- 2411 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
‘’BİZ KUR’ANIN HADİMLERİ’’NDEN ‘’EZ Ê HERİM WELATÊ XWE’’ YE ‘’ANKARA’NIN TAŞINA BAK’’ MARŞIMIZ !
1978 Yılında Antalya-Manavgat İmam-Hatip Lisesinde Tarih Öğretmeni olarak göreve başladım. Lakin Tarih derslerinden daha fazla diğer derslere giriyordum. Mesela Ahlak bilgisi ( O dönemlerde Din Kültürü dersinden ayrıydı ) Turizm, Beden Eğitimi( Evet yanlış okumuyorsunuz. Ayağım sakat olduğu halde Beden Eğitimi dersine bile girdim ) ve Müzik…Özellikle müzik. Çünkü okulda tek müzik aleti çalabilen bendim. Çaldığım alet ise çat pat soprana blok fülüt idi.)
Müzik derslerine girdiğim için o sene okulda öğretmenler kurulu kararıyla kurulan İlahi Kolunun da başına getirildim. Yani öğrencilere ilahi de öğretecektim eğitsel kol saatlerinde. İyi de ‘’ Sordum sarı çiçeğe ve Şol Cennetin Irmakları’’dışında ilahi bilmiyorum. Neyse onu da hallettik. Bir kaset tutuşturdular elime. ‘’ Hocam bu kasetteki ilahileri öğret yeter’’ dediler.
Kaseti kasetçalara taktım ve dinlemeye başladım. Allah Allah…Yahu bir ilahi var ama bu ilahi değil bildiğin bizim ‘’Ankara’nın Taşına Bak ‘’ Marşı/ Ya da türküsü… İyi bilidiğim bir marş. İlk kez de sanırım Ruhi Su’dan dinlemiştim.
Bizim meşhur ‘’Ankara’nın taşına bak’’ İlahi olunca değişmişti.
Bilindiği gibi Ankara’nın taşına bak marşı şöyledir:
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek şanlıyız
Ankara’da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu.
Pek şanlıyız.
Gerçi ‘’ Biz düşmanı esir ettik’’ mısraı üzerine hep tartışılırdı. ‘’Bizim düşmanı esir etmemiz niçin şaşılacak bir şey ki? Orası düşman bizi esir etmiş olmalı’’ diye ama yine de okurken hep düşmanı esir etmemize şaşar dururduk ve ‘’ Vay anasını be, biz düşmanı esir etmişiz ha? Şu feleğin işine bak ‘’ anlamına gelen şekliyle okur, düşmanı esir ettiğimize hayıflanır, ‘’gözlerimin yaşına bak’’ der dururduk.
Neyse…
İşte bu ‘’Ankara’nın taşına bak’’ ilahi olunca bakın nasıl bir şekil almıştı:
Biz kur’anın hadimleri
Pür imanlı ve zindeyiz.
Bu yoldan dönmeyiz asla
Peygamberin izindeyiz.
İslamın nurlu gür sesi
Kaldırdı kederi ye’si
Alemlerin efendisi
Peygamberin izindeyiz.
Hak habibim dedi ona
Bizden feda can uğruna
Alem şahit olsun buna
Peygamberin izindeyiz.
Yani sizin anlayacağınız Türk Milletinin bir kahramanlık marşı olan ve Milli Mücadelemiz sırasında Yunanlıların üzerine yürürken söylediğimiz marşımız bir ilahiye dönüştürülmüştü.
