- 671 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇEVİRİ YOLUYLA ESERLERİN BOZULMASI
ÇEVİRİ YOLUYLA ESERLERİN BOZULMASI
SELDA CEYLAN
CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2. SINIF LİSANS ÖĞRENCİSİ
1.Genel Anlamda Çeviri
Çeviri belirli bir dil ortamında üretilmiş bir metnin ya aynı dil ortamında yeniden yorumlanıp üretilmesi ya da kaynak dilden başka bir dil ortamına aktarılıp erek dil ortamında yeniden üretilmesi, yapılandırılması ve anlamlandırılması sürecidir. Ancak yıllarca bu çok boyutlu dilsel etkinlik hep ikinci planda tutulmuş, önemsiz görülmüş ve bunun doğal sonucu olarak da herkesin hakkında çok şey söylediği, ama çok az şey bildiği bir çalışma alanına dönüşmüştür. Bunda gerek dil bilimin gerekse filolojinin bu çalışma alanına kendi bünyesinde çok fazla yer vermemesinin etkisi vardır. İnsanlık ise bir yandan teke indirgeyerek, sonsuza çıkararak ilerlerken; bir yandan da bu ilerlemenin bir felaketle sonuçlanmaması için, bir özdeşlik aracına gereksinim duymuştur. Bu bağlamda insan dilinin temel işlevi olan iletişim gereksinimi çeviri etkinliğinin ortaya çıkmasına neden olmuş, diller çeşitlendikçe çeviri de bir zorunluluk haline gelmiştir. (1)
1940’lı yıllardan itibaren özellikle dil bilimcilerin çeviride kuramsal çalışmalar gerçekleştirmesi, çeviri etkinliğinin belirli bir bilimsel temele oturtulmasını sağlamıştır. Bu noktada ismi anılması gereken ilk kişi genel, tümü kapsayıcı, evrensel yaklaşımlara son derece bağlı olana Roman Jakobson’dur J. İşlevsel dil bilimin önde gelen kuramcılarından olan Rus bilgin 1959 yılında yayımladığı “On linguistic aspect of translation” adlı yazısında her türlü dilsel etkinliği bir tür ‘çeviri’ olarak değerlendirmiş ve üç tür çeviri işlemi belirlemiştir. Bunlar dilsel göstergelerin aynı dil içerisinde tekrar yorumlandığı dil içi çeviri; dilsel göstergelerin başka bir dil içerisinde yorumlandığı, bir anlamda yeniden üretildiği diller arası çeviri ve dilsel göstergelerin dil dışı gösterge dizgeleri içerisinde yeniden yorumlandığı göstergeler arası çeviri olarak sıralanabilir. (2)
2. Çeviri Etkinliğinde Karşılaşılan Sorunlar
Çeviri çok boyutlu, birçok disiplinle ilişkili, hem bilimsel hem sanatsal temelleri olan bir süreçtir. Çevirmen böyle bir süreç içinde bu zorlu etkinliği gerçekleştirirken birtakım sorunlarla, uygulama zorlukları ile karşılaşmaktadır. Dil dışı gerçeklik hep aynı kalırken, her dilin dış dünya gerçekliğini farklı şekilde algılaması çeviride temel sorunlardan biri olarak tanımlanabilir. Her dil nesnel dünya ile uygunluk gösterir; ancak her dilin bu nesnelliği yorumlayışı, anlamlandırması farklılıklar gösterir. Bu durum ise kaynak dil ile erek dil arasında nesnel dünyanın anlamlandırılması bakımından çevirmenin sorun yaşamasına neden olur. Bir diğer sorun ise her metin erek dilde yeniden üretilir ya da üretilmez savları üzerinde gelişen çevrilebilirlik tartışmasıdır. Ancak toplumsal uygulamalar doğrulamıştır ki çevrilemez diye nitelenen birçok yazınsal metin çevrilmiştir. (3)
