- 904 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bangladeş ve Yoksulbank
“Yoksulluk kargaşanın ve suçların anasıdır.”
Aristo
Ganj, Jamuna ve Meghna Nehirlerinin dağlardan ve gökten devşirip deltasındaki sonsuz düzlüklere boca ettiği alüvyonların bayram buluşması bir Bangladeş fotografı sayılabilir belki. Çılgınlığıyla kutlama sınırını çoktan aşmış suların küstahlık ve söz dinlemezliğidir belki de Bangladeş. Yaşam belası katlanılan nemin, tüm deltayı istila etmiş pirinç, çay ve Hint kenevirinin... 150 Milyon nüfusunun tüm kap kacağını doldurup biteviye su boşaltsa dahi erişemeyeceği yoğunluk ve süreklilikteki yağmurlara ana, yumuşak, tombul kırlentler gibi beyaz ve davetkar bulutların... Ama daha çok, hemen hepsinin gizleyebilmekte aciz kaldığı başka bir şeyin adıdır Bangladeş: Yoksulluğun...
Ne dikilse sahibinin yüreğiyle birlikte topraktan söküp alan seller kadar “Kavim- kabile Kavgası”nın dur-durak bilmez kan dökme göreneğine rağmen kilometrekareye düşen insan sayısının yoğunluğu şaşırtıcıdır. 770 kişiye kadar çıkan bu oran Bangladeş’i Dünya birincisi yapmayı başarırken, yoksulluk; balıkların, çeltiğin, bambuların tüm gönüllü desteğine karşın Tropikal bir Firavun olma inadını sürdürecektir. Ta ki; 1974’e ve ülkenin tek üniversitesinin tek ekonomi bölüm başkanı olan Muhammed Yunus ile karşılaşana dek!
“Her tezin bağrında antitezini de taşıdığı” bir kez daha kanıtlanacak, yoksulluğun en dokunaklı ve kabul gören çözümlerinden biri olan “Mikro kredi” sistemini bulmanın mütevazı kıvancı, önüne geçilmez burukluğuna karşın Profesör Muhammed Yunus’un şahsında yine bu sancılı toprakların olacak... “Yoksulluğun şiddeti en iyi çözümü üretmekte” hiç geç kalmayacaktır. Hem de çetin coğrafyaya, katı kültürel geleneklere, okuma yazma oranının yüzde otuzlarda dolaşmasına “Hodri meydan!” diyerek
2006 Yılı “Nobel Barış Ödülü” nü kazanmaya kadar uzanacak; Bangladeş’i aşıp tüm dünyadaki yoksulların yüreğini ılıtan bir umudun galası vardır yoksulluk sahnesinde. Baş kahraman Safiye Begüm... Kendisini bambu sepetler yapıp satarak çocuklarının açlıktan ölmesine engel olmaya adamış bir köylü kadın... Sepet başına kazandığı para tek pirinç tanesi ederinde: 2 Cent. Çok sepet yapmak için ihtiyaç duyulan “İyi para” ise birkaç pirinç tanesi! Ama “Olmayınca olmuyor”işte. Borçlandıkça sel sularına karışıyor kazanç. Safiye Begüm ve benzer kaderi paylaştıkları 42 yoksul kadının imdadına yetişen ve ihtiyaç duydukları 27 Doları( Yanlış anlamayınız,kişi başına değil hepsi için!) kendi cebinden karşılayan Muhammed Yunus, işin büyüyüp Dünya çapında bir “Yoksul bank”a varacağını tahmin ediyor muydu bilinmez ama kendisinin yoksulların gözünde bir “Aziz”le eşdeğer görüldüğü inkar edilemez olsa gerek. 1976 yılına gelindiğinde 6.1 milyon kişiye milyarlarca dolar kredi dağıtan Grameen Bank “Zamanım geldi ben artık doğmalıyım!” diye bağıracaktır.
.
Yunus, Nobel Barış Ödülünü kazanma haberinden sonra Norveç televizyonuna yaptığı açıklamada, "Bu hepimiz için; Grameen Bankası, Bangladeş, bütün yoksul ülkeler ve bütün dünyadaki yoksul insanlar için muhteşem bir haber" diyecekti demesine ama “Bir o biliyordu” yoksul, tutucu ve üstelik erkek egemen bir toplum ve özellikle onun kadınlarıyla bunu başarabilmenin ne denli zahmetli olduğunu... Anımsayacaktı; bambu paravanların arkasında, kredi eksperlerine yüzlerini göstermeden kaçınan kadınları... Kocaların, mollaların direncini... Hatta ülkenin Merkez Bankası yetkilisinden gelen “"Lütfen müşterilerinizin büyük oranının neden kadın olduğunu, bana hemen ve etraflıca açıklayınız"gibi tehditleri... Ve... Gerçeğin gücüyle verdiği yanıtı: "... Merkez Bankası acaba daha önce bir bankaya sordu mu: Kredi müşterilerinin büyük bölümü neden erkek?"