Oysa biz bu marşı Büyük Taarruz esnasında Dua tepeye doğru hareket eden 57. Tümenimizin bir yürüyüş marşı olarak biliyorduk. Dua Tepeyi düşmandan temizlemek üzere yürüyüşe geçmiş olan ordumuza kim tarafından bestelendiği bilinmeyen ama Sakarya savaşında bile söylenmiş olan bu marşı 57. Tümen Komutanı Albay Mümtaz Bey söyletiyordu. Fakat ilginç bir durum vardı:
‘’Ankara’nın taşına bak’’ adlı bu marşımızın bestakarı kimdir diye araştırdığımız zaman İlginç bir durumla karşılaşıyorduk. 1921-1922 yıllarında söylendiğine göre ( Sözler öyle diyor en azından ) bestekarının en azından 1900 doğumlu biri olması gerekiyordu. Oysa MESAM kayıtları içerisinde ‘’Ankara’nın Taşına Bak’’ın bestecisi Ali Cihat Aşkın olarak görünüyordu lakin Ali Cihat Aşkın 1968 doğumluydu. 1968 doğumlu biri bu marşı nasıl 1921-1922 yıllarında bestelemiş olabilirdi? Bir başka bestecisi olmalıydı. Ali Cihat Aşkın adlı ünlü müzisyenimiz ise en iyi niyetli bir tahminle bu marşı düzenlemiş olabilirdi.Zaten tüm kayıtlar marşın anonim olduğunu söylüyordu. Hatta taa Osmanlı zamanından kalmaydı ve ‘’Pek şanlıyız olan ‘’ nakaratı ‘’ Pek şanlıyız, Osmanlıyız’’ şeklinde olup sözleri de tam olarak ‘’ Ankara’nın taşına bak ‘’ değildi. İyi de aslı neredeydi bu marşın. İlk hali? Değiştirilmeden önceki şekli? İşte o hiçbir yerde yoktu. O haliyle bilen, yazıp da bir yerlerde saklayan olmamıştı nedense.
Dünkü yazımda tarihteki ilk ve tek Kürt devletinden ( Mabad Cumhuriyeti) kısaca bahsederken araştırmam sırasında ilginç bir şey dikkatimi çekti. Ömrü sadece on bir ay olan bu devletin ‘’ Ey Reqip’’ gibi bir milli marşının yanında aynı zamanda aynen bizim ‘’Ankara’nın taşına Bak ‘’ Marşımızın melodisi ile söylenen yani bestesi aynı olan ‘’ Ey Nıştıman’’ adlı bir marşlarının oluşuydu.
Evet..’’Ankara’nın taşına Bak’’ Marşımızın tıpkısının aynısı bu sefer karşımıza Hasen Zirek adlı bir Kürt tarafından bestelendiği iddia edilen bir marş olarak çıkıyordu ve Hasen Zirek’in bu marşı ( Ki bize göre marş olan bu beste Kürtlere göre bir ağıttır ) 1947 de Mahabad Cumhuriyetinin yıkılması üzerine bestelemiş olduğu söyleniyordu.
[Ankara’nın Taşına Bak marşının Kürtçesi olan ‘’Ey Nıştıman için bakınız: www.youtube.com/watch?v=uMVxdxfvHdk]
‘’Ey Nıştıman’’ın sözleri Kürtçe şöyle:
Ey netewekanî delal
Ey Kurdekan ey baskeþêr
Ey niþtiman, niþtimanî ciwa
Xakî Ariyan wetanî Kurdan
Bo te dikoþim bi dil û bi can
Bo serkewtinî xakî Kurdistan……Devam ediyor.
Türkçeye çevrilmiş halinin bir kısmı ise şöyle:
"Ey vatan, güzel vatan,
Aryan’ın toprağı, Kürt’ün vatanı,
Direniyorum canım ve ruhumla,
Özgürlüğün için ey Kürdistan’ın toprağı.”
Sömürgenin malı helaldir sömürgecilere……
Velhasılı kelam bizim Ankara’nın Taşına Bak’’ ‘’ Biz Kur’anın Hadimleri ‘’ olmakla kalmamış ben henüz dünyaya gelmediğim yıllarda ‘’ Ey Nıştıman ‘’ olarak da söylenmiş. Ve yine ilginçtir ki bu türküyü bizlere sevdiren kişi de Vanlı bir Kürt ( Aslı Ermeni ) olan Ruhi Su dur. Ama bu kadar değil…Dahası da var:
Hırant Dink’i bu memlekette bilmeyen yoktur. Hırant Dink’in öldürülmesi üzerine bu memlekette pek çok insan Ermeni oluverdi birden. Şaşırdık. Çünkü Türkiye’de bu kadar çok Ermeni olduğunu bilmiyorduk.
Hırant Dink’in eşi Rakel Dink, kocasının ölümü üzerine oldukça dokunaklı ve insani mesajlar içeren bir konuşma yapmıştı ki televizyonlarımızın başında Ermeni olmayanlarımız da gözyaşı döktük. Hatta benim de gözlerim nemlenmişti ne yalan söyleyeyim.
