S. Ahmet Arvasi
31 Aralık 1988’de uğurladık onu rahmet-i rahmana. O; “Türk-İslam Ülküsü” mütefekkiri, eğitimci, sosyolog, bir devrin gençliğinin ideoloğu, bir gönül dostuydu.
27 yıllık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştirdi. Anadolu’nun bağrından kopup gelen gençlere, öğretmen okullarında yön verdi, onların donanımlı birer idealist olarak yetişmesini sağladı.
Tek amacı, Türk çocuklarına “Türk-İslam ülküsü” çizgisini anlatabilmekti. Kendisine sunulan mevki ve makamları sırf bu amaç için elinin tersiyle itti. O, çileye talip oldu; çileyle pişti ve pişmeyi öğretti.
Bir sosyologdu. Öğretmen okullarında okuttuğu eğitim sosyolojisi dersinin ilk kitabını yazdı. Doğu ve Batı düşüncesini, felsefesini, sosyolojisini didik didik inceledi ve bize uygun olanı anlattı.
Bir eğitimciydi. Gecenin on ikisinde kapısını çalan öğrencileriyle sabah ezanına kadar oturup sohbet ederdi. Evi hep dolup taşardı. Öğrencileri, sevenleri, arkadaşları onun sohbetinden faydalanmak için kapı köşesinde yer bulabilme mutluluğuyla yaşardı. Öyle bir eğitimciydi ki karşıt görüşlü grubun lideri arkadaşlarına, Arvasi’den etkilenmemeleri için derste onun gözüne bakmamalarını emretmişti.
Bir mütefekkirdi. Ziya Gökalp’ten sonra milli düşünce yapımızı sistemleştiren kişiydi. Gökalp’in Türkçülüğün Esasları, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak ve Türk Töresi’nden sonra o, Türk İslam Ülküsü’yle çizgiyi belirginleştirmişti.
“Kendini Arayan İnsan” ve “İnsan ve İnsan Ötesi”yle yaratılış gayemizi en net şekliyle sermişti önümüze. “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz”le güzel sanatların insanı biçimlendirmedeki önemine dikkat çekmişti.
“Doğu Anadolu Gerçeği” adlı eserinde o bölgenin çocuğu olması hasebiyle gördüklerini, yaşadıklarını, oynanan oyunları anlatmış; kendini ve kültürünü unutan “Oğuz’un çocukları”nı göstermişti bize.
O, Batı’da yetişmiş olsaydı adına kürsüler kurulacak bir mütefekkirdi. O, bugün kendisi için sekiz kitap yazılan ve fikirleri, eserleri için hazırlanan on iki yüksek lisans tezi olan bir mektep adam, çağdaş bir Yesevi’ydi…
Arvasi Hoca görevini hakkıyla yaptı. Bize düşen ise onun fikirlerini, eserlerini okuyup anlayabilmek, anlatabilmek…
Vefatının 26’ncı yılında rahmetle anıyorum. Umarım kitaplarının okunmasına, fikirlerinin anlaşılabilmesine bir kapı açabilmişimdir