- 631 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Üçüncü Boyut 1
Yine bir temmuz günü.Çukurova sarı sıcağında yanarken ağustosböceklerinin ölüme son şarkısı sürüyordu hala...Kimi şarkısını söylerken akortu bozulmuş saz gibi,önce canhıraş bir ses sonra serçenin ağzında biten o sıkıcı musiki...Zaten bu geveze şarkıcıların ömrü bir günlük değil mi dedi Kürşat hoca...Ha kuşun ağzında sonlanmış ha şarkıyı söylerken çatlayıp ölmüş,pek de umrunda değildi Kürşat hocanın.
Kürşat hoca yıllarca uzak kaldığı köyüne yoğun duygularla dönüyordu.Daha çocukken tanıştığı ölümün soğuk yüzünü artık biliyor tanıyordu.Belki de ölümün o soğuk yüzü hep gözünün önündeydi.Çocukken tanımıştı acıyı,ölümü...Kendisini çok seven ninesi Fatmalıyı kaybetmişlerdi,babası Karabekir öyle diyordu.’’’’Nineni kaybettik oğlum nineni...’’’’Bu kaybetmek sözü küçük Kürşat’’ın algılayamadığı ya da yanlış algıladığı bir sözcüktü.Kaybedilmişse aranır bulunurdu.
Kürşat gülle dedikleri(bilyesini) kaybederde arardı. Bazan da parpil dedikleri(kibrit kutusunun kapaklarını) kaybeder yine arardı...Bazan da köyün delisi aklını kaybeder hep yollarda arardı. Acaba ninesi nereye kaybolmuştu. Hüyükte mi ,Keskinde mi, Pangada mı ? Nerede ,nasıl kaybolmuştu ?
Evin önü kalabalıktı. Yoksa ninesi evde bir yerde mi kaybolmuştu. Ninesini bulursa babası çok sevinecekti. Aradı saatlerce kaybolduğuna inandığı ninesini.Evin her deliğini biliyordu acaba oralarda mıydı yoksa tarlalarda bir yerde mi saklanmıştı.Yok yoktu,her yeri didik didik aramış da bulamamıştı.
Yorgun bir köşeye çekilmiş kalabalığı seyrediyordu. İşte o an sanki bir oyun oynuyorlarmışcasına bir kaç kazık çakılıp etrafını bir perdeyle,çulla çulpazla kapattılar.Evin koca kazanıyla da su kaynatıyorlardı.Oysa bu kazan sadece bulgur kaynatırken çıkardı ocağın üstüne...Bulgur da böyle gündüz kaynatılmazdı ki...Kürşat bir anlam veremiyordu bu oyun muydu yoksa bu insanlar ninesini böyle mi arıyorlardı.
Sonra o perdeli yere üç tane kadın girdi...Ne yapacaklardı orda niye perde çekmişlerdi hem...Merakı iyice artmıştı...Acaba ninesi orda saklanıyor da kadınlar onun için mi ordaydı...
Kime sorduysa’’’’ sen küçüksün’’’’ diyor başka bir şey söylemiyordu. Öğrenecekti Kürşat, orada bu kadınların ne yaptığını.Gizlice perdenin bir kenarını açıp baktığında şaşırmıştı...Herkesin aradığı kadın babaannesi bu kadınlar tarafından çırılçıplak yapılmış yıkanıyordu. Oysa biliyordu ki annesi yıkardı babaannesini. Sessizce kimseye görünmeden olduğu yerden çıktı, koşarak babasının yanına vardı.Babasını ilk kez bu kadar üzgün görüyordu. Gözünü o perdeli yere dikmiş dokunsak ağalayacak gibiydi...Babasının kulağına eğilerek,
-Babacığım,babacığım biliyor musun,ben ninemi buldum.
Babası hiç tepki vermemişti,oysa sevinmeli mutlu olmalıydı.Tekrar etti,
-Babacığım ninemi kaybetmiştik ya,ben onu buldum.Bak,aha şu perdenin ardında...kadınlar onu soymuş,çırılçıplak yatırmış yıkıyorlar.Koş yetiş kurtar onu...Babası gözlerini diktiği perdeden gözlerini yavaş yavaş indirmiş,oğluna acı acı bakmıştı.Sanki annesinin orda o kadınlar tarafından yıkandığını biliyormuş gibi...Ama niye onların elinden annesini alıp kurtarmıyordu ki...Kızdı öfkelendi kürşat şimdi babası gibi dokunsalar ağlayacaktı...Babasının çaresizliğine...İşte o an babasına kızgınlığı bir kat daha artmıştı...Babası saçlarını okşamış öpmüştü de,
-Biliyorum oğlum biliyorum...diyebilmişti.
Sonra kadınlar çıkmış köyün erkekleri girmişti o perdeli yere ...sırtlarına aldıkları bir merdivene benzer kapalı sandığı çıkarmışlardı anlamadığı sesler eşliğinde...Anlayabildiği sadece ’’Allahuekber’’’’sesleriydi.Erkeklerin peşinden köyün tüm insanları yürüdü camiye kadar...O omuzlardaki tahtayı caminin avlusundaki taştan duvar üzerine koydular sonra erkekler ayakta namaz kıldı...Sonra o tahta kutu yine omuzlara alınmış ,yine o sesler nidalarla yola çıkılmıştı.İşte o zaman ağlamalar birbirine karışmıştı...Annesi ,yengesi ablaları ve halaları birçok komşu kadın hüngür hüngür ağlıyordu...
İşte o zaman kötü bir şey olduğuna inanmaya başlamıştı kürşat...Ne annesini ne babasının hiçbir şey için ağladığını görmemişti de bugün çok kötü birşey olmuş gibi annesi sesli babası sessiz ağlıyordu...Yol boyunca dualar eşliğinde götürüldü o tahta kutu hem de keşik yapılarak erkekler tarafından mezarlığa kadar...
Mezarlıkta bir yandan o tahta kutunun içinden beze sarılmış birşeyi toprağa koymuşlar bir yandan da hocalar dua okuyordu...Dualar okunurken hocaların şu son sözü !!Bu haneden öbür dünyaya göç eyleyen Bekir annesi Fatmalı’ya şefahat ’’ninesinin öldüğüne delildi.Öyleyse babası neden yalan söylemişti ...Neden kaybettik demişti de Kürşatı kandırmıştı...Kürşat Mezarlıktan dönerken artık ölümün ne demek olduğunu anlayabiliyordu...Demek ölüm böyle birşeymiş dedi eve girerken.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.