- 794 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
OSMAN' IN KURDELESİ
Merhaba Osman;
Ben dünyalı mektup arkadaşın, hatırladın mı..
Görüşmeyeli halin nicedir dostum.
Gördüğün gibi sana yazmayı sürdürüyorum.
İçilen bir acı kahvenin. Alınıp verilen bir selamın. Bir gülümsemenin. İki tatlı sözün kırk yıl hatırı vardır benim gönül defterimde çünkü.
Ben bu gün iyi dediğime yarın kötü diyemem. Bu gün değer verdiğime yarın sırtımı dönemem. Bu gün başıma taç ettiğimi yarın başımdan çıkarıp atamam. Bilirim ki, taçtan önce benim başım eğilir yerlere.
İşte bu nedenle, benim gibi vefalı birini kırk yıl arasan bulamazdın.
Bu mektup işinin, bir komplo, bir tuzak olduğunu sakın düşünme.
Senin yaşadığın dönemlerde de vardı. Hatırlarsın.
Öbür aleme göç edenler ,bu alemde olanlardan daha çok itibar görüyorlardı.
Hayali ihracat işinin ilk mucitlerinden olan Yahya DEMİREL, daha bıyığı terlemeden mezar taşlarındaki isimleri kullanarak köşeyi dönmüştü. Yıllarca bu becerisini katlayarak sürdürdü. Alışkanlıkları terk etmek çok zordur. Bilirsin.
Seçimlerde bir kez daha diriltmişlerdi rahmetlileri. Şimdilerde ise oo…Bütün işlemler, öbür aleme göç etmiş olan Allah’ın kullarının mezar taşlarındaki ad ve adreslerine uygun olarak yapılıyor. Osmanlıcaya bunca merak nedendir dersiniz.
Mezar taşlarını okuyup, savunmasız fanilerin üstüne yıkmaktır bu yasa dışı işleri.
Ne şanslısın. Sen garipler mezarlığında yattığın için, adının kirli işlere karışması zor.
Şimdi, “Bakın işte. Lafı döndürüp dolaştırıp siyasete getirdi gene” diyenleri duyar gibiyim.
Sizlere de iki çift lafım olacak izninizle canikolarım.
Bana öyle geliyor ki, benim aksime, bir çoğunuz dünyayı bir uçtan bir uca gezmiş tozmuş. Görmüş geçirmiş, bilgili sezgili insanlarsınız
Dünyanın , iki dünyevi gerçeğin ayakları üstünde durduğunu nasıl bilmezsiniz.
Biri: Siyaset. Diğeri: Ekonomi.
Karnınız tok. Sırtınız pek . Keyfiniz yerinde olabilir. Buna sevinirim elbette.
Lakin, yediğiniz ekmeğin. İçtiğiniz suyun. Sağlık, eğitim, adalet. Ülke huzuru . Yarınlara güvenle bakmanız. Ve İnsanlık onurunuzun siyasetle içli dışlı bir ilişki içinde olduğunu nasıl göz ardı edebilirsiniz.
Bir eyleme, bir söyleme karışmayıp. Elini ciddi biçimde taşın altına koymayan birini, ben de asla insan yerine koymam. Çünkü insan ve yurt sevgisi, bu yüce değerleri ölüm pahasına da olsa, koruyup, uğruna savaşmakla mümkün olabilir ancak.
Bunca can; sizler köşelerinizde oturup, çiçek-böcek muhabbeti yapasınız diye mi gitti.
Bunca kan; sizler ağızlara pelesenk olmuş dua ve olan biten bunca yürek yakan olaylara, toz pembe gözlüklerle bakasınız diye mi aktı ve akmakta.
Size “gelin, aktif olarak siyasete bulaşın” diyen yok.
Dönelim asıl konumuza Osman.
Onca iletişim araçları, onca sanal alemler dururken, ben sana apaçık ve aleni halimle yazıyorum.
Bu dünya alemi iyice çığırından çıktı Osman.
Akıl yitimi, çıkar, inanç ve mezhep savaşları dünyayı kan gölüne çevirdi.
Emperyalizm, ülkelerini bir cehennemin içine attı.
Sosyalizm bu ülkeye girmiş olsaydı eğer, bu felaketlerin hiç biri sırlardan içeri giremezdi.
Aslında kurtla kuzu aynı tastan su içer, aynı gölde çimer, aynı kaval sesinde mest olurlardı, akılları fikirleri iyilikten, güzellikten ve içtenlikten yana olsaydı.
Ben ne diyorum Allah aşkına!
