olmayan yol
Bütün gün boyunca yağmur yağmış olmalıydı. Yerler ıslak ve soğuktu.
Hava da, caddeler de, kimsenin olmayışında, durmadan yağan şu yağmurda, ağaçların yapraklarını dökmesinde, herşeyde bir yalnızlık, bir hüzün vardı ona göre.
Bunları düşünürken içine bir titreme geldi. Tüyleri diken diken oldu. Zaman akşama doğru ilerliyordu. Sanki herşey yıldırım hızıyla ilerliyordu ve herşey yine yıldırım hızıyla yok olacaktı. Konuyu değiştirmek istedi olmadı. Tramvay durağına yaklaşmıştı. Çiseleyen yağmurun altında acele etmeksizin durağa doğru yürüdü. Durakta bekleyenler vardı. Hepsi de yağmurdan korunmak için camdan çatının altında duruyorlardı. Adam durağa vardığında durdu. Bekleyenlere doğru baktı. Bekleyenler arasında bir konuşma geçmiyordu. Herkes sessizce kıpırdamadan duruyordu. Ara sıra bazıları başını döndürerek tramvayın geleceği yöne doğru bakıyordu. Çoktan beri kimseyle tatmin edici bir sohbet edememiş olduğunu düşündü.
Bir tanıdığa gitmek için çıkmıştı evden. Buna az bir şey seviniyordu. Belki de içini dökmek için bir fırsat olabilirdi, kim bilir. Yine de her an bu kısa yolculuktan vazgeçebilirdi.
Tramvay raylarda gıcırdayan tekerleriyle gelmekte olduğunu belli etti. Herkes kafalarını tramvayın geldiği yöne doğru çevirdi. Küçük kalabalıkta bir kıpırdanma başladı. Adam en arkada durduğundan tramvayın en arka giriş kapısını hesaplayarak bekliyordu. En arkaya oturup o hafif hafif çiseleyen yağmurun altındaki caddeleri, evleri, sokak lambalarını, o hüzünlü havayı, bir şiir mırıldanır gibi seyredecekti. Ağlamaklı bir hal alıyordu içi. Tramvay dolu değildi ve en arkada oturma yerlerinden biri boştu. Oturduğunda hemen kafasını geriye doğru çevirdi. Islak caddeyi, tek tek ağaçları, yağmurun yağışını ve bazı evlerin camlarına yansıyan paslı gibi ışığı görüyordu. Tramvay giderken geride kalan caddeleri ve yağmurun yağışını izliyordu. Yağmurun yağışı aklına geldikce hüzünleniyordu.
Akşam karanlığı yeni başlıyordu. Cama düşen yağmur damlalarının yuvarlanarak aşağıya doğru iz yaparak inmesini izliyordu. Engel olamadığı bir iç çöküntü yaşadığının farkındaydı. Bu durumunu ise, suda boğulmak üzere olan bir insanın umutsuzca batıp batıp çıkmasına benzetiyordu. Geride kalan evlere ağaçlara bakarken, camdan aşağıya doğru yuvarlanarak dökülen yağmur damlalarının gözyaşı olduğunu düşünüyordu. Ben ağlıyormuşum gözlerimden yaşlar böyle akıyormuş diyordu. Sanki uzun bir yolculuğa çıkmış gibi, bu yolun bitmesini istemezmiş gibi, hemen şu an uçup da yok olmak istermiş gibi, sanki herşey onun dışındaymış gibi. Hafif bir uyku benliğini sarmaya başlıyordu. Cama düşen damlaların arasından kısık gözlerle geride kalan manzaraya dalgın dalgın bakmayı sürdürüyordu. Bazı pencerelerde ışık vardı. Sanki kendisi herşeyin dışıdaymış, sanki hiçbir şeye dukunamazmış.
Bu şehirden gitmeliyim, buradan mutlaka gitmeliyim, burdan gitmeliyim sözcüğü kendi kendine kafasında yenileniyordu. Bir yolu olmalı bunun. Mutlaka bir yolunu bulmalıyım. Yoksa beni deli edecek bu şehir. Bu düşüncenin hemen ardından ise, kalleş bir düşünce; ya yolu yoksa gitmenin, ya gidecek yer olmassa, ya gidemezsen, diyordu...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.