Evet Rakel Dink oldukça dokunaklı bir konuşma yapmıştı ve televizyon kanallarında bu konuşma yayınlanmıştı ama yayınlanmayan bir şey daha vardı: Rakel Dink, kocasının ardından bir de ağıt okumuştu. Bu ağıt ne Ermeniceydi ne de çok iyi konuştuğu Türkçe…Bu ağıt Kürtçeydi ve adı ‘’ ’EZ Ê HERİM WELATÊ XWE’’ idi.
Sözleri Kürtçe olarak şöyleydi:
Negrîn gelî hevrînên min, ez ê herim welatê xwe
Min navêje pir bimînim ez ê herim welatê xwe
Ev der ji min re ne tu hal e, êş û derde min pir dijwar e
Xerîbîtî gelek tahl e, ez ê herim welatê xwe
Xerîbîtî gelek tahl e, ez ê herim welatê xwe
Hêvî dikim li ser min negrîn
Li ser min nekin girîn û şîn
Ez ê herim welatê xwe hemî derdê me biborin
Türkçesi ise:
Çok ağlamayın dostlarım
Ben vatanıma [cennete] gideceğim
Burada çok kalmayacağım
Burası acı dolu
Derdim, kederim çok fazla
Gurbette olmak çok acı
Ben vatanıma gideceğim
Yalvarırım üstüme ağlamayın
Yas tutmayın, kederlenmeyin
Bütün dertlerim geçecek
Ben vatanıma gideceğim
Gelin azizlerim eliniz öpeyim
Sizden aflık dileyim
Ben vatanıma gideceğim.
BAKINIZ: www.youtube.com/watch?v=ANAx9bpMu0U
Peki bir Emeni tarafından söylenen bu Kürtçe ağıtın melodisi nasıldı dersiniz?
Yine ‘’Ankara’nın Taşına bak ‘’
Bir Ermeni, Türklerin kahramanlık marşını ağıt olarak ama Kürtçe okuyor. İlginç değil mi?
YORUMLAR
İşte sadece bunlar bile özümüze bir an önce dönmemiz gerektiğinin şart olduğunu gösteriyor. Asimile olmuşuz da haberimiz yokmuş.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Farklı müziklere farklı sözler uygulanma olayı çok yerde olabilir..
Zaman içerisinde de hangisinin gerçek ve ilk olduğu konusu net belge bulunamaması halinde karışabilir..
Bu tür olaylarda evrensel bir değer olan müziğin gücünü ve insanlarda yarattığı etkiyi kabul etmek gerekir..
Müzik duygularda tavan yapmış ki çok farklı düşüncelerdeki insanlar farklı amaçlar için yeni sözler uygulayarak icra etmişler...
Sami hocam, net bazı tespitleri o kadar net ve vurucu bir dille anlatmış ki ilgimi çekti..
Ama eleştiri olarak yazılan yazıdaki anlatım ve dil bana o kadar uzak geldi ki, benimseyip kullanabileceğim bir tane kelime bile olmadığını düşündüm..
O müziğin çok kullanılması ile bağlantısı umarım anlaşılabilir...
Fikret Yılmaz Çavdar tarafından 1/9/2015 6:41:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
BAHSETTİĞİN ELEŞTİRİDEKİ DİL BANA DA OLDUKÇA YABANCI GELDİ. ENTELLEKTÜEL BİRİKİM TAMAM AMA BU BİRİKİMİ HERKESTEN BEKLEMEK YANLIŞ BENCE. HEM ZORUNLULUK OLDUĞUNU DA SANMIYORUM ENTELLÜKTEL DİL KULLANMAK KONUSUNDA.
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
Demek ki, "kültür emperyalizmi" meselesine daha geniş bir açıdan bakmak gerekiyor...O zaman da, "buna değdi, şuna değmedi..." diye, necasete düşürüp, parçaladığı karpuzu tüketen Hoca Nasrettin çıkarcılığına varıyoruz...
Hocam, Arabesk müziği de bu "şartlar" türetip, yaygınlaştırmadı mı?
