- 811 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
SEN GEL BANA SOR
nerden aklıma esti kim bilir
gezdim dün gece şehri şöyle bir
herkes evinde kendi halinde
her yerde huzur her yerde neşe
bir ben uykusuz bir ben huzursuz
bir ben çaresiz bir ben sensiz
gel sen ne çektiğimi bir de bana sor
nerde nasıl yaşarım bir de bana sor
evlerin ışıkları bir bir yanarken
bendeki karanlığı gel de bana sor
Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor
Sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor
Ak düşen saçlarımı tel tel sayarken
Bunca yıl nasıl geçti gel de bana sor.
Şarkı sözünde olduğu gibi, nereden aklıma esti benim de kim bilir…
Motora atlayıp karşı tarafa geçmek. Eminönü ve Karaköy’e adım atmadan tekrar geriye dönmek.
İş gereği de olsa, ki öyle de oluyordu. Şehir hatları vapurlarıyla yapılan o kısa yolculuklar başlı başına bir güzellik bir kültürdü eski İstanbul’da. Çay keyfi ise gelenekten sayılıyordu. Martılara atılan simitler İstanbul’un simgeleri arasına girmişti.
Ben her ne kadar, aklıma nereden esti desem de…
Aklımdan çıkaramadığım anıların, unutamadığım insanların bıraktıkları ayak izlerinin ve denize bıraktıkları şiirsel tatların izini sürmekti aklıma esen belki de…
Çok zorunlu olmadıkça akşam karanlığına kalmamaya çalışırım. Özellikle bu zamanlarda. Saatlerin düzeni nedeniyle akşam aniden iner oluyor şehrin üstüne.
Motorun güvertesinde otururum hava nasıl olursa olsun. Gözlerim karşı kıyıları süzerken dalgın ve hüzünlü. Aklım ve ruhum türlü çeşit anıların ve hayallerin seferinde yol alır. Sarı kuşaklı büyük çay bardağının sıcak vefalı arkadaşlığı eşliğinde.
Bu gün de öyle oldu. Dönüşümde bütün ışıklar yanmaya başlamıştı bir bir.
İşte tam o sıra düştü aklıma Çiğdem TALU. Gözlerim fena doldu. Yağdı yağacak…
İstanbul’ un itibarlı ailelerinden birinin kızı olan Çiğdem Talu, ailesinin edebiyata olan ilgisine karşın, o bu alanı pek benimsememiş. Müzikle de çok içli dışlı olmamış, ta ki Melih Kibar’ın bir çalışmasına rastlayana dek. Timur SELÇUK’un vasıtasıyla başlayan çalışma arkadaşlıkları her ikisini de başarının zirvesine taşımakla kalmaz, belki de ülkenin en büyük Aşkı olarak belleklere kazınır.
Gelin görün ki; bu müstesna bir karaktere, harika bir ruh ve fiziksel güzelliğe sahip olan Çiğdem Talu, 43 yaşında hem canından çok sevdiği aşkı Melih Kibar’ı, hem sevenlerini ve hem de o güzelim şarkı sözlerini yetim bırakır.
Her kelime yalan / Her yürek vefasız
Can üzgün, perişan / Can suskun, kararsız
Çek git diyor şeytan / Git sessiz sedasız
Ve... Gittiğin zaman / Sanma ki ağlayıp sızlarlar ardından.
Ben bu dünyadan / Dosttan düşmandan
Aldım payımı gidiyorum
Günahlarımla / Sevaplarımla / Aldım başımı / Gidiyorum.
Aşk yok! Diyenler
Aşk var. Hem de ne Aşklar…..
Fakat o yüce duyguyu hazmedemeyenler. Farkında olamayanlar. Zerrece etkilenmeyenler. Hiçe sayanlar. Her satır başında her göz renginde aşkı bulduklarını sananlar için yok sayılabilir kuşkusuz.
Yaradan böyle bir duyguyu her insana bahşetmez. Yaşamasına izin vermez diye düşünmüyorum ben.