Yazınsal türdeki metinlerin çevirisinde ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri de yan anlamları erek dile aktarırken anlam bilim açısından bir eşdeğerlilik sağlanıp sağlanamayacağıdır. “Böyle bir durumda, en iyi çevirmen bile bir yandan kaynak metin yüzeysel yapısına bağlı kalarak ‘sadık’, aynı zamanda ‘işlevsel’ bir çeviri üretemeyebilir. Bir uç durumda ise, kaynak-metni çevirmek yerine erek-kültür uzlaşımları altında kısmen ya da tamamen yeni bir metin ‘tasarımlamak’ yeğlenebilir”. Bu tasarım kaynak dile bağlı, sanatsal değeri olan bir yeniden üretimdir. “Bir edebiyat eseri asıl değerini üslubundan aldığına göre, her şeyden önce çevirmenin bir sanatçı titizliği ile yazarın üslubuna yaklaşması gerekir”. Aksi halde, çeviri kaynak metnin ortaya koyduğu sanatsal etkiyi erek kültürde gerçekleştiremeyecektir. (4)
Alımlama gösterge bilimi ortaya koymuştur ki hiçbir metnin tek bir anlamı yoktur. Metne yönelik her yaklaşım, her üretim çeviri de dâhil bireyseldir. Bu durum kimi zaman metnin özgün dildeki anlam dünyasında çok fazla uzaklaşmasına, erek dilde ise çok farklı anlamlarda metinler üretilmesine neden olabilmektedir. Unutulmaması gereken çevirinin kısmen öznel olması gerektiği, kaynak metnin sürekli dikkate alınması gerekliliğidir. Bir yazınsal ürünün anlamı gösterge bilimsel olarak yazar, metin ve okur etkileşiminden ortaya çıkar. Buna ek olarak bu etkileşimin gerçekleştiği erek kültür de metnin anlamının oluşmasında etkili olacaktır. “Çevirmene düşen görev ise çeviri ürününün işlemesini istediği toplumun çeviri ile ilgili beklentilerini sezmek, tahmin etmek, hesaplamak ve bu doğrultuda o toplumun çeviri anlayışına ‘uygun’ veya ‘kabul edilebilen’ çeviriler üretmeye yardımcı olacak normları seçerek çeviriyi gerçekleştirmektir. Çevirmenin erek kültürü yakından tanıması, kaynak metne yapacağı müdahalelerin sınırlarını belirler ve ona yol gösterir. Çevirmen öncelikle metnin belirli ölçülerde uyarlanacağına mı, yoksa erek kültür kapsamında benzeştirileceğine mi ya da yabancı yönünün gösterilip vurgulanacağına mı karar vermek zorundadır. Burada önemli olan çevirmeninin bu kararı verirken asla tam anlamıyla özgür olamayacağı gerçeğidir. (5)
Çeviri etkinliğinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri de kaynak dildeki birtakım dil bilgisel yapıların erek dilde bulunmamasıdır. “Çeviri yapılan dilde bazı dil bilgisel süreçler olmasa da, bu durum, çevrilen dilde var olan kavramsal bildirimin aktarımını hiçbir zaman engellemez. Belirli bir dil bilgisel kategori bir dilde yoksa bunun anlamı, sözlüksel araçların yardımıyla dile getirilebilir. Zaten diller birbirinden, anlatmak zorunda oldukları şey nedeniyle değil, ifade edebilecekleri şey nedeniyle ayrılır”. Yukarıda dile getirilen çeviri etkinliğinde karşılaşılan sorunları maddeler halinde şu şekilde özetlemek mümkündür: (6)
1. Nesnellik ya da objektiflik sorunu.
2. Telif ücreti ödememek için yasadışı yollardan yapılan çeviri sorunu. Çeviri konusunda bir denetim olmadığı için, bazı yayınevleri çevirmene para vermemek için var olmayan çevirmen adlarıyla bile çeviri kitap basıyorlar.
3. Çeviri farklılıklarının çoğu, metni aynı şekilde çevirmiş olmamak için yapılan değişik yorumlardan kaynaklanmaktadır. Bunda yayınevinin çevirmene verdiği görev (commission) da önemli. Yani çevirmen, yayınevinin istekleri çerçevesinde metin üzerinde oynamalar yapabilmektedir.
4. Özellikle çocuk edebiyatında, metnin dilinin hangi yaş grubuna hitap edeceği, resimli olup olmayacağı, ne kadar resimli olacağı gibi unsurlar giriyor işin içine. Örneğin bir yayınevi, başka bir yayınevinin 50 sayfalık baskısına karşılık, kendi baskısını kaynak metinde kesinti yaparak 16 sayfaya indiriyor. Burada baskı işindeki forma hesabı devreye giriyor.
