- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CİCİ ANNEM ÖLSÜN - 7
Sonraki hafta okulda, sınıfa gelen ,başka sınıflardan olduğu belli, değişik kişilere, belli etmemeye çalışarak Halil’i göstermeye başlamıştı Serpil. Bunlar, Serpil ve Suna gibi Ülkü Ocakları üyesi gençlerdi. Kötü kötü bakıyorlardı. Bakışlarında tehdit vardı hepsinin.
Bir teneffüste kimseye görünmemeye çalışarak sınıf arkadaşı Can sokuldu yanına.
’ Halil , kardeşim kendine biraz dikkat et. Seni mimlemişler, sürekli takiptesin. Bu adamların sağı solu belli değil. Her kötülük gelir onlardan. Ben de sizdenim ama sakın belli etme. Benimle de fazla yakın olma. Çünkü beni de tanıyorlar, ben de takipteyim. ’ Oldukça kısık sesle bunları söyleyip uzaklaştı Can, Halil’in yanından. Halil’in cevap vermesini bile beklemedi. Zaten şok olmuştu çocuk, cevap vermek aklına bile gelmedi.
Bir gün okul çıkışında yaklaşık on, onbeş Ülkücü birden bire etrafına doluşup yolunu kestiler. İçlerinden biri çantasını alıp kurcalamaya başladı. Daha sonra yere boşaltıp ayağı ile kitapları karıştırmaya başladı.
’ Hayret, temizmiş bu yahu ! Komunist kitabı falan yok çantasında ! ’
’ Akıllanmış demek ! ’
’ Aferin, bak böyle olursan çok yaşarsın, ömrün uzar tamam mı ? ’ Pis pis gülüyor, alaylı bir şekilde bakıyorlardı Halil’e . Halil, hiç konuşmayıp susmayı tercih etti. Öfkesini içine attı. Etrafında daire oluşturup birbirlerine doğru pis pis gülerek, kahkahalar atarak itmeye başladılar. Bir ara yere düştü Halil. Bir kaç da tekme atıp,
’ Bu sana hem ufak bir ders , hem de son ikazımız olsun ! Anlaşıldı mı çocuk ? ’ deyip cevap alamadan uzaklaştılar. Üstü başı tozlanmış, ağzı kanar bir vaziyette toparlanıp minibüse kadar gitti. Ne minibüste, ne de köyüne geldiğinde eve gidene kadar sorulan meraklı sorulara hiç cevap vermeden doğruca evine gitti.
’ Oğlum, yavruuum ! Ne oldu sana ? ’ diye bağırmaya başladı annesi onu gördüğünde.
’ Yok bir şey anne, büyütme ! Önemli bir şey değil ! ’
’ Ne demek önemli değil oğlum ? Kavga etmişsin, dayak yemişsin sen ! ’
’ Yok be anne, dayak falan yemedim ! Ufak bir tartışma sadece. ’ Hemen mutfağa koşup sıcak su getirdi. Ağzındaki, burnundaki kanları silmeye başladı kadın.
’ Elleri kırılsın İnşaallah ! Ah be oğlum , siyasete falan mı bulaştın sen ne yaptın ? ’
’ Yok be anne, ne siyaseti ? ’
’ Bulaşmadın da ne bu böyle ? Ne istediler ki senden ? ’ Daha fazla soruya maruz kalmamak için üstünü değiştirmek bahanesi ile odasına koştu. Soyundu, duş aldı, pijamalarını giyinip yatağına oturduğunda göz pınarları volkan gibi patlamaya başladı. Bütün gün hem dilini, hem göz yaşlarını nasıl da frenlemişti !
’ Kalleşler, kalleşler ! Bu mu ulan Milliyetçilik ? Bu mu sizin Ülkücülüğünüz ? Size inat ve sizin yüzünüzden Komunist olacağım ulan ben, Komunist olacağım, göreceksiniz ! ’
Ertesi sabah okula gitmek için evden çıkarken, annesi yolunu kesti. Amacına ulaşmadıkça yol vermemekte kararlıydı kadın. Kurtuluş savaşımızda büyük emek sahibi olan annelerimizin direncine ve ruhuna sahipti o anda.