Yani, sanat ve sanatçı karşısındaki duruşumuz... (Sanat bizim için soytarılık idi, yani...)
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Arabesk müzik dediniz de. İbrahim Tatlıses'im söylediği ''Yallah Şöfer yallah'' türküsünün de Hasan Zirek'e ait olduğunu söylüyorlar )))))))))))
İşin doğrusu neyin doğru neyin yalan olduğunu ben de bilemiyorum. Ortada bir alıntı çalıntı durumu var da kim kimden aşırmış belli değil.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, yazdıklarına bakınca sadece şiir çalınmıyor, Marşlar, besteler de çalınıyor. Çalınmıyorsa bir açıklaması olmalı. Adam doğmadan nasıl beste yapıyor?
Emeğine teşekkürler.
selamlar
sami biberoğulları
Ortada bir çalma durumu var olduğu kesin. Kim kimden çalmış? Orası muallakta. Adam doğmadan bir beste yapmış olamaz elbette ama daha önce var olan bir marşı düzenlemiş ve bu günkü haline getirmiş olabilir. Yani anonim bir türküyü alıp düzenlemiş olabilir. Fakat yine de iddialar kafa karıştırmıyor değil.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Manavgat'a biler kar yağdıysa artık var sen düşün gerisini))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
O zat, Ermeni değilse ya peki !?
Asıl paydayı neden görmek istemiyoruz ?
Pay ve dahi paydaşlık; görecelidir.
Pakrudin'dir.
Belki Targun'cadır.
Yiddiş, Marrano olması da kaabil...
Seferad belki, belki de Eşkenaz ?!
Yakubi.. Karakaşi.. Kapani.
Belki Ladino...
İslam'ın ve tüm semavi Edyan'ın İbraniyet'ini, "İbrahimilik" anlayışı dışıyla da görmek gerekiyor.
Hiç gördüğünüzü görmedik?
Görmek, birincil olarak görsellik çağrıştırır olabiliyor ama buradaki görmek; gözle olmuyor.. akıl da biriktirdiğiniz kadar düzeysel oluyor.
O öncülllükle...
Birikim veya bilinç bütünselliği de diyebiliyoruz.
Sonra, İbrahim'in dini "Hanif"liği, Türklerin ameli mezhebi "Hanifilik" ile de epey bir geniş boyut ve uzam hesabıyla okumak gerek.
İslam'ın ve tüm tariklerinin Judaize veya Hristo-judaik olmasıyla tümelleyici görmekte gerekebilir...
Neo-con'luk ve Evangelizm, biz de Selefi, Eş'ari koalizedir.
Tarihçiliğiniz Darwinist ve güçlü olanın uyum sağlayana mutasyonuna dayanır bir kural tanımazlık içeriyor..
Seleksi-enteleksiyon karşıtlığını dezenteletüeliteye yöneltiyor.
Aşağı doğru ibreyledir
Siz oysa; inanç temelli tarih tanımsallıkla yazıyorsunuz, net görünüyor.
Eksiğinizi başka disiplinel kavramlarla kapatmaya çalışarak tamlamak, toplumbilimsel ve dinsel vak'a farkını sıfırlayıp, tarihsel kavram kargaşasına dönüştürüyor.
Bölüm olgu, bütün olgu olmuyor.
Kuru sıkı algı belki...
Kurgu oluyor.
Birinci dereceden filan olanın, ikinci dereden falan; üçüncü dereceden de feşmekan olması misali..
Tarih bilimdir, bir de kök bilimdir.
Zaten bilim de bilimdir...
Bilimin özü bilmek ve bildiklerini ilerici uzam da bilinene eklemek zenginliğidir.
İbn-i Haldun'da uzlaşıbilme ihtimali var...
Uzaklaşıbilme de...
İbr konsonant ve düminitasyonuyladır.
Dil ve tarihsel deviasyonuna da isterseniz bakarız..
Sözcüklerin acronym hali var sonra...
Bende asestasyonsuz yazmak yok, kıssa ve hise tarihçliği artık yetmiyor.
Semantizmi, onomastizmi ve Etimoloji'sini size bırakıyorum, vakit olur da ilerlerse, geniş yazarız.
İbra olmak ve edilmekte aynı (kons) ünsüzledir "ibr".
