- 853 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
'NOEL BAYRAMI”NIN KÖKENİ TÜRKLERDİR!
Bugün sizlere Sayın Muazzez İlmiye ÇIĞ’ın verdiği bilgiler doğrultusunda bir değerlendirmeyi aktaracağım. ÇIĞ, dünyanın en önemli Sümerologlarından biridir. Türk dili ve tarihine ışık tutan büyük araştırmaları ve kabul görmüş tezleri vardır. Aşağıda aktaracağım bilgiler de yine onun değerli çalışmalarının bir yansımasıdır.
*İnanabilir misiniz, yüzyıllardır Hristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel Bayramı’nın, çok eski Türklerin “Yeniden Doğuş Bayramı” olduğuna? Nereden nereye, inanılacak gibi değil, değil mi? Ben de ne yazık ki, yeni öğrendim.
BAYRAMIN ADI: NARDUGAN
Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor. Bu, güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor Türklerde. Bayramın adı Nardugan (nar:güneş, tugan>dugan>doğan) : Doğan Güneş. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu Türkler, büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi diye Ülgen(İyilik Tanrısı)’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan. İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve bir tür şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Bu senenin galiba başlarındaydı, Adnan Atabek imzalı bir e-posta aldım. Çok ilginç gelmişti, Hristiyanların Noel Bayramı’nın tamamıyla Türklerden alınmış olduğunu gösteriyordu. Fakat üzerinde durmaya vaktim olmadı, hem de Noel zamanına doğru ele almayı düşünmüştüm. Bu arada Türk devletlerinden başka birilerine aynı konuyu bilip bilmediklerini sordum. Bana İran’ın Azerbaycan bölgesinden İsmail Beyden yanıt geldi. Verdiği yanıt tam aynı olmasa da çok uyduğunu gördüm. Olay şöyle: Türklerin, tek tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor. Bunun tepesi, gökyüzünde oturan tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor, buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde buluruz. Ülgen insanların koruyucusu. O, sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor.
DOĞUM, İSA’NIN DEĞİL GÜNEŞİN YENİDEN DOĞUŞU
Yazılana göre akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden bu olay Türklerden Hristiyanlara geçmiştir. Avrupa ise Hunların gelişlerinden sonra onlardan görerek almıştır, deniliyor. İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok. Doğum, güneşin yeniden doğuşu. Meydan Larousse’da, İsa evrenin nuru olarak algılanıyor ve bu olayın pagan halklardan alınıp İsa’ya yakıştırıldığı yazılıyor. İmparator Konstantin (324-337) zamanında İznik’te toplanan konsülde, 22 Aralık’ta güneşin doğumu için yapılan bu pagan bayramı, İsa’nın doğumu olarak 24 Aralık’a alınıyor ve Noel Bayramı deniyor. Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık’ta kutluyorlarmış bunu. Çam süsleme ise ilk 1605’te Almanya’da görülüyor, oradan Fransa’ya geçiyor. Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını, göçebe, ilkel olarak tanımladığı Türklerden yürütmüş. Yeni yapılmakta olan çalışmalarla Batı’ya Türklerden kim bilir daha nelerin geçtiği ortaya çıkacak? Belki de yazının ve dillerin anasının Türkler olduğu kanıtlanacak.
Sayın Çığ’ın bu sözleri doğrultusunda ileriki günlerde Mu kavmi, Mu kıtası ile ilgili çalışmaları ve verileri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk tarihi ve dili adına eminim sizler de gurur duyacaksınız. Biz, aslında kendimizi yeterince tanımıyoruz. Bizi bize yabancı bilim adamları tanıtmaya(!) çalışıyor. Oysa kendi bilim adamlarımızın çalışmalarını yeterince dikkate alır ve desteklersek çok daha gerçekçi sonuçlara ulaşacağımız kesindir.
