leyl ve şehir
HÜZÜN VE ŞEHİR
Günlerin sıralandığı Anakara macerası bitti. Arkamda bırakacağım birçok anım olmasına rağmen özler miyim seni Başkent bilmiyorum. Acımın kabuk bağlamaya başladığı bir anda açtın bağrını bana. İçimdeki dolu hüzünle ve çocuksu bir yürekle himayene geldim. Bu yüzden mi bu kadar erken ayrılmak zorunda kalıyorum senden. Anlayacağın sende de bulamadım yüreğimdeki acıya dermanı. Ve geldiğim gibi sessiz ve sedasız gidiyorum. Başka bir şehre başka bir diyara pusulamı çevirmiş yelkenliyorum. Bende senin gibi merak ediyorum nasıl bir şehir bu şehir. Yedi yıl aradan sonra bende bu şehre dâhil neler kalmış ve neler değişmiş. ‘’ Yol uzun ayrılma vakti geldi. Umarım unutmasın beni Başkent. ELVEDA…’’
Yine yolculuk, yine ayrılık, yine hüzün ve yine yeni bir sayfa açıyorum hayatıma. Zihnimi bulandıran karışık düşüncelerle geçiriyorum yirmi bir saatlik yolculuğun en azından bir kısmını.(ne yaparım burada, alışır mıyım, ya buraya da alışamasam…) Saatler bir birini kovalıyor ve gece başlayan yolculuğumuz ertesi sabahın ilk ışıklarıyla son buluyordu. Merhaba Ey şehir! Aç bağrını ben geldim.
Ayak basıyorum özüme, geçmişime ve başlıyor hayatımın son dönüm noktasındaki bu şehirde anılarım. Uzun görünen 3 aylık tatil pekte uzun olmayan bir şekilde geçiyordu. Aile arasında çıkan nerde okumam konusundaki zıtlıktan başka ters giden bir şey olmuyordu bu süre zarfında. Karar veriliyor babamın isteğiyle kaydım yapılıyordu ilçedeki tek düz liseye.
Acıyla başlıyor okulu ilk günü. ‘’Yalnızım’’ her zaman ki gibi. Yürüdüğüm yollar bile acı kusuyor. Umutsuzluk umduğunu bulamamak duygusu her zaman kinden çok bastırıyor. Anlıyorum; başlıyor hiç gündüzü olmayan gecelerim. Çok acı veriyor bu şehir bana. Bulutlar küskün, gökyüzü küskün, hayat küskün ağlıyorum gözyaşlarım küskün. Ellerimi uzatıyorum tutan yok. Haykırıyorum duyan yok. Her zamankinden çok arıyorum sizi ‘’NERDESİNİZ…’’
Soyutlanmış bir şekilde sürerken böylece bu kentte hayat, burada süren yaşamımdaki ilk ışık kaynağını fark ediyorum. Neyi mi... ? Tâbi ki sınıfı. Biraz olsun bastıra biliyorum artık yüreğimdeki umulmaz acıları. Erkan’la neşe buluyor, Cüneyt’ in kıcıklığıyla sinirlensem de, Ersin’le halay başı oluyor, Usame’yle kızları konuşuyorum. Her biri bir birinden güzel kişiliklere sahip hocalarımla geçirdiğim vakitler en güzel vakitlerim haline geliyor. Pekte sıcak olmayan esprilerine rağmen çok sıcakkanlı ve tatlı olan Önder hocayı, yıl boyunca dersine girmekten büyük zevk aldığım Şükrü hocayı, her ne kadar kalp kırmadığı gün olmasa da öğrencisi için yapmayacağı hiçbir şey olmayan Emin hocayı, biz öğrencilerine her zaman bir abla şefkatiyle yaklaşan Nuriye hocayı, geleli çok olmamasına rağmen aramızda müthiş bağ yaratan Ergül hocayı, tabiî ki matematiği bize sevdiren Salı günlerinin neşe kaynağı Umut hocayı benle karşılaştırdığın için sana minnettarım Ey şehir!
Ben; sebepsiz, çaresiz, limansız geldim bağrına. Kaldırımlarını her gece gözyaşlarımla ıslattım, çaresizdim. Yüreğimi bıraktım. ‘’Olmaz dedin.’’ Bir köşede soluduğun havayı solumakla bile geçiririm bütün ömrümü dedim. ‘’Sustun’’. Susma konuş ben sadece yüreğimin büyüklüğüne rağmen küçücük bir liman istiyorum dedim. Sen ‘’Sustun’’. Bak yüreğime söz geçiremiyorum her şeyi bırakıp giderim dedim. Sen yine ‘’SUSTUN’’.
Çaresiz, bir umut ışığıyla geldim kapına. Belki yüreğimdeki boşluğa devayı sende bulurum diye geldim bir yazın tam ortasında. Anlıyorum işte ben kendimi yitirmişim nasıl bulurum ki dermanı. Sana geldiğim gibi hüzünlü gitmiyorum. Çok güzel anılarım var sokaklarında, her santimetre karende arayışım haykırışım var. Gidiyorum işte yine bir yazın tam ortasında. İçindekileri iyi bak Ey şehir ! Hüzünlendirme bas bağrına onları sev. Parçalanmış yüreğimin bir parçasını da burada bırakarak gidiyorum.
Elveda ıslak şehir, Elveda yalnızlığa ortak sokaklar, Elveda güllerin açmadığı çorak diyar, Elveda dostlar.
ENES CAN