- 739 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUT-NAME
DUT-NAME
K.Maraşlı Gazeteci Bekir Doğan’ı otuz yıldır tanırım. Tanışıklığımız seksenli yıllara dayanır. İyi bir gazetecidir. Aynı zamanda bir araştırmacı,bir yazardır. Son zamanlarda buna tanık olduk. Bekir Doğan peş peşe yayınladığı kitaplarla araştırmacı, gazeteci- yazar olduğunu kanıtladı. Hangi kitaplar? En başta rahmetli Osman Sayın anısına hazırladığı “Gazeteci Dostlarının Dilinden Osman Sayın” kitabı. Bu kitap ikinci baskısını yapmış. İkinci baskıda yeni anlatı ve resimlerle kitap yeni bir hüviyet kazanmış.
Bekir Doğan’ın bir başka kitabı “Basına Sansür”. Bu kitapta vakti zamanında yaşanıp yazılamayan olaylar,haberler ve yorumlar yer almış. Hepsi de birbirinden ilginç anekdotlar...
Yine bir diğer kitabı “Edi Hoca Durdu Doğan’ın Dilinden Dünden Bugüne TÜRKMENLER”. Türkmenler’de Bekir Doğan, babası Durdu Doğan’ı namı diğer Edi Hoca’yı anlatmış. Ne güzel etmiş. İşte bir hayırlı evlat.
Bu üç kitap 2009-2014 zaman diliminde yayınlandı. Osman Sayın Kitabı’nın iki baskı yaptığını gözönüne alırsak hemen hemen her yıla bir kitap düşüyor.
Gazeteci dostum bir ipekböceği sabrıyla kendi kozasını örüyor. Andığım kitapları benim için imzalamış. Büyük bir tevazu ile şöyle not düşmüş: “ Sevgili hocam-ustam Gazeteci (Muhsin Toprak) Mustafa Topaloğlu hocama en güzel günlerde okuması dileğimle...”
Ben K.Maraş’ta gazetecilik yaparken Muhsin Toprak mahlasını kullanıyordum. O yıllarda birbirimizden çok şeyler öğrendik. Bekir Doğan’ın bana “Ustam” demesi büyük bir incelik. Teşekkürler Bekir Doğan. Birlikte bir şeyler yapıp birlikte öğrendik. Aman efendim! Estağfirullah...Ustalık kim,biz kim? Yine de bu iltifatın hoşuma gitmedi değil. Sağ olasın aziz dostum.
Bekir Doğan’ı K.Maraş’ta bürosunda ziyaret ettim. Çok içten karşıladı beni. Sarım gürüm olduk. Eski demleri yâd ettik. Çaylarımızı içerken kitaplar için teşekkür ettim. Bekir Doğan bir dosya koydu önüme. Bir kitap provası. Kitabın adı: “Dutun Faydaları”.
Ben güldüm:
“Gelelim fasulyenin faydalarına’dan dutun faydaları’na...” dedim. Mizahi bir çalışma geldi ilk etapta aklıma. Değilmiş. Bekir Doğan bir başladı. Anlattı anlattı... Yıllardır aldığı notları,bilgi ve belgeleri bir araya getirmiş. Kitap yayına hazır vaziyette. Bekir Doğan beni de heyecanlandırdı. Beni de gayrete getirdi. Dedim ki:
“Ben de halk kültüründe dutu anlatayım. Demelerde,deyimlerde,türkülerde,manilerde dutu araştırayım. Kitapta bunlar da yer bulsun. Çorbada bizim de tuzumuz olsun.”
Bekir Doğan’ın “olur”unu aldım. “Dut-name”ye başladım.
***
Dut,Farsça’dan girmiş dilimize. “Tût, dût” dur aslı. Bir uzun hecedir.Türkçe söyleyişte “dut,tut” biçimiyle kısaltılıp kullanılır. Adıyaman’ın “Tut” İlçesi de adını “dut”tan almıştır. Bu yörede (Tut’ta) en kaliteli dut meyvesi yetiştiriliyor. Tut ilçesi, günümüzün en leziz dut meyvesini bizlere sunuyor.
Dut ağacının meyvesi beyaz,kara,koyu pembe renklerde olur. Meyvesi yaş ve kuru olarak yenir. Şurubu,pekmezi,pestili yapılır.
Dut sözcüğüyle yapılan deme ve deyimlere gelince “Dut gibi”den başlayalım. Dut gibi tabiri ayakta duramayacak kadar sarhoş olan,zilzurna sarhoş mânâsına kullanılır.
“Dut yemiş bülbül gibi (oturmak)”, hiç konuşmadan oturmak demek.
“Dut yemiş bülbüle dönmek”, neşesini ve konuşkanlığını bırakıp susmaktır. Dut mevsimi yani haziran ayı başlayınca, bülbüllerin susmasından esinlenerek söylenmiş bir deyimdir. Sebebine gelince dut yiyen bülbüllerin bağırsakları bozulur oburluktan. Bir süre ötemez, susar bülbüller. Hani bir türküde geçer:
.
“Bülbüller düğün eyler
Bilmem ki ne gün eyler
Ben feleğe neyledim
Bana bildiğin eyler”
.
Bülbüllerin düğün ettiği demler dut mevsimi haricindedir. Dut mevsiminde şeyda bülbül suskundur çünkü.