Bugün bu konuyu bilmeden Noel kutlarcasına etkinlikler yapan Türk ve Müslüman aileler aslında bunu bilerek yapmış olsa belki Hristiyan âlemi adına değil de kendi eski gelenekleri adına yapmış olurdu. Ama maalesef bunu bilen ve dikkate alan hiç kimse yok. Bu kutlamalar Batı’ya özentinin, Hristiyan kültürünün yansıması olarak sergileniyor. Böylece nasıl bir yapay kültür içine doğru sürüklendiğimizin de seyrine bakıyoruz. Bu da bazı kesimlerce yanlış ve kasıtlı olarak, yılbaşı etkinliklerinin “günah” olarak değerlendirilmesine neden oluyor. Oysa bizim anlayışımızda yılbaşı kutlamaları, sadece yeni bir yılın devreye girmesi, güzel dileklerle bu tarihi olayı sevdiklerimizle, ailemizle birlikte yaşamaktan öte bir içerik barındırmamaktadır. Eminim herkesin yılbaşı anıları arasında unutulmazları, yeri doldurulamayanları vardır. Örneğin çocukluğumda benim için yılbaşı demek, sadece o gün ekranlara çıkmasına izin verilen Orhan Gencebay’ı ekranda izleyebilmekti. Ha, bir de dansöz olayı vardı ki yer yerinden oynardı. Oysa bugün bunlar hayal olmanın ötesinde hiçbir anlam ifade etmez hale geldi. Özel TV kanallarında ne isterseniz var. Dolayısıyla yılbaşı kavramının bu açıdan değeri de kalmadı. Kim bilir, belki de kaybolan, yeri doldurulamayan değerlerimizi yitirdikçe özentilere kapılıp yapay kültürler oluşturma sevdasındandır Noel kutlamalarımız. Oysa sahiplenilmesi gereken nice eşsiz kültür değerlerimiz var. Ama onların tek suçu sanırım, zaten bizim olmaları. Zaman zaman, “O değerler başka ulusların olsaydı belki daha çok sahiplenirdik!” demekten kendimi alamıyorum. Bilmem yanılıyor muyum?
Bir de kesilen çam ağaçları için iki çift laf etmek istiyorum. Kurban Bayramı’nda, sosyal dayanışmanın, Allah’a teslimiyetin, inancın ve paylaşımın göstergesi olarak kesilen kurbanlıklara laf edenler acaba bu ağaçlar kesilirken neredeler? Bir gecelik süs olmanın ötesinde hiçbir işe yaramayan, ertesi gün çöplere atılan bu ağaçların suçu, günahı nedir diye soran yok mu? Haa diyecekler ki “O çamlar özel olarak o gün için yetiştiriliyor. Kaderi bu.” Peki kurbanlıklar nasıl ve neden besleniyor? Onları ağaçtan mı topluyorlar, yoksa mağara kovuklarından mı çıkarıyorlar? Bir tarafta kurbanın sosyal içeriğinin yanı sıra tırnağına kadar değerlendirilmesi, diğer tarafta bir ağacın bir gün için kesilmesi ve ertesi gün işi bitince işe yaramayacak şekilde sadece çöp olarak değerlendirilmek üzere atılması. Maksadım tartışmak değil. Biraz düşünün istedim, hepsi o kadar.
Birilerini eleştirirken “Acaba biz ne yapıyoruz, bizim kusurlarımız nedir?” diye sorma erdemini kendimizde bulmamız en büyük bayramdır. Bu olgunluğa erip, kendimizi sorgulamaya başladığımız gün de kişiliğimizin yıl dönümüdür. Kişi olarak bu günlere bir an evvel erilmesi dileklerimi sunarken tüm Alman dostlarımın “Noel”lerini kutluyorum.
Başta Türk ve Alman dostlarım olmak üzere herkesin yeni yılını kutluyor, yeni yılın kendilerine sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini temenni ediyorum.
Saygılarımla
Tahsin MELAN
Yararlanılan kaynak:
* “Noel bayramının kökeni Türkler! 2008, Muazzez İlmiye ÇIĞ”