- 1275 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOLU'LU MÜSLİM EFE -II-
Akşam alaca karanlık. Ana Yoldan epeyce uzak kuytu bir Yer. Bir Araba genişliğinde, gelişi-güzel Taşlarla döşeli bu dar ve engebeli Yolu bir Tahta Çitte son bulur. Yol genişliğinde olan Giriş Kapısı içeriye doğru açık. Giriş Kapısını ve tüm Araziyi çevreleyen Çit, Kabukları kurumuş eğri-ince Ağaç Gövde ve Dalları birbirine bağlanarak devşirilmiş. Bulunduğumuz Mekan küçük ve şirin bir Çiflik görünümünde. Sebzelikler, Kümesler, büyük baş Hayvan Ahırları, ince Tahta Çitlerle çevrili Otlama Yerleri, Araba ve Ziraat Aletleri için yapılmış büyüklü, küçüklü Barakalar düzenli ve bakımlı bir Şekilde sağa-sola sıralalı ve Yolun bitiminde iki Katlı bir Köy Evi Görüntüyü keser.
Bakışımız Yürüyüş Temposuyla Eve doğru yaklaştıkça, Evin ortadaki Giriş Kapısının kapalı olduğunu görüyoruz. Kapının sağ yanındaki iki Pencereli Odada ise Işık var. Bu Pencerelerden birinin Uzantısında tek Kanatlı bir Teras kapısı içeri doğru açık. Esen Rüzgarın tesiri ile ortada birleşen beyaz bir Tül Perde hafif Şekilde birbirine çarpıp, açılıp-kapanarak dışarı çıkmakta. Yönümüzü değiştirip , yerden 15 Santimetre yüksek Beton Terasa giriyor ve açık Kapıya doğru yürüyoruz. Kapının aralığından Kulağımıza bir Lir Sesi geliyor. Ya Perdenin sallantısı bu Müziğe, yada müziğin Ritmi Perdenin sallantısına uymakta. Kapının Eşikte bir An durarak , sallanan Tül Perde aralığından Odadaki Eşyaları kısmen, parça-parça seyrediyoruz. Tam Tül Perdeyi kaldırıp Odaya girmek üzereykrn, Perdenin bir KanadıYüzümüze çarpıyor ve Gözlerimizde beyaz bir Boşluk bırakarak tüm Görüntüleri siliyor.
Başımız ile Perdeyi iterek, yavaşça Yüzümüzden kaydırdığımızda, Muzikte usulca kısılmaya başlar. Böylece Geri Plandan gelen tik-tak Sesleri Kulağımızı doldurur ve Lir Sesi kaybolur. Şimdi Gözümüzün önünde; Yanları yuvarlak Cemekanlıı, ortası 4 Çekmeceli beyaz bir Köy Komidini belirir. Üstündeki Ayna ise Komidin genişliğinde. Durduğumuz Yerden Görüntüyü biraz daha büyüterek bu Mobilyaya yaklaştırdığımızda, Aynanın Çerçevesine sokulmuş çeşitli büyüklükte Kartpostallar ve Fotoğraflar Gözümüze çarpar. Kamerayı kaydırarak, Resimleri, bir müddet tek-tek incelerken, Görüntü Dost bir Kartpostala takılıp durur. Truva! Bu Kartpostalın üstüne sıralanmış birçok küçük Fotoğrafun yanısıra, ortadaki Sulu Boya ile yapılmış büyük bir Tahta At bu Efsaneyi bilinçli bir şekilde vurgular. Bu Kartpostalın hemen üstünde , yine Aynanın çerçevesine sokulu sararmış eski bir siyah-beyaz Fotoğrafta iki genç Adam Truva Harabelerinde Kazma-Kürek çalışıyor. Tırtıllı Makasla kesilmiş Beyaz Kenarda El Yazısıyla "Truva 1937" yazılı.
Düzensiz bir şekilde Komidinin üstünde duran tozlu birkaç Porelan Bibloyu, küçük Çiçek Saksılarını, Çeşitli büyüklükte Çerçeveli Fotoğrafları ve Aynaya dayalı duran Kitapların Sırtını bir-bir Yalayarak sağa doğru kayan Gözümüz, Köşenin hemen bitiminde, Duvarda asılı büyük bir Camlı Fotoğrafa takılarak durur. Resme biraz daha yaklaşınca , bir Askerlik Fotoğrafıyla karşıkaşırız. El ile boyanmış bu renkli Fotoğrafta Müsim Efe ve Çanakkale’li Mustafa yan-yana Asker Elbiseleriyle, ayakta Poz vermektedirler.
Az bile olsa Hikayemizin birinci Bölümümde Müslim Efe’yi tanımıştık. Çanakkaleli Mustafa üzerinde ise hiç Bilgimiz olmadığı için;
"- Müslim Efe’nin Askerlik Arkadaşı." deyip-geçemeyeceğim ama şimdilik .yapacağım kısa bir Açıklamamla yetineceksiniz; Bu Çanakkaleli Mustafanın Babası İstanbul’da, Kapalı Çarşıda Kuyumcu ve Antikacı Dükkanı olan Zengin bir Ailenin Oğlu imiş ve Paris’te Arkeoloji okumuş. Zamanla Ailesinin durumu bozuluncada Çanakkale’ye dönüp Turistler için Truva Harabelrinde Rehbelik yapmaya başlamış.Onu Oğlu olan Mustafa ile de Müslim Efe Askerde tanışmışlar. Böyle güzel başlıyan Dostluğun Sonunun Muammalı iki Ölümle biteceşini önceden kim bilebilirdi ki?