O, bir bakışlarına, bir tüylerine ve meleklerin sesi bellediğim seslerine kendimi defalarca kurban edeceğim Rabimin yarattığı en muhteşem varlık olduklarına inandığım hayvandaşları ma baktığımda…
Aslan kuzuyu, kurt kediyi, kartal serçeyi, ayı insan yavrusunu sütüyle besliyor. Koruyup gözetiyor. Ve evlat ediniyor sonsuz sevgiyle.
Yoğun bir trafiğin içinde, insanoğlu denilen mahlukattan biri, çarptığı yavru köpeği caddenin ortasında bırakıp kaçarken, kardeşi hiçbir şeye aldırmaksızın onun başında bekliyor . Ağlayarak , inleyerek etraftan yardım bekliyor umutsuzca da olsa. TV de yayınlanan bu görüntü bile insanlık alemine ne büyük ne öyküneceği bir derstir aslında.
Bir de insanoğlunun haline bir bak! Ve gel de insanlığından utanma!
Yahu arkadaş , nereden çıktın sen benim karşıma.Vardır elbet Rabbimin bir bildiği.
Bir ahirete mektup yazmadığım kalmıştı. Demek ki, şu mektup işini çok özlemişim ben.
Hayır! Anlayamadığım şey şu; onca göz bebeklerim, sevdiklerim , yanlarına gitmeye can attıklarım dururken, neden sen!
Hemen aklıma gelenler; bir Azizim Aziz, (NESİN ) bir Sabahattin Ali, bir Vedat Günyol, bir Denizgiller. bir arkadaşım Emel, bir Mustafa Kemal Can hocam ve daha ciltlere sığdıramayacağım nice gerçek İNSANLAR.
Şimdi çürük yumurtaların kör dövüşü kol geziyor kirli insan arenalarında.
Düşünüyorum da; karakterimiz içten içe birbirine benziyor olmasın ,diyeceğim ama, bildiğim kadarıyla bu güne kadar yere düşen kendi cüzdanını almaya utanan biriyim ben. Ailem dahil, hiç kimseye maddi-manevi bir teşekkür borcum olduğunu da sanmıyorum.
Fakat uğradığım maddi manevi haksızlıklardan cennete yol olur, o da başka.
Bakmışsın ruh ikiziymişiz seninle. Olur mu olur. Bu alemde bulamadığımı öbür alemde bulmuş olabiliri. Kimin ne olduğunu ancak Yaratan bilir.
Ne olursa olsun ben bu tanışıklıktan ve mektup arkadaşlığından çok hoşnutum Osmanım.
Bir de şöyle bir huyum var. Pek hoş değil belki ama…Yeri geldiğinde ve beni anlayacaklarını tahmin ettiklerimle oldukça çabuk senli benli oluyorum. Şakayı bazı kimseleri tiye almayı da pek severim.
Sana biraz da Defterimizden söz edeyim. Öyle ya , defter olmasaydı sana bunları yazamazdım belki de. Senin döneminde yoktu çünkü.
Yo, bu öyle senin bildiğin defterlere benzemese de öyle piri pak bir defterde sayılmaz bence.
Ne bir zamanlar o mis gibi Bakkal kokan bakkalların veresiye defterlerine, ne yolsuzluk defterlerine, ne vergilendirilmeyen vergi defterlerine benzer. Hele ki Amel Defterine hiç benzemeyen, kendine özel bir defter.
Şimdi gelelim asıl bombaya. Korkma canım, o bildiğin bomba türlerinden değil bu.
Benim için hiç şaşırtıcı olmadı bu durum gerçi. Çünkü daha önce de öyle bir haksızlık ve bağışlanamaz bir durumla karşılaşmıştım ki defterde.
Okuma olanağın olabiliyorsa eğer; DEFTERDE kaleme aldığım 1ve2 bölümlük “İZ BIRAKANLAR” yazımı okursan anlarsın.
Bak dostum, bu defterde beğenilen çalışmalara, hani ilkokulda birinci sınıf öğrencilerinin beyaz yakalarına takılan ’kırmızı kurdele’ vardı ya. Defterde de beğenilen yazılara da işte öyle bir kurdele takılıyor.Bir de bildiğimiz ‘uğur böceği’ dağıtılıyor teselli mansiyonu niyetine, bol bol.
Çalımlarından kibirlerinden geçilmeyen, ama aslında kompleksle kıvranan üyeler bunlara sahip olmak için ne taklalar atıyor. Nasıl eğilip bükülüyor. Yönetime ne dalkavukluklar ediyorlar bilemezsin.‘Biz bir aileyiz’ derken, defterin yarısından fazlasını çeşitli nedenlerle aileden saymayanlar! Kendi aralarında al takke ver külah! yapıp geçinip gidiyorlar görünürde.