’ Bana söz vermeden bu kapıdan çıkamazsın oğlum ! ’ Şaşırır görünse de böyle bir davranışı beklemiyor sayılmazdı çocuk. O kararlı ruha teslim olmaktan başka çaresi de yoktu.
’ Ne sözü istiyorsun anacığım, buyur söyle.. ’
’ Şu siyaset belâsından uzak duracaksın oğlum ! Söz ver bana ; uzak duracaksın ! ’ Hiç düşünmeden teslim belgesini imzalamaya hazırdı çocuk.
’ Tamam anne, sen nasıl istersen öyle olsun. Söz veriyorum sana ; uzak duracağım siyasetten. ’
Yolu açtı kadın. Bir de zafer narası atmak istedi.
’ Benim senden başka kimim var oğlum ? Sana bir şey olursa nasıl yaşarım ben ? Duymuyor musun ; her gün ne evlâtlar yitiriliyor, nice anaların bağrı yanıyor ! Sıra bana gelmesin oğlum, ne olur sıra bana gelmesin ! ’ Kucaklaştılar ana oğul. Bir süre öyle kaldıktan sonra yoluna devam etti çocuk.
Okulda ilk fark eden Serpil oldu çocuğun yüzünü. Zaten haberi vardı, görünce de kıs kıs gülmeye başladı. Yüzünün halini soran herkese kaçamak cevaplar verdi. Çoğu zaman da sustu. Bir ara
kapıda Suna belirdi. O da olayı duymuş, Halil’in durumunu merak etmişti. Fark etti onu ama görmezlikten geldi, ilgilenmedi. Çıkıp gitti .
Hafta sonunda babasına uğradı bu kez. Ayakları onu koşarak götürdü babasının evine. Kapıda verdi karısının ölüm haberini adam. Tarifi imkânsız duygular oluştu içinde. Çok uzaklardan beklediği müjdeyi almış gibiydi sanki. Ölümün müjdesi mi olurdu oysa ? Müebbete mahkûm birinin özgürlüğüne kavuşması böyle bir şey miydi acaba ? O kap kara zindanların da sonuna kadar açılabilen kapıları var mıydı böyle ? Orada böyle umutsuzca yatanların, çoktan unuttukları güneşin pırıl pırıl yüzünü tekrar görmeleri mümkün müydü ? Kanatları çoktan kırılmış garip bir kuşun, ancak Tanrı’dan beklenebilecek büyük bir mücizeyle kanatlarına yeniden kavuşup, gökyüzünün en güzel maviliklerine , sonsuz özgürlüğe kadar tekrar uçmaları böyle bir şeydi işte.
’ O kadar üzülme be oğlum ! Çoktan beri bekliyorduk biz bu ölümü. Çaresizdi hastalığı. Onun da kaderi genç yaşta ölmekmiş işte. ’ diyerek omuzundan da tutup içeriye aldı babası.
’ Ağabeyciğim, ağabeyciğim ! Annem öldü benim, anneciğim öldü ! ’ deyip boynuna sarıldı bu defa küçük Selma. O da sarıldı kardeşine . Acısını paylaşmayı çok istiyordu aslında. Fakat tek söz bile söyleyemedi. Fazla kalamadı orada. Hem içindeki tuhaf duyguların açığa çıkmasından korkuyordu hem de daha uzaklara uçup, müjdeli haberi başkalarına hatta tüm insanlara duyurmak istiyordu.
Ece hanımlara kadar adeta uçarak gitti. Uçarken konuşuyor, belki de şarkılar söylüyordu. Yanlarından geçtiği kuşlar ona tuhaf tuhaf baktılar. Hiç birine aldırmadan çaldı kapıyı. Kapıyı açan Sevim’e sarılmamak için zor tuttu kendini. Şaşırdı kızcağız.
