- 641 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYANIN TATLI DİLLİ MASALCISI
Evgin Atalay
Bugün, her şey tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Okulun ilk haftası öğrenciler gelmez, demiştim ve gelmediler… Sınıfta in cin bir de ben çift kale maç yapıyoruz. Yapıyoruz da futbol oynamaktan pek anlamıyorum kandırıyor beni bu dürzüler.
Çocukken ,mahallenin çocukları toplanıp maç yaparlardı arka sokaktaki çocuklarla, beni aralarına almazlardı. Daha on yaşında filandım. Bir maçımızda kendi kaleme yanlışlıkla gol atınca bir dahası olmamıştı. Haklılardı, takımlarına almamakta ben olsaydım yerlerinde aynı şeyi yapardım. Bu yüzden karşı takıma bir tepsi baklava ısmarlamıştı bizim takım. Uzunca bir süre de beni gördükleri her yerde dalgalarını geçmişti arkadaşlarım.
Ahmet diye bir çocuk vardı. Aşağı mahalleye yeni taşınmışlardı. Evinin o kadar uzakta olmasına aldırmıyor üşenmeyip her gün bizim sokağa geliyordu. Meğer bir kızdan hoşlanıyormuş, Üst katımızda ki komşumuzun kızı Songül’den, bende hoşlanıyordum ondan fakat söyleyemiyordum. Ahmet, bütün kızların dikkatini çekiyor kızlar kendilerini ona beğendirmek için peşinden koşup duruyorlardı. O da benim Songül’ün…gel de çıldırma! “Kabzımal!” O anı hatırlamak sinilerimi bozuyordu.
Songül’le aynı okula gidiyorduk. Çok güzel bir kızdı, çokta çalışkan her sene takdir alıyordu öğretmeninden, bendense neler neler almıştı haberi yoktu. Onunla konuşabilmeyi çok istiyordum fakat hiç yeltenmemiştim. Taki o Ahmet andavallısı çıkıp gelinceye dek. "Aman kız elden gitti" diye paniğe kapıldım o zaman. Sanki birisinin beni itelemesini bekliyormuşum “hadi Necmi hadi” Öyle de oldu. Ahmet daha erken davranmış Songül’le konuşmak için ama reddedilmişti. Kız bunu istemediği gibi, bunu azarlamış ”bir daha peşimde görürsem , seni ağabeyime söylerim.” , demiş. Celile söyledi. Celile’de Songül’ün sınıf arkadaşı, o veriyordu haberleri. Fakat kız aslında bana aşıkmış, yakın olmak için de Songül’ün laflarını taşıyormuş.Sınıf arkadaşım Murat gözümü açtı "oğlum bu kız peşinde çok dolanıyor senden hoşlanıyor mu ne?" diye bende konduramamıştım ilkin bu yakınlığa. Celile güzel kızdı ama tipim değildi işte. Haberleri aldıkça sevinçten sarılıyordum Celile’nin boynuna bu da onun hoşuna gidiyormuş.
Ağabeyi falan yoktu Songül’ün, yalan söylemişti. Bir gün cesaretimi toplayıp yanına gittim ,hemen söze girdim çünkü biraz daha beklersem söyleyemeyecektim. ”Songül “ben seni seviyorum, sevgili olalım mı?”, dedim.
“Benim bir sevgilim var zaten”, dedi. O anı hiç unutamıyorum, her hatırladığım da derinler de bir yerde hüzzam çalar. Canım çok acımıştı utanmıştım da, ilk kez reddedilmiştim. Sabahlara kadar ağlamıştım gizli gizli, kimsenin yanında ağlayamazdım serde erkeklik de vardı, üstelik “erkekler ağlamaz”, diye de saçma sapan bir laf etmişler.
Daha on beş yaşındaydım, annemle babamı bir trafik kazasında kaybettim. O zaman kavrayabildim, bu sözün anlamsızlığını. Beni Anneannemle dedem büyüttü. Nazımla oynuyorlardı. Anneannem aynı annem gibi olmaya çalışıyordu bana, olamıyordu ama dedem de babam… onlarında farklı bir yerleri vardı tabii kalbimde kök salmışlardı benliğime ama işte annem ve babam gibi değillerdi ki.Sanki kökleri aynı bitkileri değişik gibi yani bir sarmaşık , fakat sarışı farklı. Dedemlerin ev oturduğumuz evin iki sokak aşağısındaki mahalledeydi. Kaydımı oradaki bir liseye aldırdılar. Sınıfta bana en yakın davranan, sırasında oturmam için yer ayıran Ahmet diye bir çocuktu. Bu Ahmet birkaç yıl önce Songül için atıştığım çocuktu. İyi arkadaş olduk sonra.
Ahmet bir futbol kulübüne kaydolmuştu, bazen izlemeye gidiyordum. Eksik oyuncu olduğunda beni alıyorlardı. Ahmet’e söylemiştim; "kendi kaleme gol attığım için mahallenin çocukları beni aralarına almazlardı" diye.
“Boş ver!”, demişti önemsemeyerek… Kimseye de söylemedi aramızda sır olarak kalmıştı bu. Sonra lise bitmiş, ben üniversiteye başlamıştım. Mimarlık okuyordum. O anı hiç unutmam anneannem üniversite sınavını kazandığımı öğrendiğin de mutluluktan helva yapıp kapı kapı dağıtmıştı. Ahmet’te babası rahmetli olunca liseyi bitirdikten sonra daha okumadı, ailesinin tüm sorumluluğunu üstlenmişti. Bir ara bir fırsatını bulup futbola devam etmişti. Ama annesi baba mesleğini devam ettirmesini isteyince terzi olmuştu o da.