İşte böyle bir düzenin süregeldiği defterde sen ismini duyurduğun ilk anda Kırmızı Kurdeleye layık görüldün. Bu ne demek Osman Bey. Buna şans denmez de ne denir..
Şimdi gelelim 20 Aralık tarihinin sözünü ettiğim bombasına. Seninle yakın ilişkisi olduğunu düşündüğüm için yazıyorum sana bunu.
Sana ilk mektubum olan “MEKTUBUNUZ VAR OSMAN BEY” adlı yazımı yayınladım. Yorumlar aldım. İçlerinde hoşlanacağında vardı, hoşlanmayacağında belki.
Benim için içten, dürüst, adil ve akıl gözüyle yapılan her eleştiri makbulümdür.
Sonrasında gelen yorumlara teşekkür etmek için deftere uğradım sıkça. Ama bir gün baktım ki, sayfamda bu yazıya kurdele takılmış! Fakat belirtilen tarihin güne gelen yazılarına baktığımda bu yazı yoktu!.
İki değerli üye arkadaşıma: “Keskinkalemzaman- Turan DAĞ” VE “ Can maybul maybul” a danıştım önce. Böyle bir durum olabilir mi? diye.
Sağ olsunlar, araştırmışlar. Hem yazımı ve hem de o tarihte güne gelen yazıları bulmuşlar ve bana illettiler. Yani o tarihte benim yazım yok!
Tabii hal böyle olunca da, durumu YÖNETİM’ e anlaşılır ve olması gereken bir üslupla yazdım.
Gelen cevapta ‘haklı olduğumu, bir çalışmanın Anasayfada güne gelmeden kurdele almasının mümkün olmayacağını’ söylemelerine karşılık , bunun nasıl ve neden böyle olduğunu söyleyemediler.
Ben çok mutluyum be Osmanım. Sen üzme kendini.
Gelecek mektupta görüşmek dileği ile.
YORUMLAR
Hoş bir yazıydı..
Ben site dostu olanlar hariç, bahsettiklerinizin hiç birini tanımam.
Sanırım çok bir şey kaybetmiş de sayılmam.
Sevgiler,
DEVRİM DENİZERİ
Yorum düştüğünüz için çok Teşekkür ederim.
Sağ olun.
İlginç bir yazı olmuş yine.
Durumun arz-ı endam edilmesi diyelim.
Güne gelme olayında bir karışıklık olduğu belli ama,
yine de güzel olmuş yazının sayfaya asılışı.
Demek ki hak onunmuş.
Siyaset.
Zevkli bir uğraş.
Şu anda yaşamakta olduğum yurt köşesinde,
o kadar daracık ki ufku insanların;
hayatın renkleri sadece siyaset ve futboldan oluşuyor burada.
Bir de geçim sıkıntısı işte.
Ha, bir de yurt sevgisinin çeşitli yolla dillendirilmesi var.
Siyaset güzel.
Siyaseti yamak da.
Hele de yazan kalem maharetli ise,
okuması da güzel oluyor.
Ancak,
eğer en küçük eleştiride,
karşındakine ana avrat küfrediyor isen,
lanet olsun öyle siyaset yazısına.
Bu sayfada bu tür insanlar çokça var.
Hem küfrederler, hem de karşısındaki kalemin sivriliğinden korkar,
anında sayfasından silerler sizi.
Ve,
sonuçta,
kendi çalar,
kendi oynarlar.
Oysa,
hoştur siyasetin dili.
Usulünce tartışmayı bilenler için tabi ki.
Ha!...
Osman'ı bilmem, tanımam.
Sadece bir zamanki gazetelerden okuduğum kadarı ile fikir yürüttüm hakkında.
Bir tutam hayat tarafından 12/28/2014 11:15:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
Selam sevgi ve esenlik dileklerimle.
Evet! Tespitlerin bir harika.
"Bu sayfada bu tür insanlar çokça var.
Hem küfrederler, hem de karşısındaki kalemin sivriliğinden korkar,
anında sayfasından silerler sizi.
Ve,
sonuçta,
kendi çalar,
kendi oynarlar."
Vah vah. Boşuna dolaşıyoruz buralarda desene.
ÖMRÜNE BEREKET
güzeldi,ağlanacak halimize gülüyoruz,yeni üçkağıtçılar usturubuyla,hamuduyla götürüyorlar ve bizim
alıklar trene bakıyor,trene bakmayın gemicikli BİLalcik ve Kaligulu veya saralı cumhura bakın.
Selamla.
DEVRİM DENİZERİ
Ortalık Zarapgillerle kaynıyor.