4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
919
Okunma

Farklı bir iklim
Ne beşinci mevsim
Ne de ikinci bahar.
Rota çoktan çıktı seyrinden mevzilin
Her zamanki ben
Alabildiğine kalender…
Albert Camus’un zikrettiği düştü kaç gündür aklıma:’’Bir yazar çokluk okunmak için yazar. Bunun tersini söyleyenleri alkışlayalım ama inanmayalım onlara.’’
‘’Kaç zamandır iç sesime pelesenk olmadı.’’ desem yalan olur. Ama yine de bir fikir çatışması gütmüyorum değil hani. Öncelikle kimim ben? Peki, madem var ismim, cismim yazar sıfatını hak ediyor muyum? Ya da hala yaşadığım şu kimlik karmaşası ne zaman erecek bir nihayete?
Sıfatlardan oldum olası nefret etmişimdir ve takılan lakaplara. Bu konuda fazlasıyla yaralıyım hem de kendimi bildim bileli. Her nasılsa pek meraklıdır insanlar kimlikleri çorba misali kaşıklamayı. Mayayı yoğururlar da yoğururlar. Sonra da koyarlar bir kek kalıbına ve iyice pişene kadar saatlerce bekletilir fırında. Servis edilirken herkes nasıl da iştahlıdır. Saniyeler içerisinde tükenir farkında bile olmadan tükettiklerini egoları afiyetle mutluluk rüzgârıyla dalgalanırken.
Varsa yoksa salık veren her kimse biteviye ahkâm kesen. Velev ki her şey yolunda dış görünüşte illa ki irdelemek zorunda oldukları gerçeği ile ararlar da ararlar bir açık. Bu da yetmez gözlem altındaki varlığınız yine hibe edilir defalarca üstelik. İç dünyanız sorgulanır akabinde. Ya da alışkanlıklarınız. Mesleğiniz, işiniz var mı yok mu… Yetmedi mi yaşınız ve farklı kategorilerde bulursunuz kendinizi. Eğer ki evliyseniz bu sefer çocuk sahibi olup olmadığınız mercek altına yatırılır. Bekârsanız yaşla ters orantılı sebepleri araştırılır. Nedenler, niçinler ile didikler de didiklerler bir hallacın pamuğu didiklemesinden bin beter. Şekillendirmek istedikleri ruhunuzdur ya da ters gelen her ne ise illa ki uymak zorunda kaldığınız kurallardır.
Alt üst olmuştur mahremiyet, sorgulanırsanız ve beklersiniz size kesecekleri cezayı.
En iyi ihtimalle kuru bir aferin alırsınız. En kötü ihtimali söylersem uykularınız kaçacağı için hafif yollu zikretsem… İthamlar musluktan akar da akar. Dolar da dolarsınız. Dolarlar parmaklarına hem de büyük bir keyifle.
Ne de olsa sosyal bilinç değil mi…
Yoksa sosyal birliktelik mi demeli…
Sonuç… Asosyal iseniz iyice düşersiniz gözden. Sosyal bir yaşantınız varsa bu sefer de kimlerle hangi sıklıkla görüştüğünüze kadar sokulursunuz o labirente. Ne de olsa ‘’gönüllü bir kobaysınızdır.’’ Gönülsüz olsanız da ne değişir ki.
Takdir edilmek her birimizin fıtratında mevcut ne de olsa. Bir yandan şişkinleşen BEN her ne kadar mustarip olunsa da zaman zaman.
Düşünce farklılığını bırakınız şekle şemale takık nice insan. Stil danışmanı kesilmiş iken toplumun büyük kısmı yeri geldi mi renk uyumu ya da tarzınız dahi sorun teşkil eder.
Ne de olsa herkes doğuştan sorgu hâkimi.
Geliriniz sorgulanır yeri geldi mi ya da nasıl idame ettirebildiğiniz.
Tek kişilik ordu olsanız neye yarar yekvücutta bunca mücadeleyi ve stratejiyi bilfiil üstlenmişken…
Birey olmak ne zordur hele ki kılı kırk yaran o gruplaşmalar sizi sürekli tahakküm altında bırakırken.
Bir ağaç gölgesi aramak düşer payınıza ya da başınızı koyacak bir omuz. Bir dost, bir arkadaş hatta bir yastık. Sadece kaçıp uzaklaşmak olsa da niyetiniz bu dahi suç teşkil eder. Yalnızlığınıza gelmiştir sıra tüm o tahakkümler yetmezmişçesine.
Oysa o kuru kalabalıktaki yalnızlıklarının farkında dahi olmayan nicesi nasıl da mutlu mesut bir tablo sergiler nazire edercesine.
Yaşlar bile hoş karşılanmaz çoğu zaman ve her nasılsa dökülen yaşlar aç egolara peşkeş çekilir mutluluklarına mutluluk katan.
Gülmeniz ve kahkahalarınız dahi zoruna gidebilir asık suratların ve neşeniz ne zaman nüksetse.
Suçtur yaşamak kısaca cinsiyetiniz ya da iştigal ettiğiniz ne olursa olsun.
Oysa nasıl da masum gözükürler uzaktan ve tekilden çoğula uzanır o garip ve sancılı kalabalık. Zira kaliteli yalnızlığı kalitesiz birlikteliklere yeğ tutarlar.
Israr kıyamet. Teşekkül eden hazin bir tablo. Bilemezler iç dünyanızın zenginliğini ve göstermediğiniz o gizil vasıfları Yaratan’ın nezdinde ne kadar makbul olursa olsun.
Mubah olan nedir ya da ne değildir. Tek bir doğru yok ki şu sancılı boyutlar arası yolculuğumuzda. Ya da kimin doğrusudur birincil sırada yer bulan ve farkında olmaksızın yanlışlar doğruları götürürken…