- 653 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
RÜYA
Evgin Atalay
Gözlerini üzerime dikmiş. Beni izlediği, yanıma gelmeye niyetlendiği belliydi. Şöyle, göz ucuyla bir daha baktım hala… Sonra kafamı önüme eğdim. İlgilenmediğimi sansın diye, eteğimin tüylerini koparmaya başladım.
O da heyecanlı görünüyordu. Alacağı cevabın olumsuz halinden çekinerek, oturduğumuz masaya doğru yöneldi.
Rengin, de habire beni dürtüyor;
“Kızım baksana buraya doğru geliyor”, dedi.
“Ya kızım sussana! Elin ayağın bir yerinde dursun görüyorum.” dedim.
Ayağa kalktım. Bekliyormuş olmamak için etrafa bakar gibi yaptım. Bayılabilirdim heyecandan elimi masaya dayadım. "Ayakta durmanın zor yanıda bu işte" deyip, saçmaladığımı düşündüm. Ne kadar da yakışıklıydı.
Gözlerimi kapatsam gelip dudaklarıma bir öpücük kondursa seviyorum seni dese nasıl yani daha tanışmıyoruz ki desem olsun dese sen öyle sanıyorsun oysa sen bende hep vardın, sabahları aynaya her baktığımda bendeki seni görüyordum. Seni biriktirdim içimde. Bugünü bekledim ben… "Hadi be!",bu çok saçma olurdu.
Rengin, o ince uzun parmaklarını etime batıra batıra beni dürtmesiyle kendime geldim.
“Ne var!” diye bağırdım.
“Bak sana!” deyip gözleriyle yanımda duran çocuğu işaret ediyordu “bak karşında…"
"Kim", dedim. Kafamı çevirdim o:
“Merhaba ben Nihat, sabahtan beri gözlerimi üzerinizden alamadım. Söyleyin geri versinler onlar bana lazım "
Gülümsedim. Komik çocuk...
“Aaa! Sizi güldürdüm ne güzel!”
“Sabahtan beriymiş yalana bak daha yarım saat oldu geleli”, dedim kendi kendime sonra ekledim;
“bende Şiir”, dedim.
“Memnun oldum”, dedi.
“Bende”,dedim.
“Benimle dans eder misiniz?” dedi ve elini uzattı. Hayır diyemezdim tabii ki hoşlanmıştım ondan.
“Olur”, dedim. Acaba evet ya da tamam mı deseydim?
Nihat’ın o an özgürlüğüm olacağını hissetmiştim. Nitekim öyle de oldu. Dansa daveti o kadar özel ve güzeldi ki.
Ellerim buz gibiydi soğuk soğuk terliyordum. Bir yandan da sanki yanıyordum…
Bana uzattığı elini "hadi! Şiir bir dahası olmayacak" diyerek tuttum. Dans pistine doğru yürüdük. Elini belime doladı sıkı sıkı kavradı… Sol elimi omzuna koydum. İçim titreye titreye... O ince uzun boylu yakışıklı şu an
Kollarımın arasında inanamıyorum. Bomboştu içerisi, sanki salon özel bizim için tutulmuştu. Birbirimizin gözlerine bakarken kaybolduk.
Yeni bir e-posta aldınız, diye gelen bilgisayarımın uyarı sesiyle açtım gözlerimi. Yatağımdaydım. "Yoo! Rüyaymış olmasın ne olur?", dedim. Gözlerimi kapattım belki aynı yerde olurum. Olmadı. Tavandaki yıldızlardı bir tek gerçek…
Annemi çağırdım. Uyanmanın mahmurluğu geçince beni tekerlekli sandalyeme oturttu.
***
Sandalyemi masamın önüne doğru sürdüm. Caddeden geçenleri izlemek hoşuma gidiyordu. Renginin bize doğru geldiğini gördüm. Annem kapıyı açmış; “Rengin geldi” ,diye bağırdı.
“Gördüm odama gelsin”, dedim.
Zaten bağırdığımda o da yanıma geliyormuş. Geldi. Hasretle sarıldık… Biraz solgundu yüzü… "Ne oldu?" dedim "rahatsız mısın? Betin benzin atmış."