Dilbilim'den, toplumbilime bakmak bile heyecan verici !...
Felsefenin tarih kısmına bakmak dahi yaşamaya sevinç!...
Bir de her türden kripto veya kapalı gurupsallık "kompromiyen" haldedir.
éKmp" kons, komplo ve komple dizgesiyle..
Bir toplumun kripto ve kapalı grupları dahil -pre ve pro- hallerindeki kült ve kültür asestasyonu da keza..
Esenlik ve saygıyla......
KAYNAKÇA DİZİNİ:
Pakrudin: Ermeni Yahudisi-Yahudi Ermenisi münvebeli çözümleme gerektirir kripto grup, yaklaşık..
Targun'ca: Kürt Yahudi dili. En eski İbranice fonetiklerinden biridir.
Hristo-judaik: Judaik-Jews; Yahudi, İbrani, Musevi.
Evangelizm: Hristyanlığın, Yahudi Kabala -Talmud öğretisini kabul etmiş tariki kolu Neoconlar ve elit olarak bilinir. Küresel çete..
Mutasyon: Bozulumlu dönüşüm..
Enteleksiyon: Genel entelektüel durum-konum..
Dezentelektüelite: Dezenforme edici veya edilmiş dejenere entelektüellik. Farkı dejneratiftir. Kasıtlıdır.
Koalize. Koalisyon hali, birlikte davranan..
"Zaten bilim de bilimdir..". : İyinin özsel olarak iyi olması nedenli iyi olma gerekçesi. Bilimin de özsel olarak bilmek'e eklemeklik olması nedenli bilim olması postülatı. Özünde olanın görüntüde ve genel etkisinde hissedilenliği kastıyla..
Konsonant: Ünsüz sözcük yazım tarzı anlamında.. (İbra-br: gibi)
Düminitasyon: Burada küçültme değil, hafifsetme anlamında..
Deviasyon: Sapma gösterme, heterodoksallik durumu
Acronym: Baş harfleri alarak kıslatma yaparak icra edilen dilsel yazım tarzı
Asestasyon: Belgesizlik ve tevatürsel yazım
Semantique: Anlambilim..
Onomastique: Özeladbilim..
Etimoloji: Sözcük-kökenbilim..
Kompromi/yenlik: Burada eleştiri ve polemiğe sebep olan konu üzerinde ön çalışmayla, ortak kavramlar belirleyerek yazışma-katkı sunma kastedilmiştir..
Not: İsterseniz etnolojik, sosyolojik ve Edyaniyat kökenli kavramları da açıklayabilirim. Onlar Arabi ve Farisi karışım Osmani'ce olduğundan anlayacağınızı varsayıyorum.
Göktürkmen tarafından 1/7/2015 9:44:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
O zatın ne olduğu konusunu öyle çoook gerilere kadar götürürsek ortak paydaya ulaşırız. Kısaca Benî Adem dedik mi olay kapanır. Olay kapanmasına kapanır da yorgan gider, kavga biter mi orasını bilemem işte.
Tarih bilimdir, bir de kök bilimdir. Zaten bilim de bilimdir. ''İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır'' Diyerek ilim ve bilim konusu üzerindeki tartışmalara da son noktayı koyabiliriz.
konsonant, düminitasyon,deviasyon,acronym,asestasyon,semantizm,onomastizm,kompromiyen, gibi kelimeler ise benim dil dağarcığımda maalesef bulunmuyor. Bu durumda vakit olur da ileride daha geniş yazarsanız bile çok fazla bir şey anlayabileceğimi sanmıyorum.
Öyle anlaşılıyor ki tarihçilik konusunda mesafe kat edebilmem için altmış yaşına kadar yediğim ekmekler yeterli değil. Bir o kadar fırın daha ekmek yemem gerekiyor.
Selam ve saygılar.
Göktürkmen
Ve daha sonra da ilim veya bilimin ne olmadığı veya olduğuna karşı yazdıklarınızı değerlendirmeyi düşünüyorum.
Bu konuda net değilimaşama olarak.
Gereksiz polemik saçmadır ilkesi ve yazışmamızın yarışma karakterliliğe dönüşme riski nedenli eylem aşamasınageçmete kolay karar veremiyorum.
Esenlikle...