- 1584 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Biz’dik, Aşk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir devrimdi kalbimin sokaklarında aşk… İlk gördüğüm andan bu yana titremişti, göğümde gelin gibi süzülen mehtap. Göl bakışlarında yosun tutmuş sevdalar salınıyor, kırgın tebessümler yol alıyordu gönlüme. Durgun bir su gibiydi zaman, sanki durmuş; sanki geçip yerleşmek istemiyordu, dünün kollarına. Benim dünyam tek kişilik yerleşkesinde akıllara zarar, despot bir gericilikte ısrar ederken, üstelik bugünün kıymeti dâhilinde sözleşiyordu duygular… Ben düşündükçe uzaklaşıyor, aldırmıyordun.
Bir gül bahçesi idi sayıkladığım, sevdamın yetişeceği en nadide gülistan… Apansız demlenmeden söylenen, bin bir kokuyu kadifemsi sözcüklerle özünde barındıran. Al al kızaran yanaklarına benzetir, kıyamazdım.
Bakir duygularla gecenin içinde, yokluğun tüm karanlığından soyutlanarak aklanmıştı arzular. Belli ki titretiyordum duvarlarını aşkın, aşk; nefs izinde yürüyordu, kalacağı limanlara aldırmadan. Gidilmeyen yerlerin eksikliği vardı hücrelerimde. Doğmamış çocuklarımıza ağlıyordum her sabah.
Tanıyordu tren rayları bizi, zûl gelse de toplanıyordu yağmurlar avuçlarımda. Bilirsin, yine de aklının bir köşesine yaz diye söylüyorum; el sallarken her hayal kırıklığımın ardından, araftan bakıyordum yokluğuna. An ki durulunca yağmurlar, elimde kalan biletleri son anda yetişen âşıklara bırakıp dönüyordum. Kalbimde imanım kadar büyük bir aşkla geliyordum, var mıydı bundan ötesi? Yoktu ötesi bizden başka, ama sen bilmiyordun.
Yolcu geçişlerinde telaşla uyanırdım her gün. Yetişemediğim reyonlarda kaybetmiştim seni, tren garında kaç kez bırakmıştın ellerini çocuksu sevdamın. Masum ve samimi, gerçek ve eşsizdi. Biliyorum gelmez giden anlar geri. Ben sevdama ait, o bana adanmış katıksız gerçeklerdi. Kalbimin çığlıkları yıkmalıydı sağır odalarını. Sesim içindeki boşluklara çarpıyor, tarumar ediyordu. Benliğime bir ışık hızı kadar bile değmeyen gölgeni. Gezindiğin harici izbeliklerde bulunuyordu hüzünlerin, birileri haykırmaktaydı yine harflerini, oysa sen… Mührü vurulmuş bir handın, duymuyordun.
Aşkı, aşkın hislerle çözümleyip güdük bırakmıştın nazarında. Ne yana baksan sevimsiz düşlerle karşılaşıyordun. Her kaldırdığında başını gök karartılarından süzülüyordu yanaklarına, tüm yağmurlar… Yüreğinin elinden tutup şahlandırmaktı sevdamın nasibine düşen. Bir sokak levhasında yazıyordu, hazan rengi solunan hayat, kırıldıkça kırıyordun; kırıldıkça kıranlara dönüyordun, ağlamaklı besteler yapan yüz mimiklerini. Boşa sarf ettiğin ömre değen bir nefes var mıydı, göğsünün üzerinde aşkla duran?
Merakımdan değil bu sorgulamam, seni bir tek ben anlarım ve sadece ben severim demiştim. Gülmüştün. Kırık cam parçaları ile dolu kalbinin beni anlamasını beklemiyordum. Sevmeyi bilen ve kıymet veren bendim. Biliyordun, daralmış ve Araf’ta kalmış ruhunu boşluk rüzgârlarında savrulmaya bırakmıştın. Aralık da kalmış esintiler tüm şiddeti ile süpürdüğü anılarını yok ediyordu, geceden sabaha ulaştığında kaybettiklerine ve gidenlere ağlıyordun. Ben kalandım ve sen hala gülüyordun.
Varlık içinde yok olandın, hiç kıymet bilmedi yüreğin. Elimi her uzattığımda alaycı tebessümler çoğalttın gamzelerinde. Alaya aldın, çünkü hep alaycı sevdalar geçmişti diz kapaklarından. Bu yüzdendi düşüşün, hep kaldırdım silkeleyip tozunu toprağını, aynan olan yüzümü sana dönerek. Ben, ben değildim. Çünkü seni giyinmiştim çoktan, kendini her gördüğünde aynamda yeniden doğruldun, yaşama sevinci ile sevdamın ipinden tutunarak. Zevkti sevgilim, aşktı bu, deruni kazınmıştı iliklerime kadar…
Hak etmedin diyen o gelincik koptu baharından. Benim akılıma zarar, senin de asla tasavvur edemeyeceğin kadar. Hak ettin, kalbimin koridorlarında kandiller yakmak her kula nasip olmayandı. Sen yakmış, ışıkları açık bırakıp arkana dönüp bakmadan gitmiştin. Işıkları ömrümün sonuna dek söndürmemekti benim işim.