’ Anneee ! Halil geldi. ’
’ Buyur et kızım içeri. ’
’ Bakın bu defa kitabınızı sağ salim getirdim. Ne büyük şairmiş şu Nazım Hikmet ! Ne de büyük bir vatansevermiş. Öyle birinin değeri nasıl bilinmez, nasıl sürgüne gönderilir ? ’
’ Orası doğru da, senin bu neşenin sebebi yine de Nazım değil herhalde ? Otur bakalım şöyle, otur da anlat şu gülen yüzünün sebebini. ’
’ Öğretmenim , hani benim babam annemi bırakıp başka biriyle evlenmişti ya ! ’
’ Evet, anlatmıştın. ’
’ İşte o kadın ölmüş öğretmenim. Anlıyor musunuz, ölmüş o kadın ! ’ Ece hanım, eşi ve kızı birlikte ani bir şaşkınlık yaşadılar. Ece hanım, el ve yüz işaretiyle onların sakin olmalarını istedi. Halil’i tanıyordu o. Çocuğun girdiği şokun farkına varmıştı. Sessizce, hiç bir tepki vermeden, sabırla çocuğun bu konuda anlattıklarını dilediler. Biraz sonra sakinleşmeye başlamıştı Halil.
’ Bak Halil ; kızım Sevim yatılı öğretmen okulunda okuyor. Kemal beyle ben de çalışıyoruz. Bu gün şöyle bir hafta sonu tatili yapmak istiyoruz. ’
’ Anladım öğretmenim. Ben size engel olmak istemem. Hemen gidiyorum. ’
’ Sana git demiyoruz oğlum. Sen Sevim’i gezdirsen, biz de Kemal beyle iki ihtiyar birlikte çıksak olmaz mı ? ’ Yine çok sevindi çocuk. Yeniden canlandı kanatları. ’ Allah’ım bu kanatları almayacaksın galiba artık benden !’ diyordu şimdi içinden.
’ Peki Sevim ister mi benle gezmeyi ; sıkılmaz mı acaba ? Ya Kemal bey ; müsaade eder mi ? ’
’ Ben çok isterim Halil . ’ dedi Sevim gülümseyerek. ’ Babacığım da bizi kırmaz herhalde ! ’
’ Bir şartla izin veririm . ’, deyip bütün bir yüzlük uzattı Kemal bey.’ Masraflar benden olacak. Yoksa izin falan yok, ona göre. ’ Sevinse de utandı Halil. Sevim aldı babasının uzattığı parayı. Daha sonra da yanaklarından öpüp teşekkür etti.
’ Şimdi hazırlanırım, beş dakika lütfen. ’
’ Ben biraz yaşlıyım, hazırlanmam fazla sürer. Özür dilerim Kemal beyciğim. ’
’ Tamam Ece Sultan. Seni yıllarca bile beklerim ben. Rahat ol sen. ’
Sevim’le yan yana yürürken rüyada olmadığına inamak istiyor, içinden dualar mırıldanıp, Allah’ına yalvarıyordu çocuk. Bir ara Sevim’in ellerini elinde hissettiğinde adeta ecel terleri dökmeye başladı. Sonra o da sımsıkı tuttu o elleri. İki genç bu defa birlikte çıktılar bulutların üzerine. İkisinin de kanatları vardı o gün. Sahildeki parklarda uzunca dolaştılar, simit, mısır, kâğıt helva yediler. Bir de aşk filmi seçtiler seyretmek için. Özgürlük, mutluluk böyle bir şeydi işte. Herkesin olduğu kadar onun da hakkı olduğuna, zamanı geldiğinde Allah’ın bunu nasip edeceğine o gün Halil de inanmıştı. Dualar mırıldanarak şükretti ve daha önceki isyanları için özür diledi, tövbeler etti Allah’ına.
Devam edecek
Fikret TEZAL