- 1744 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZ AĞAÇ
YALNIZ AĞAÇ
Seyyahım,
Seyyal dünya,
Faniyim,
Baki kalan dünya.
Gök kubbenin altında, ıssız bir ovanın ortasında yalnız bir ağacım. Kim olduğum, nerede yaşadığım, hangi zaman diliminde, nerede yaşadığım çok önemli olmasa gerek… Önemli olan nasıl yaşadığımdır. Nasıl yaşarsam öyle ölürüm çünkü…
Kaç yaşında, kaç yılında, kaç dağ başında yaşadığım da önem taşımamalı… Çünkü bütün mezarlıklar bu yaşam öyküleriyle doludur… Köyleri, şehirleri her gün boşaltır ölüm…
Yer ve gök arasında iki değirmen taşı arasındayım her an. Arz ve arş arasında her gün buğday tanesi gibi ezilirim. Ezilirim, una döner suyla süzülürüm. Her gece yıldızlarla sır olur tespih olur dizilirim. Ne ağacı olduğum, hangi meyveyi yüklendiğim de sorulmamalı bana… Tüm özelliklerimi küçücük çekirdeğimde gizlemiş yaradan.
Yalnızlık Allah’a mahsustur. Yalnız kalmam gün boyunca… Ya bir bülbül, ya bir kanarya, ya da bir karga konar dallarıma… Geceler ıssız, sessiz, kimsesiz ve garibindir. Geceleri sefil baykuş da kimsesizdir… Kimsesizlerin kimsesini arar da; garip garip öter durur, gecenin teheccüt uykusunu bölen sesiyle…
Korkarım ıssız ovanın ortasında yalnız kalırım da… Kendimi Âdem’den kul sanırım da... Sabaha ulaşmadan gün, tek tek ışıklar yanarken evlerde, bazı evler ölü toprağı serpilmiş gibi yalnızdır. Yalnızdır ve tüm pencereler gecenin en karanlık anıdır. Sabah ezanları okunur arz da… Gökte yıldızlar bu hazda, ormanda ağaçlar bu niyazda… Gaflet ve karanlıkta evler, ağustos böceği hikâyesindeki gibi hala yazda…
Uyandırmaya yetmez sesim, her gün ölümü haykırır nefesim. Güneşten öncedir bütün nebatatın dansı, secdesinde eder her gün beş kere bu valsı. İç dışa aksetmiştir, dış içe aks etmiştir. Ruh kanatlanıp arşa raks etmiştir.
Olursa secdesi bitkinin raksla… Topraktan Âdem’in secdesi, dolmalı meleklerin kanatları arasında ruhun çırpındığı frekansla… Şeytanın asiliğinde kalmamalı beşer, abdestle günahlarından arınmalı, Allah’ın rahmetinden nasibini almalı her el…
Ormanda kubbe yeşil, yerde seccade yeşildir. Mescidi Nebevi’de peygamberi konuk eden kubbe yeşildir. Rengi lal lalelerden derme artık lalezar, Medine’nin toprağına renk vermiş gül yüzlü cemal. O peygamber ki hasırlar iz bırakmış teninde… Sen ki hala altın tastan su içersin elinde. Senin adını anmadan her gün çöldeyim, kanadım tekliyor. Muhammed’im selam gönder bu değirmen rüzgâr bekliyor.
Yalnız ağacım, bahar aylarında yeşillenirim. Meyveye dururum her yazda, aç kalmaz yetmiş bin âleme imrenirim. Sonbaharda günahlarım yaprak olup dökülür, her gün rüzgârlarda sallanır da sevap olur istiflenirim. Kış ölümümdür, kar beyaz kefenimdir, toprak altında haşir olurum. Her gün sırattan geçer de bir hoş olurum.
Yaz aylarında altıma gelinir, her beş vakitte otlardan seccadeler serilir. Benim varlığım herkeslerce bilinir. Bu arzın köşelerinde nasipsiz unutulurum sanma, sayılıdır günlerimiz kendi nefsine aldanma… Köleliğin en kötüsü kendi nefsine köle olmaktır. Varlığını bu çarkıfelek âlemde saltanat sanma. Sen bir seyyahsın, seyyal dünyada, Sultan Süleyman’a kalmaz, dünya malına aldanma. Faniyiz, iki mezar taşı arasında baki kalırım sanma.
Nedir her gün etten küften sebep, nedir bitmez şikâyet? Bizim varlığımız yokluğumuzdan ibaret. Var olma şansına erişmişiz her gün Rabbime dua et.
Her geceyi kadir bilirim, her gördüğümü Hızır bilirim. Vardır Anadolu’mda hep boş bir mezar. Boş bir mezarda hep bir gariplik, hep bir değişik hal…
Sen iyisi mi Anadolu’mda serin bir çınar ağacının altında uykuya dal. Sana kışın kuytu, yazın gölge yapmaya hazırdır her dal. Arkadaş bulmuştur kendine ormandan uzak bu yalnız ağaç…
Seyyahım,
Seyyal dünya,
Faniyim,
Baki kalan dünya.
Salim NİZAM
Gönen–2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.