamleyi bekliyoruz sessizce.
Soğuk bir duşun altına girmek, rahatlamak ve “ne olacak bu halimiz?” dememiz lazım… İş işten geçmeden bu olanlara bir “dur” çekmemiz lazım!
16.08.2006/İstanbul