5. Çeviri sürecinde yayınevinin ideolojisi de önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle seçilen konu, kullanılan dilsel öğeler, söz konusu ideoloji çerçevesinde şekillenebilmektedir.
6. Dilsel öğelerin tercihinden kaynaklanan sorunlar. Kaynak dil ile erek dil arasında kullanılan kelimeler hedef kitleye göre değişebilir. Cümlelerin uzunluğu uygun hale getirmek için uzatılır veya kısaltılır.
7. Türkiye’de çeviri, editörlük kurumu açısından, profesyonel değil. Çevirmen ile editör, çeviri sürecinde birlikte çalışmıyorlar. Çeviri başlamadan önce de oturulup ayrıntılı konuşulmuyor. Çevirmen yapsın, sonra üstünde geçeriz, diye düşünülüyor. Çevirinin doğruluğu veya yanlışlığı sadece “yanlış anlama” açısından değerlendiriliyor.
8. Onun haricinde hedef dilin güzelliği tamamen yayınevinin ne istediğine, hedef kitleye, çevirmenin ve editörün seçimine kalmıştır. Özellikle Amerika ve İngiltere’de, aynı metnin farklı çevirileri konusunda şöyle bir uygulama var: Metin bire bir uzunlukta çevrilmişse “unabridged”, kısaltılmışsa “abridged”, üzerinde oynanmışsa “edited” ibareleri konuluyor. Okur da, bunu bilerek okuyor.
9. Gerçekliğin yorumlanmasında kaynaklanan sorunlar.
10. Kaynak dildeki metnin erek dilde yeniden üretilip üretilemeyeceği sorunu.
11. Metnin yansıttığı yan anlamsal özelliklerin, erek dilde karşılığının olup olmadığı sorunu.
12. Kaynak dil ile erek dil arasında söz varlığı açısından tam anlamı ile denklik bulunmaması bu etkinliği gerçekleştiren çevirmenin metni erek dilde yeniden üretmesinde etkili olmaktadır. Ortaya konulan bu sorunların aşılması çevirmenin kaynak ve erek dilleri yakından tanımasının yanı sıra, disiplinler arası bir yaklaşım izlemesi, kaynak kültür ve erek kültür hakkında bilgi sahibi olması yeterliliklerini gerektirmektedir.
3.İyi Bir Çevirinin Koşulları
Çeviriyi toplumsal-tarihsel bir bakış açısıyla incelemenin çeviribilim alanındaki etkilerinden biri de “iyi çeviri” kavramının kültürlere ve dönemlere göre değişebilir olduğunun kabul edilmesi olmuştur.Çeviriye ilişkin çeşitli kavramların yanı sıra “terceme” ile “çeviri”nin “kültüre ve zamana özgü” oluşları çerçevesinde değerlendirilme gerekliliği ortaya konulmuştur. Belirtilmesi gerekli bir nokta, çeviri kavramına ilişkin tartışmaların, örneğin “iyi” bir çevirinin nasıl olması gerektiğine ve çeviride “yanlış-doğru” tartışmalarına ilişkin sorunların tartışılmasının Tanzimat döneminde olduğu gibi günümüzde de devam ettiğidir. Akşit Göktürk, “çeviri kavramının sınırları” sorununa değinerek edebiyat yapıtlarının çeviri eleştirisine ilişkin olarak “çevirmen kişiliği, alımlama koşulları, dilbilimsel etkenler”in dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir: yapıtın iki dildeki alımlanma koşulları, çeviri koşulları, çeviri okurunun beklentileri, en az kaynak dil ile çeviri dil arasındaki eşdeğerlilik ilişkileri ölçüsünde önem taşır. Özgün metin ile çeviri metnin alımlama açısından yapılacak çözümlemesinde, kaynak dilin yazın tarihine, geleneklerine, yapıtın ilk yayımlanışında tanıtma yazılarında dile gelen okur tepkisine, çevirmenin, içinde bulunduğu koşulları kavrayış çevrenine göz atmak gerekir. (7)
“Çeviride ‘Yanlış/Doğru’ Sorunu ve Şiir Çevirisinin Değerlendirilmesi” adlı makalesinde Saliha Paker, çevirideki “yanlış”ı şöyle tanımlar: “Bir çeviride “yanlış” varsa bu, sözcüklerin anlamını doğru anlayamamak ve aktaramamaktan ve/ya da bunları doğru olarak birbirine bağlayamamaktan, başka deyişle sözdizimsel bağlamı doğru kuramamaktan ileri gelir.’’ Bu tanımın dışındaki çeviri “yanlış”larına ilişkin olarak Paker, çeviri etkinliğinin bir süreç olarak ele alınması gerekliliğini vurgulayarak çeviride kaynak metinden ayrılıkların çeviri etkinliğinin kendi yapısına göre değerlendirmesi önerisinde bulunur. (8)
SONUÇ
Bu makaleyi şimdiye kadar okuduğum çeviri kitapların dilindeki pürüzlerden rahatsız olmamdan dolayı yazma gereği duydum . Çünkü bilindiği üzere çeviri yapılırken bozulmalar olabilir. Mühim olan çeviri yapılırken eserin ve yazarının özüne sadık kalınarak eseri çevirmektir. Okuyucu çeviri eseri ilk kaleminden çıkmış gibi hissederek okuyabilmelidir. Yani yazarın dil ve üslubu olabildiğince değiştirilmemelidir.