Bir başka görüşe göre de erkek bülbül mayıs ayında çiftleşmek için eş bulana kadar öter. Bir süre sonra kendine eş bulur ve ötmeyi keser. Tam o sırada da dut ağaçları meyve verir. Halk bülbülün susmasını, fazla dut yemesine bağlar. Gerçekte bülbülün ötmesi ve susması çiftleşmeyle ilgilidir. Eşini bulduktan sonra ötmeyi kesmiştir bülbül.”
“Dut kurusu” dutun kurutulmuş meyvesidir. Mecazi mânâda ise, ufak tefek, zayıf ve kavruk kalmış kadınlar için kullanılan bir tabirdir.
Dut’la ilgili iki tane atasözüne rastladım Ömer Asım Aksoy’un Atasözleri Sözlüğü’nde. Görelim bakalım bunlar hangileri:
1.“Dut kurusu ile yâr sevilmez.” Nedir anlamı? Şudur: Büyük fedakarlıklarla elde edilebilecek güzel bir şey,özveride bulunmadan elde edilemez. Aynı boş torbayla at tutulmazda olduğu gibi.
2.“Dut yaprağı açtı, soyun; döktü, giyin.” Bu sözün iletisi gayet açık. Dut yapraklanınca havalar ısınır. Kışın giyilen kışlık giysiler çıkarılmalı. Dut yaprağını dökünce soğuklar başlar. O zaman kışlıkları giymek gerek.
Gelelim halk arasında dutla ilgili inanışlara. Dut, bereket ve bolluk simgesidir. Kutsallığı vardır halk indinde. Bazı yörelerde Hıdrellez günü, sabah güneş doğmadan kalkılır. Dut ağacının köküne ’’Dut! Belimin ağrısını yut...’’ diyerek bel vurulur. Burada bel vurmak dut ağacının kökle gövdesinin birleştiği yere sürtünmektir. Yani bir tür masaj...Böylelikle bel ağrılarından kurtulacağına inanılır.
Ağaç kültü içerisinde kutsallık atfedilen ağaçlardan biridir dut ağacı. Evin ruhu olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun, istikbalinin ve bereketinin de simgesidir.
Hacı Bektaş Veli Velayetnamesi’nde Hacı Bektaş Anadolu’ya gönderildiğinde Hoca Ahmet Yesevi , ocakta yanan ucu yanmış dut dalını alıp Rum diyarına doğru fırlatır. Bu ucu yanık dut dalını Ahmet Fakih havada yakalar ve daha sonra bu ucu yanık dut dalı dergah yapılacak yerin önüne dikilir. Hacı Bektaş Dergâhı’nın önüne dikilen bu ucu yanık dut dalı hemen yeşerip bir dut ağacı olur. Günümüzde bu dut ağacının hâlâ durduğu ve tepesinin yanık olduğu inancı yaygındır.
Eski Türk töresinde önemli yeri olan dut ağacının dallarına bez bağlanarak dileklerin dilenmesi ağaca bir kutsallık kazandırmıştır. Bu konuda tarihî ipek yolu üzerinde bulunan yerleşim yerlerinin bitki örtüsü ve özellikle de dut ağacına ait menkıbeler, eski Türklerden günümüze dut ağacının önemli bir yeri olduğunu göstermektedir.
Dut bu kadar girer hayatımıza da türkülerde yer almaz mı? İşte o türkülerden örnekler. Biri Ankaralı İbocan’ın türkü formunda bir bestesi. İlk dörtlüğünü alıyorum:
.
“Dut sazımı gırdılar
Sanki beni vurdular
Sazıma niye gıydılar
Benim alın yazımdı”
.
Ankaralı İbocan’ın sazı dut’tan yapılma. Dut ağacı en iyi sesi verir. Duttan yapılma sazlar daha kıymetlidir. Âşık Veysel’in sazına hitabında dut ağacından yapılma sazı peteğe benzetilmiştir:
.
“Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı, sen ustanı unutma “
.
Dört tane de halk türküsü buldum aramalarım neticesinde. Bunları da sıralayalım:
.
İlk türkümüz Tekirdağ yöresinden:
.
“Dut yedim duttu beni
Sevdan kuruttu beni
Ne muhannet yâr imiş
Neden unuttu beni
.
Amman diloy diloy loy
Yandım diloy diloy loy
Öldüm diloy diloy loy diloy loy loy”
.
İkincisi Sivas’tan:
.
“Kara duta yaslandım
Yağmur yağdı ıslandım
Kınamayın ahbaplar
Şeker ile beslendim
.
Gel gülüm etme gülüm
Mor menekşe sümbülüm
Ben senden ayrı düştüm
Sensin benim sevgilim vay
.
Kara dut oyulur mu
Güzele doyulur mu
Güzel seven yiğidin
Kolları yorulur mu”
.
Üçüncü türkümüz Azeri:
.
“Dut ağacı boyunca
Dut yemedim doyunca
Yari halvette gördüm
Sarılmadım doyunca
.
Benim balam kime neyler
Körpe balam bana neyler
Benim balam,ay balam
Körpe balam bana neyler”
.
Son türkümüz Afyonkarahisar’dan:
.
“Dut ağacı dut verir
Yaprağını kıt verir
Bu gençlikte yar sevmek
Güzellere tat verir
Amanın amanın giden araba
Nar katmış gülüm şaraba
Hadi gidelim işim alada”
.
Bu türküler bir parça tadımlık. Hani kuple mi diyorlar ona? Tamamını alsam epey yer tutardı. Sabırlar taşar, belki de okumadan geçerdiniz. Yine de meraklısı için birer nebze hatırlamalık aldım.
Sürç-ü lisan ettikse affola!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.