- 1085 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MUALLA ÜZERİNE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Yıl 1963. İstanbul Karaköy’de..." diye başlayan, Tarih ve Yer vererek Olayı sabitleştiren Hikayelerin gerçekliğinden şüphe ederim hep. Zira Konya veya New York’ta olabilirdi bu Yer. Zamansa II.nci Dünya Harbi sırası, yada diyelim ki 2050 sonrası. Mevsimin Yaz veye Kış olmasıda farketmez, önemli olan iki Kişinin bir İş Hanı Merdivenlerinde karşılaşması.
Burası Okul Tatili boyunca çalıştığım bir Gümrük Komisyoncu Bürosunun bulunduğu Bina. Karaköy Deniz Yolları Dış Hatlar Binasının hemen arkasındaki paralel Sokakta köşede bir Ermeni Hanı. Hantal görünüşüyle, belli ki birçok gizli Hikayeleri saklamakta. İşte benimkide böyle ayıbı saklı Hikayelerden biri. Kızın Adı ise Mualla.
Soluk, zayıf ve oval br Yüzün yanlarından sarkan düz Saçları her iki Kulağını örterek dar Omuzlarına dek değiyor. İnce, uzun ve narin Boynunun üzerinde mağrur bir Baş onurla dik durmakta. Göz-Göze geldim. Soru sorar gibi Kaşlarını kaldırdı. Bakışlarımı aşşağıya doğru indirerek Merdivende Sohpet eden diğer İşçi Kızların arasından geçip, yukarı çıkmak istedim. O Yerinden bile kıpırdamadı. Gözlerim onun diri, minik Sütyensiz Göğüslerine takıldı. İş Giysisinin en üstteki birkaç Düğmesi açık olduğu için , gergin duran içindeki ince Mintanı "Tepesi iki Nokta" halinde Göğüslerini Ele veriyordu. Mualla, Dirseğini Merdiven Kolluğuna dayamış, öbür Eliyle İş Giysisinin yan Cebinden bir Sigara çıkardı. Nefis bir yuvardı Karnı. İnce bir Kemerle boğulmuş Belinden aşşağıya sarkan dar Eteği, Dizlerinin altına kadar iniyordu;
"- Ateşi verebilirmisiniz?" diyen Macır Şiveli ince sesi duyunca, Başımı yukarı kaldırdım. Demekki beni tanıyordu ve Sigara içtiğimi de biliyordu. Çakmağımı Cebimden çıkararak;
"- Buyrun!" diye çaktım;
"- Gerekmez!" Reddi ile anladımki Sigarasını kendi yakmak isyiyordu.Vazgeçtiğimi görünce nazik bir;
"- Mersi."ile çaktığım Ateşin Ucuna nemli, ince, kırmızı Dudaklarını uzattı. Başını öne eğdi ve Eli Elime değdi, çekmedi. Ne Cereyan vardı, nede Rüzgar Havada. Ateş tutan Elimi Kundakladı Mualla. İşte ben ilk defa böyle kucaklaştım onla.
Tavana değen bir Taş Kemer altında iki Kanatlı, kapanacağını düşünmek bile saçma olacak olan ağır ve paslı bir Kapı. Biz bu Girişin yanInda, çok Camlı bir İşçi-Dikiş-Atölyesinin Aydınlığında, yukarı çıkan geniş bir Mermer Merdivenin önündeyiz;
"- Binada Sigara içmek yasak.!" Uyarıma Dumanını savurdu ve Bilen Gözleriyle bana baktı. Gülümseyerek;
"- Dışarıda da Kadın olduğumuzdan..."
"- Kadın?" Bence o Biblo gibi küçük ve güzel bir Kızdı. İş Arkadaşları bizi terkedip yukarı çıkarken, o öne doğru eğildi ve İşçi Gömleğinin yan Cebinde birşey aradı. Yuvar Yakalı beyaz Giysisinden Göğüslerine değen Gözlerim eriyiverdiler. Bunlar ince Mintanı delen iki Tepeciktiler. Dikizlediğimi görünce, doğruldu ve Cebinden çıkardığı Gelincik Sigarası Paketini bana doğru uzattı;
"- Alırmısınız?" Elimde hala duran Çakmak Şahidimdir ki, ne Cevap vereceğimi bilemedim. O, Dilim gibi ince beyaz Sigara Paketini, Baş Parmağının Fiskesiyle çoktan açmıştı bile. Redmi etmiştim acaba onun Teklifini?;
"- Yani?" Sorulu Gözleriyle şaşkın Yüzüme baktı. Elimi uzattım. Kutusunda yan-yana yatan, Süt beyaz yassı Sigaralardan birini aldım;
"- Gelincik." dedi. Ben Sigaramı öbür Elimin Sırtına tıklatıp, içindeki Tütünleri İstif ederken;
"- Biliyorum." dedim;
"- Hayır, Adım!"
"- Ah ya!" utandım;
"- Takma Adım. Burda Kızlar bana öyle der..." Acaba Sigarayı Kutusuna geri bıraksamıydım? Gerisin-Geri kaçsamıydım? O ise derin bir Nefes çekti Sigarasından;
"- Küçük Yaşta Gelin olduğumdan..." Dumanını savurdu;
"- Adımı söylesem mi acaba?"
"- Gelincik derler burada bana." Kaba, çok sıradan bir Tanışma ve üstelik saçma! Gözleri gülüyordu;
"- Asıl Adım Mualla."
"- Benimkide Mehmet." diyerek titreyen Ellerimle Sigaramı yaktım ve ona baktım;
"- Dışarı çıkalım."
"- Nasıl istersen." Biraz önce tanıdığım bir Kızla böyle çabucak senli-benli olmak garip değilmi? Yanımızdan Arif geçti. Birde bu Eksikti! Beni gördü. Şimdi Gümrük Komisyoncusu Bürosunda Tefe koyacaklardı beni;
"- Zengin Fabrikatör Çocuğu, İşçi Kızıyla..."
"- Ha ha!"
"- Merhaba." dedim. Hıyar, Kıza bakıyordu hala;
"- Merhaba." Mualla, Ağzı Salyalı Arif’in Selamını aldı ve biz çıktık dışarı.
"Kelimelere sığmayan bir Kusursuzluğun,
doyumu olmayan bir Sınırsızlığın,
Tadına kanılmayan bir Susuzluğun,
anlatılması imkansız olan bir Sonsuzluğun"
Şiir olduğunu bilmeliydiniz.
ve unu birde
tüm Ayıplarından arılı şekilde
çıplak görmeliydiniz.
Bu Hikaye, Sevda Dizeleriş 1-2-3 ve 4 Adlı Şiirlerimle devam eder ve biter
YORUMLAR
Hımmm!...
Nasıl yorum getirsek şimdi bu yazıya?
Mükemmel bir anlatım olduğunu belirtelim önce.
Müthiş yaşatıyor olayı insana,
yakasından tuttuğu gibi o köhne hanın merdiven dibine çekiveriyor.
Ve,
sevimli bir insanın portresi ile karşılaşıyoruz.
Hoş bir tablo çiziyor bize kelimeler.
Odak noktası göğüsler olsa da,
yazıdaki edebiyat tadı,
güzelliği hikayenin geneline yayabiliyor.