Emanetine hıyanet etmemek, korumak ve muhafaza etmekti. Kat be kat güçlenerek büyüdü sevdam, kalbimin başköşesinden seslendim duymasan da. Koskoca dünyam içinde sıcacık şehirler kurdum. Adını iri puntolarla yazdım başkenti sen olan ülkeme. Gittin ya, mutlak dönüşlerin için hiç söndürmedim ışıkları. Bir gün sevdiği gelip sahip çıkacaktı sevdasına, bu kalbin sahibi sendin.
Gezindiğin yerleri ardın sıra yürürken kanadım, ağladım, kahroldum da; yine de seni haberdar etmedim. Üzülmeyesin, küçük düşmeyesin diye hislerimin önünde… Bilesin ki, imkânım olsa imkânsız olan her şeyi mümkün kılardım. Kalû belâ’dan yazılmış yazıyı gözyaşlarımla sular, duayla yıkardım olmazları. Kün Fe Yekün derdi yaradan(c.c). Aşk bu idi, Rabbimin kendi sevgisinden kalplere nakşettiği en muhteşem nakıştı. Sevdiği gönülleri birleştirirdi. Sevgi, saygı ile güçlenirdi. Sebat, sadakat isterdi gerçek Aşk… Nereye gidersen git, dönüp yine sevdamın ülkesine yerleşecektin.
Gönlümün efendisi sendin, hep de öyle kalacak. Aşk kâinatı unuttu. Kendimi unutturdu, aşk sen’sin sevgilim. Seni yanımda kılan, seni canıma ve sevgini kalbime nakşeden Allah’a(c.c) hamdolsun… Hep dediğim üzre; senli de sensiz de olsa yaşayacağım, sevgimle…
Neşe CÖMERT
Ankara "Pulsuz Mektuplar" Kültür Ajanda Dergisinde geçen yıl yayınlanan deneme yazım...
Çok teşekkür ediyorum, değerli seçici kurul dostlara, okuyup da yüreğini duyan satırların arasında, tüm dostlara, saygım ve sevgimle...
YORUMLAR
Aşk ölü’mlü bir sebeptir. Aşk ölmek için en büyük sebeptir. Gölgeler büyüdükçe, korkularım da büyüyor içimde. Karşımda mesnetsiz bir sekil de dik duran şu kibirli dağa bakın ! Sinsi ve bir o kadar da utanmaz ! Şapkasından dökülen suyun biriktiği kör kuyu. Doldu doldu ağzına kadar su. Şimdi o da kendi avını bekliyor. Güneş doğar doğmaz tüm canlılar, av ile avcıyı oynayacak. Hazır mısınız? Bir tutam aşk ve onu yeniden küllerinden doğuracak ölüm ! Aşk ,var gibi fakat görünmez, yâr gibi ama bilinmez, ölüm gibi ama kibir değene kadar hissedilmez. Yandım ! Aşk tanrının sözünün tenime değmesi gibi. Kim yandı, kim ? Aşk yakar, kibir aşkta büyür büyür ve kendini orada bitirir.
Hangi aşk başka bir aşkı kıskanır ? Olamaz... ! Aşk kendini kıskanmaya başlayınca bitiyormuş ! Olamaz...! Aşk en büyük kibir, kibir aşkın esiriymiş.diyorlar
Her aşk kendinde ölür.Ölüm kendini tüketirken, ask bir başkasında var olur. Ask ve ölüm , her tükeniş yeniden ask ve ölüm demektir...
(...)
Bazen hırsız gibi olmalı ölüm
Çalmalı benden
Almalı benden
İstemeden !
Hadi ölüm, senden gelen
Ne varsa ,götür benden
Senin gideceğin yerde
Aşkta bekler !
Yarda bekler !
Hal, o biçim !
Çarmıha gerilmiş bedenler, üşüyor
Ölüm dudaklara değdi
Aşk susuyor
Ne cennet diliyor
Gözlerim
Ne cehennemden
Korkuyor
Ölüm ,birazda hırsız gibi duruyor
Götür ,ne kadar götürebilirsen
Leyla Leyla
Leyla diye bağıran kim ?
Yeni bir yolcu kalbime
Ölüm ,götür beni
Göm !
Geçmisimi ört üstüme
Bir toprak niyetine
Gideceğim yede yeniden
Beni bekleyen
Sadece bir ölüm !
Adı aşk
Sonu
...... ölüm !
Saygılar