Burada çevirmene düşen görev metinde bilginin mi anlatıcının mı ön planda olması gerektiğini belirlemesidir. Daha sonra bu mantık, estetik, etkileşimsel yapı kaynak metinin çözümlenmesinde ortaya çıkmaktadır.
DİPNOT
(1)Sezgin Demir-Şener Demirel, Richard Bach’ın “Martı Jonathan Livingston” Adlı Anlatısının Türkçe Çevirilerinin Eşdeğerlik Bağlamında Değerlendirilmesi Üzerine Bir Deneme”, Dil Dergisi, Sayı: 144, Nisan-Mayıs-Haziran 2009, s.37
(2)Sezgin Demir-Şener Demirel, agm, s.37
(3)Sezgin Demir-Şener Demirel, agm, s.43
(4)Sezgin Demir-Şener Demirel, agm, s.43
(5)Sezgin Demir-Şener Demirel, agm, s.43-44
(6)Sezgin Demir-Şener Demirel, agm, s.45
(7)Melahat Gül Uluğtekin ,Ahmet Vefik Paşa’nın Çevirilerinde Osmanlılaşan Molière ,s.31
(8)Melahat Gül Uuğtekin ,Ahmet Vefik Paşa’nın Çevirilerinde Osmanlılaşan Molière,s.32
KAYNAKÇA
DEMİR ,Sezgin- DEMİREL Şener, Rıchard Bach’ın “Martı Jonathan Llıvıngston” Adlı Anlatısının Türkçe Çevirilerinin Eşdeğerlik Bağlamında Değerlendirilmesi Üzerine Bir Deneme ,Dil Dergisi , Sayı: 144 , Nisan-Mayıs-Haziran 2009
ULUĞTEKİN, Melahat Gül,Ahmet Vefik Paşa’nın Çevirilerinde Osmanlılaşan Molière
YORUMLAR
Yazınızı okurken bu şiir geldi hatırıma. İnternetteki farklı çevirilerinden haberim vardı. Şahsen sevdiğim ve önemsediğim bu şiiri, çeviri konusunda bildiklerine bir katkı olsun diye site üyelerine sunuyorum...
Size çok teşekkür ediyor, başarınızın devamını diliyorum...
(Çevirmeni olmayan şiirlerin, yer aldıkları sitede de durumları aynı...)
ALBATROS
Açık denizde, tayfalar sık sık eğlenmek için
Albatrosları avlarlar o iri okyanus kuşlarını,
Sürüklenir giderler bu miskin yoldaşları
Başucunda dalgalarla boğuşan gemicilerin.
Geminin güvertesine serilirler sessizce,
Kralları gökyüzünün utangaç ve sakar,
O geniş ve beyaz kanatlarını açarlar
Yorgun birer kürek gibi, kalırlar çaresiz.
Ne güzeldiler önce, şimdi gülünç ve çirkin,
Topal ve yılgındır artık bu kanatlı yolcular,
Gagasını dürter durur duyarsız tayfalar,
Tanımazlar, bilmezler, bu hale nasıl düştün.
Ey şair, yeryüzüne sürüldün sen bulutlardan
Nerde oklara göğüs geren dev kanatların,
Öldükçe ölüyorsun, yuhalandıkça gururun,
Uçamazsın şimdi, artık nasibin yok rüzgârdan.