Çocuklarla birlikte olmak hep iyi gelmiştir. Ama artık yorulmuşum hissediyorum. Dile kolay otuz yıldır üniversite camiasındayım. Kaç insan tanımış nelerle karşılaşmıştım. Şeytan diyor , “şuracıkta bırak her şeyi çek git.” Beni tutan ne var ki? Çocuklara anlattıklarım mı yarım kalacak ? Hı! Onların da çok umurundaydı. Zaten bu zamanın gençlerinden de bir şey anlamıyorum. Geceleri bile hayatları devam ediyor, bende geç yatardım ama anneannem gelip bakardı kitap okuduğumu görünce çık bile çıkarmadan çıkardı odadan. Şimdilerde gençler sanal aleme öyle bir girmişler ki hissetmeyi hayatlarından çıkarmışlar. İki kardeş aynı evde birbirlerini çağırmak için telefonla mesaj yazıyorlar. Nasıl hızlı yaşayıp çabuk tüketiyorlar her şeyi.
Bizim bölümün çaycısı Yusuf, aralık kapıdan boynunu uzatmış içeri bakıyordu, benim onu gördüğümü görünce de kafasını hemen geri çekti.
Çekine çekine “kahvenizi getirmiştim”, dedi.
“Ama niye odama götürmedin buraya getirdin ?” dedim.
“Siz, yukarı sınıfa çıkar demiştiniz”,dedi boynunu bükerek
“öyle mi demiştim”, diye üsteledim sonra utandım hatamı telafi edercesine ”Neyse sağ ol koy masaya “, dedim.
”bir şey değil afiyet olsun Necmi hocam”, sanki bir şey daha demek ister gibiydi.
Çekingen de bir çocuktu Yusuf, konuştuğu zaman bile mahcup bir tavır takınırdı. Hemen hemen otuz yaşında filandı. Babasına, ev geçindirirken destek olmak için okumamış. "Aman hocam zaten çok tembeldim okumakta hiç gözüm yoktu. Ben okuldan kaçıp eve gelirdim yada kahveye giderdim. Annem görür süpürgeyle kıçıma morarana kadar vururdu. Şimdi imreniyorum bu çocuklara ,belki sahip olamadıklarımı görüyorumdur kim bilir " ,demişti bayaa şaşırmıştım o zaman "vay ! ne cümle kurdu pezevenk." diye söylenmiştim. Altı kardeşi vardı.Sadece dört ve beş numarayı okutuyorlardı. Baktım Yusuf bir şey söyleyecek fakat çekiniyor yardımcı olmak niyetiyle, ben sordum.
“Söylemek istediğin bir şey mi var Yusuf.”
“Şey, hocam kardeşim üniversiteye hazırlanıyor da arada bir gelip derslerinizi izleyebilir mi? Özel bir üniversiteye gidemez zaten o kadar paramız yok, sadece merak ettiğini söylüyor bu ortamı, bende sizin dersinize getirmeyi düşündüm, olur mu?”, dedi.
“tabii olur.” , dedim.
Çok sevindi ”bakın Türk kahvesi demedim.” ,dedi gülümsedi. Bende gülümsedim, ”iyi “, dedim umursamaz bir tavırla.
“Ne oldu hocam moraliniz mi bozuk”, diye sordu.
“Canım sıkılıyor, alıp başı mı gitsem diyorum”
“Nereye? Niye?”, diye soruları peş peşe sıralayınca, sustum.
Bekledi, susmaya da devam edince çekip gitmişti. “Fincanı ben getiririm “, diye bağırdım ardından.
Fincana eğildim kahvemden bir yudum almak için dumanı yüzüme yüzüme vuruyordu. Yumdum gözlerimi geveleyip durdu zaman.Küçükken kahve içmeme izin vermezdi annem, “çocuklar kahve içmez”, diyordu. Ama görürdüm Soner’in annesi veriyordu. Kadınlar altın günü için biz de toplanırlardı. Annem kahve yapardı herkese fallarına bakardı. Soner’le bana dışarı çıkmamız için ısrar ederdi. Kızlara sokulurduk biz de ,onlarda severlerdi… annem fal vaktinde bizi dışarı göndermeye kalkınca onlar bırakmıyorlardı “Necla teyze bir şey olmaz onlar uslu çocuklar”, derlerdi. Annem onları dinler , “çıkın çıkın!”, diye ısrar etmekten vazgeçerdi. Sonra başlardı fal bakmaya ama sanki masal anlatırdı. Onu dinlemeye bayılırdım, bence dünyanın en tatlı dilli masalcısı benim annemdi. Bir de sihirbazdı, şapkadan tavşan çıkarmak ne kelime annem fincandan deve kuşu çıkarmıştı, at, zürafa … uzun yollar, adalet kapıları … anlatırdı da anlatırdı. Anlatırken kocaman gözlerimi annemin yüzüne dikmiş bakıyor ve can kulağıyla dinliyordum. Bu kadar çok şeyi gerçekten görüyor muydu? Yoksa benim annem hayalet miydi? Olsa olsa “sevimli hayalet casper” olurdu ama babama sorsan “tatlı cadı Sementa” olabilirdi. Babam iyi adamdı,yumuşacık bir kalbi vardı ama sert görünürdü. Onun o yumuşak kalbini görebilmek için onunla biraz konuşsan yeterdi. İkisiyle de iyi arkadaştık çok özledim annemle babamı…
Kulağım çınladı. ”Gel!“ , dedi birileri "gel" çağırdılar duydum yoksa gaipten sesler mi duyuyorum artık. Kahve kokusu beni içine almış, sınıftan benimle birlikte dışarı taşmıştı. Telvesinde zaman hesabı şaşırmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.