Krediyi alan erkeğin önce kendini düşünmesine karşın; kadının aldığı krediyi kullanırken, değerlendirirken ve geri öderken gösterdiği dikkat ve çabanın ta kendisi olmalıydı gerçek. Bu saklı cevheri işleyip parlatacak yöntemlerin kullanılmış olması ise başarıdaki “sihrin”az bilinen iksiriydi kim bilir. Kredi verirken de, tahsil ederken de tüm işlemler için kadınların ayağına gitmek...Kefalet istemek yerine onlara güven duymak... Kredi alan kadınları birbirinden sorumlu kılmak gibi...
1997 yılı çıkılan yol için bir “makastır” artık. Hareket noktası “İnsan İstasyonu” olan bu sefer, amacın daha iyi ifadesi olan Grameen Vakfı’na dönüşerek, 22 ülkede 52 ortağı olan ve 11 milyon insana “Mikro kredi” sağlayan bir yapıya dönüşecektir. Dünyadaki alışılagelmiş krediler, ödeme gücüne sahip ya da bunu garanti edebilenlere verilirken Grameen Bank ve vakıf kredileri için ilk aranan nitelik “En Yoksul Olmak”, yani yaşadığı yerde oturacak bir mobilyasının, en temel gereksinimleri karşılayan eşyalarının bile olmaması gibi bir “Yaman çelişkidir”. Bu kriterlere çok sadık olan Vakfın, dünyanın her tarafında 100 milyon insana kredi dağıtımını sürdürdüğünden söz ediliyor.
Ülkemize gelip 5. Dünya odalar Kongresi’nde bir konuşma yapan Muhammed Yunus, “Küresel mali sistemin zengine daha çok para verirken, yoksulu daha da yoksullaştırdığını” söylüyordu. Mikro kredinin bütün bankacılık sisteminin bir parçası olması için çalışılması gerektiğine de dikkat çeken Yunus, ’Yoksul insanlara yardımcı olursak, dünyada artık yoksul insan kalmayacak. Yoksulluğu müzeye kaldıracağız. Gençler artık yoksulluğa müzede bakacaklar’ diyerek coşkulu bir finalden mahrum bırakmayacaktı dinleyenleri “Dünyanın en zengin 5 ülkesinin dünya gelirinin yüzde 45’ine sahip olduğu... Zengin ile yoksul arasındaki uçurumun anormal büyüdüğü... Dünya gelirinden alttaki insanların aldığı payın yüzde 6’dan yüzde 10-15’e çıkarılması için gerekli ortamın yaratılması ve bilgi iletişim teknolojisi alanında ilerleme sağlanması gerektiğini” de ekleyecekti.
Ama bu ve benzeri sözleri ona kendi ülkesindekiler yetmemiş gibi yeni “Küresel Muarızlar” da yaratmakta gecikmeyecek, yoksulluğa "savaş açmış gibi" görünen Dünya Bankası ile karşı karşıya gelmekten kurtulamayacaktı Muhammed Yunus. "Dünya Bankası ile Grameen yıllar içinde öyle çok mücadeleye girmişlerdi ki, bazıları bize ’düşman kardeşler’ demeye başlamışlardı." dediğinden söz ediyordu medya. Dünya Bankası yardımlarının, yıllarca zengin ülke uzmanlarına iş yarattığını ve yabancı kökenli tüketim mallarının alımı için kullanıldığını, ama "yoksullara ulaşmadığını" bilen Yunus’un; "Dünya Bankası başkanı siz olsanız ne yapardınız" diye de sorulduğundaki yanıtı çok anlamlı ve çok “şıktı”: "İlk işim bankanın merkezini Dakka’ya taşımak olurdu. (...) Bankanın merkezi Dakka’ya taşınsa 5,000 çalışanın büyük çoğunluğu gelmeyi reddederdi. (...) onların yerine kendini yoksullukla mücadeleye adamış insanları alırdım."