Charles BAUDELAİRE (Türkçesi: Gönül Gönensin)
ALBATROS
Sık sık, eğlenmek için, acımasız tayfalar
Yakalar kanadından bu deniz kuşlarını,
Ürkütücü sularda gemileri izleyen
Yolcuların yıllardır dost arkadaşlarını.
Gökten inen tasasız, bu utangaç krallar
Güvertelerin üstüne kondukları zaman
Geniş kanatlarını sofuca bırakırlar,
Yorgun kürekler gibi, sular üstünde kayan.
Sen ey kanatlı yolcu, bir zaman ne güzeldin !
Bak gaganı dürtüyor hoyrat tayfanın biri,
Ya öteki, bilir mi bu hale nasıl geldin,
Topallayıp öykünüyor uçtuğun günleri.
Ozan, ey bulutlardan toprağa sürgün ece,
Oklara göğüs geren, dostu fırtınaların,
Yuhlarlar yeryüzünde, seni de, gündüz gece
Uçmana engel olur, ağır dev kanatların.
Charles Baudelaire
ALBATROS
Kendilerini eğlendirmek için, sık sık, canları sıkılan gemiciler
albatrosları yakalarlar, kocaman deniz kuşlarını, uyuyan
içinde havanın, üşengeç yolcu ahbaplar,
denizin yüzünü yaran gemiyi izleyen.
Tahtaların üstüne koyulduktan sonra geçmeden uzun bir süre
aradan o gök mavisinin kralları, sakar, çirkince
bir şekilde bırakırlar kanatlarını, sanki peşte
sürüklenen kürekler gibi, yanlarında, acınacak halde.
Kanatlı yolcu, patavatsız, hantal, işe yaramaz, gülünecek kadar,
şimdi, onlardan birisi, bir pipo sapıyla, seni dürtükler,
seni, bir lahza önce, güzel olmuş olan:
Başka birisi, topallayarak, kötürümü taklit eder uçmuş olan.
Bir benzerlik taşır şair o prensine havanın,
sapanlarla alay eden, ve rüzgârları sık sık taciz eden:
Yeryüzünün üzerinde, hor görenler arasında bir sürgün,
engellenmiştir orada, yürürken, dev gibi kanatları tarafından.
Çeviren: Vehbi Taşar
ALBATROS
Çok zaman gemiciler durup eğlenmek
için tutar albatrosları, deniz kuşlarını,
tuzlu uçurumlardan kayan gemilerin
ardındaki yol arkadaslarını.
Bir dösemelere bırakılmaya görsün,
mavilikler kralı utangaç, acemi,
açarlar bembeyaz kanatlarını üzgün
yanlarında sürüklenen kürekler gibi.
Öyle utangaç, üsengeç bu kanatlı yolcu!
O alımlı güzel, simdi ne denli çirkin.
Erinç vermez durmadan birinin piposu,
biri öykünür , kanına girer kimsesizin.
Ozan da benzer o bulutlar kralına
oklar, fırtınalarla sarmas dolas olan.
Düsmüs yeryüzüne yuhalar ortasında,
çekecegi var onun dev kanatlarından.
Charles Baudelaire (Çeviri: A. Rıza Ergüven )
ALBATROS
sık sık eğlenmek için gemi adamları,
yakalarlar albatrosları, koca kuşları denizlerin,
geminin izindeki, miskin yoldaşları,
uçurumlarında kayan iç yakan genizlerin
bırakıldıklarında döşemelerin üstüne,
maviliklerin bu yeteneksiz ve çekingen kralları,
unuturlar iki yanda, gariban bir halde
bir çift kürek gibi, o büyük beyaz kanatları
bu kanatlı seyyah, böylesine acemi ve bitkin!
biraz evvel ne kadar güzel idi, şimdiyse komik ve çirkin!
biri, suretyakanıyla (*) gagasını sinir eder!
uçuyordu ya demin bu âciz, öteki aksayarak yapar taklidini!
şairdir, bulutların prensine benzeyen
fırtınalarla görünüp, okçularla (**) alay eden;
yuhalamalar arasında dünyaya sürülen,
devasa kanatlarıdır, rahatça yürümesini engelleyen.
Charles BAUDELAIRE Çeviren : Reha YÜNLÜEL
ALBATROS
Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları.
Ama bırakıldılar mı güvertelere,
O gök kralları ne sünepe, ne sarsak
Seriverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen kürekler gibi, ak.
O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!
O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.