Aynı boyda olan bu iki Kepsiz Asker, Fotoğrafta Yağlı Güreş Pehlivanları gibi bir Ayakları önde, yan-yana Poz veriyorlar. Bellerni Arkadan doladıkları Elleriyle sıkıca tutmaktadırlar. Omuzlarının üstünden sarıp-sarkıttıkları diğer Kollarını önde kırmış, Bileklerindeki Saatleri özenle göstermekteler. Müslim Efe’nin İşaret ve orta Parmağı arasında bir Sigara var. Çanakkaleli Mustafa ise Elinde siyah bir Tesbih tutuyor.
Bakışımız sağda duran Müslim Efeye biraz daha yaklaştığında, oldukça zayıf olan Yüzündeki Mutlu İfadayi açıkça görüyoruz. Ağzındaki Kapalı Gülümseme ve Gözlerindeki Işıltı, onun Mustafa’ya karşı olan Sevgisini dahada perçinlemekte. Yavaşça yana kayan Gözlerimiz, Müslim Efe’nin yanında Poz veren Mustafa’yı incekiyor. Bu Adam Ağzı açık ve gülerek Poz vermiş. İkisi üst-ortada ve biri alt-yanda parlayan Altın Dişlleri ile Gülüşü abartılı. Oda Müslim Efe gibi neşeli ve gerçekten mutludur.
Hemen bu Fotoğrafın altında, Duvara yakın bir Yere yerleştirilmiş yeşil Kadife Bezle kaplı bir Koltuk görüyoruz. Başı üçgen bir Şekilde Bitki Motifleri taklit edilerek oyulmuş bu Tahta Koltuğun Kol Uçlarıda aynı Motiflerle oyulu. Kollukların üstünü "Kenarları El-İşi-Dantel örmeli beyaz Tozluklar örtmekte. Oturma Yerinde ise Gül Motifli turuncu-sarı bir Yastık dayalı. Bu Kareye; Biraz geri çekilip, Başımızı öne doğru eğilerek sağ yanda duran küçük ve yuvarlak Sehbayıda dahil edebiliriz.
Koltuk ile yuvarlak Sehpanın altında bir Anadolu Kilimi serili. Sehbanın üstünde; Kül Tablası, siyah Çerçeveli bir Gözlük, Gazete, yarı dolu Su Bardağı, Sigara Paketi, Kibrit Kutusu duruyor. Sehpanın altında, bir Gazete Kağıdı üstünde düzenli bir şekilde duran bir Çift temiz Ayakkabı dikkatimizi çekiyor. Yanındaki kirli, çamurlu El Bezine bakılırsa , demekki hazırlıklı ve Planlı bir Ölüm! Ortaya attığımız bu Cinayet Teorisini, ileride aynı anlatım Tarzıyla daha iyi pekiştireceğiz.
Odanın bitimindeki açık kapıdan, arkadaki Yatak Odasına geçiyoruz. Yerde çok renkli ve o Yöreye özgü Motifli büyük bir Halı serili ve karşımızda duran Yatağın baş Ucuna dek uzamakta. Yatağın yanı ve Yere değen Çarşaf arasından çıplak bir Ayak sarkıyor. Ölünün Karın Üstü yattığını Bacağın Şeklinden anlıyoruz. Çorabının olmamasına karşın, Pantolunu ile yatması biraz garip! Yere sarkan Ayağın İzinden ve Çarşaf altından Baldır, Kalça, Sırt ve Omuz Bombelerini takip eden Gözlerimiz Yastık Hizasına geldiğinde , yarısı görülen tanıdık bir Yüzle karşılaşıp-şaşırıyor. Müslim Efe! Bu Şokun Eşliğinde geri Plandaki Tik-tak Sesleri ve Görüntünün Akışı hızlanmaya başlar. Omuz Hizasında Çarşaf üstüne çıkan Kolu takip ederek Yere doğru kayan Görüntü Halıya değer-değmez Parmakları yukarıya açık bir Elde biter. Aniden patlayan bir Flaş ile Ekrandaki tüm Görüntüler silinir. Aşırı hızlanmış ve yüksek tik-tak Sesleri birden kesilir.
Flaşın Beyazlığı hafifçe grileşmeye başlar. <satıhta Siyahın çeşitli Tonlarıyla beliren bu Fotoğraftaki Faltaşı gibi açık tek bir Göz, kapalı-yamuk bir Ağız, yarısı görünen Yüzün üstünde bir Flaş patlar. Ekrana sağ Taraftan giren Lastik Eldivenli bir Parmak, diğer Elinin İşaret ve Baş Parmağıyla araladığı yarıktan Ağıza girer. Bu Boşlukta birşeyler aradıktan sonra;
"- Ayaklarını tur Rüstem, Ölüyü Sırt üstü çevirelim!" der.Ölü Sırtüstü çevrilir.
Bu Hikayede Birinci Bölümdeki gibi aynen devam ederek biter.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.