"Yorgunum, bütün gün abuk sabuk adamın nazını çekiyorum. Üstelik önerini onaylayıp onaylamayan var, ikna etmeye çalışıyorum..." dedi sonra devam etti. "İşten çıktım direk buraya geldim, dedim gidim Şiir’imin yanına yoksa daha sonra gidemem. İşten direk buraya geldim o yüzden...” Hep dışarıda sohbet ederdik bu sefer kıyamadım…
Onunla yıllardır arkadaşız. İlk, orta ve lisede birlikte okuduk. Üniversitede aynı bölüm istiyorduk. Fakat sınavı kaybedince "heyecanıma yenildim" dedi.
Ben Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümünü kazandım. O da önümüzdeki yıl daha sıkı çalışıp iyi bir puanla Kocaeli Üniversitesi İşletme Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümüne girmişti.
İş hayatı başlayınca eskisi kadar görüşemedik arada bir filan… Fırsat buldukça geliyordu. Kızıyordum ama uzun sürmezdi ki görünce unuturdum. Arkadaşı mı seviyordum.
İnce uzun boylu kıvırcık siyah saçlı güzel bir kızdı. En kötü huyu hemen küserdi. Şakacıydı. Kendisi sürekli şaka yapar başkasının yaptığı şakayı kaldırmazdı.
O ince parmaklarını batırıp dürtmesi yok mu? Bazen onu bile özlüyorum. Zaman zaman Rengin’e karşı mahcup hissediyorum kendimi çünkü gerektiğinde yanında olamıyorum. Böyle düşünmekte haksız olabilir miyim? Hiç kavga etmezdik. Hep aramıza girmeye çalışırlardı da başaramazlardı.
Üniversitede hoşlandığı biri varmış. Onu bir anlatışı vardı. Beni de heyecan sarardı. O değil de sanki ben aşıktım. Sonradan çocuğun sevgilisi olduğu ortaya çıkınca çocuk hakkındaki bütün iyi fikirleri kötü oldu. "Benim işim olmaz sahipli biriyle” demiş bende “sahipli ne demek" dalga geçmiştim. Bu sefer de gülerek “eee! Sevgilisi ona bayağı sahipmiş...”,demişti gülmüştük.
"Ne yapıyorsun? ", diye sordum. “Ne gibi”, dedi mesafeli bir ses tonuyla. O an karanlıkta adımı mı boşa atıyormuşum gibi hissettim. “Biliyor musun, sen yürüyen insanlardan daha çok şey yapıyorsun. Canının istediği gibi rahatsın” dedi.
Herkesin dediklerini diyordu. Gözlerimi diktim, şaşkınlıkla izliyorum. Ağzımı açmadım.
"Ne diyor bu be! Sanki tanımıyor beni"diye öylece baktım.
Birden , “geçen gün işten eve dönerken Sevim’i gördüm,” dedi.
”Şiir’i görmeye gidersen haberim olsun bende geleceğim.”, dedi.
“Olur”,dedim.
Ben de;
“Sakın haber verme, görüşmek istemiyorum... Görmek isteyen kişi evimi biliyor gelip görürdü. Telefonu mu biliyor arardı. Okuldan kim aradı sordu beni. İstemiyorum gelmesin kimse…
Sevim ilk ve ortaokul arkadaşımdı. Onunla bir ara çok samimiydik, sözde. Paylaşımlarımız vardı. Arayıp soracaktık birbirimizi… Evlerimiz de yakındı birbirine. Ama yıllardır ne gelen vardı ne de giden.
YORUMLAR
İlgi ile okudum hikayeyi.
Basit bir olay,
gerçekten çok başarılı aktarılmış.
Bir mekana bağlı yaşamak zorunda kalan insanların iç dünyaları,
sanırım normal olanlardan geniştir.
Hayal dünyaları da.
onların kalemleri başka güzel damlatıyor mürekkebi sayfalara.
Ya da,
onların parmakları,
çok daha maharetli dolaşıyor tuşların üzerinde diyelim.