Bangladeş’te yedi, Dünyada yüz milyon insana Mikro kredi sağlayan Muhammed Yunus’un Türkiye için ilginç düşünceleri var: Bangladeş’teki doğal afet riskiyle ülkemizi kıyaslarken " “En büyük sorunlarımız arasında, yoksulluktan kurtulan insanların, çok kısa sürede yeniden en alta düşmesi var. Bu ihtimal görebildiğim kadarıyla Türkiye’de çok düşük." diyerek Türkiye’nin daha elverişli bir coğrafyada bulunduğunu anımsatacak, ardından da "Türkiye’de yoksul bir insan bir kez en alttan kurtuldu mu (...) bir daha en alta düşmesi çok zor. Yani Türkiye’de yoksullukla mücadelede, başarı şansı daha yüksek." Bu, altı çizilmesi gereken çok parlak saptama ancak bu denli keskin bir zekanın ürünü olabilirdi. “
18 Temmuz 2003 tarihinden bu yana Türkiye’de de uygulanan mikro kredinin oldukça ilginç pilot uygulamaları Diyarbakır ve Van illerimizde yoksul ev kadınlarına ve dilencilere belirli koşullarda mikro kredi sağlamakla başlayan çalışmalar gittikçe yaygınlaşıyor. Gelişim için epeyce uygun bir ortam bulan bu yaklaşımın öncülüğünü Türkiye İsrafı Önleme Vakfı(TİSVA) Mütevelli Heyet Başkanı ve Diyarbakır eski Milletvekili Aziz Akgül yapıyor. Mardin, Adana ve Eskişehir illerimizin ardından Kahramanmaraş’ta da başarılı çalışmalar gerçekleştirildi ve bir büro açıldı. Mikro Kredi projesiyle 2003 yılından bu yana Türkiye genelinde 6 bin 700 dar gelirli bayana 9 milyon YTL kredi desteği sağlandı. Kefaletsiz, teminatsız ve icra mahkeme prosedürü olmadan verilen bu kredilerin geri dönüşümü tıpkı Bangladeş’teki gibi yüzde 100 oldu.
Ayrıca şu belirtmeden de geçmeyelim: Muhammed Yunus adını taşıyacak bir merkez kuruluyor. Ayrıca Muhammed Yunus, merkezin kurulacağı TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde dersler verecek..
Son söz yine Muhammed Yunus’undur ve binlerce yıldan sonra yapılmış bir Aristo tefsiridir sanki:
Fakirlik barışa yönelik bir tehdittir. Çünkü umutsuzsanız, fakirseniz, size para veren herkese katılırsınız. Terörist örgütler, çocuklara yiyecek ve güzel bir hayat vadedip- bunun için savaşacaksınız- diyor. Dolayısıyla ailesinin maddi durumu iyi olan bir insan militan ya da terörist olmayacaktır. Sosyal çalışmalarla fakirliği azaltabilir, sokaklardan çocukları alabilir, uyuşturucu bağımlılığını azaltabiliriz. Başkalarına yardım etmek istersiniz: Çünkü bu insanlığın içinde var. Bu, kapitalizme eklenirse kapitalizm daha iyi bir kapitalizm olur”
YORUMLAR
Çok güzel bilgilendirici bir yazı okudm. Bengaldeşlileri Libya'da tanıdım. Türkiye top yekün iflas edecek gibi geliyor bana.
Köylülük bitirilmiş. Ne varsa Market ürünlri tüketiliyor. sular meyveler denetimsiz. Ekonomi sağlıksızlıkla tüketiliyor. her köşede her aracın tamirhanesi mevcut. ama insanı tamir edecek hiç bir adım atılmıyor. Örgütler hep susturulmaya maruz kalıyor.
Şu anda biz bengaldeşten biraz daha kibar ölüyoruz demektir o kadar. Beğeniyle okudum. Kendimce düşncelerimi aktardım.
Tebrik eder, selamlar, saygılar sunarım.
Yazınızın son paragrafı ve Yunus'un önerileri tartışılır bir konu ama yoksulluğu kapitalizmin besleyip büyüttüğü gerçeğine katılıyorum ve her ne olursa olsun sorunların karşısında sivil toplum örgütlerinin her daim gerekliliğine inanıyorum çünkü içerisinde yaşadığımız sistem asla kendiliğinden insanlara bir şey vermez hatta elinden gelse eskiden olduğu gibi karın tokluğuna bile çalıştırmak ister..
Aslında söylenecek çok şey var ama siz bir çoğundan bahsetmişsiniz zaten, sizi duyarlılığınızdan dolayı kutluyorum, sevgilerimle ........