Sevdiğiniz biri artık o şehirde yaşamıyorsa eğer, onca kalabalığına karşın bomboştur şehir. Çarpı koymuşsunuzdur şehrin üstüne.
Onsuz kaç yıl geçmiştir aradan?
Nerededir? Nasıldır? Ne yapıyordur şimdi?
Sizin onu düşünüp özlediğiniz kadar o da sizi düşünüp özlüyor mu…
Zaman.
Ne kadar önemli bir kavramdır insan hayatında oysa. Yaradan’ın yarattığı her şeyin zamana endeksli olduğu alemlerin düzenine bakıldığında açıkça belli olmuyor mu.
Alınan tek bir nefesin bile insan hayatında oynadığı rolün büyüklüğü bütün insanlarda aynı değilmidir.
Bir yıl daha geçip gitti öyle ya da böyle. Yani tam 365 gün.
Ellerini tuttum. Ellerinin bana verdiği güven zamanı bile durdurdu.
Umutlar, beklentiler, hayaller ve dilekler bir kez daha gönüllerden yükselip, dökülecektir dillerden bu yeni yıl akşamında gene.
Geçen yıl aramızda olan uzaktan yakıdan bilip tanıdıklarımız bu yıl aramızda değiller maalesef.
Belki de aynı masayı paylaştığımız. Şakalar yaptığımız. Yeni yıllarını kutladığımız sevdiklerimizi ne kadar çok özlediğimizi daha çok fark edeceğiz bu yıl.
Ne olur. Şimdiden oturalım ve gene uzak-yakın demeden bütün tanıdıklarımızı arayıp gönüllerini hoş edecek sözler söyleyelim. Aramızda kırgınlık ve sitemlerin olduğunu düşünüyor olsak da, bunları bir kalemde silelim tez elden. En azından yeni yıla iç huzuruyla girmenin şansını armağan edelim yeni yılda kendimize.
Her şey seninle güzel / Yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin / Peşinde koşmak bile
Her şey seninle güzel / Bu toprak, bu taş bile
İçimdeki bu korku, / Gözümdeki yaş bile.
Gözleriniz hep sevinç ve mutluluk yaşlarıyla beslensin dilerim.
İyi Seneler.
YORUMLAR
DEVRİM DENİZERİ
Çok teşekkürler.
Ne hoş kelime öbekleriydi bunlar? Şehir ritüelleri, yaşamın tarifsiz anları ne hoş anlatılmıştı? Hepimize iyi seneler şimdiden. Tebrikle.
DEVRİM DENİZERİ
Varolun.
Esenlikler.
DEVRİM DENİZERİ
Çok teşekkür ederim.
Sağlıcakla.
Her aşk kendi göz yaşlarında boğulur.... Sanırım aşkları geriye bırakan kişilerin yetim kalan şiirleri bestelerle şarkılara,türkülere yoldaş...
Borç bir dünyanın, alacaklı aşklarına feda edilen duygular, bedenimi esirleştiren her düş, ruhumu özgürleştiren her hayalimin ardına saklanıyor. Aşk ,savaş meydanında, beyaz bir at üstünde savaşıyor. Halbuki sen ve ben; birer savaş esiri, tel örgülerin sınırında ,bir tarafta sen, bir tarafta ben.
" Tarifsiz bir melankoliyi sürekli içimde taşıyorum. Öyle bir duygu ki, kelimelerle açıklanamaz. Korkuyla karışık, ne olduğunu ancak şeytan bilebilir..."
Saygılar.sevgiler
DEVRİM DENİZERİ
Esenlik dileklerimle.
Hoş seda iyidir,baki kalacak odur,zorluklar ve zorun egemenliğinde güç haykırışları boğmaktadır,
zorun ve zalimin kendi kazdığı kuyuda,tuzakta kendi oyununda yenilmesi dileğiyle.
selamla
DEVRİM DENİZERİ
Geride bıraktıklarımız onurumuz olacaktır kimse bilmese de...
Selam benden de.