AKP’nin Başarı Nedeni Ve Kimlik Bunalımı Yaşayan Ülkem !
AKP’nin Başarı Nedeni Ve Kimlik Bunalımı Yaşayan Ülkem !
Geçen yazımda
ülkemizde var olan kültürel kimliklerin siyasi partilerle özdeşleştiği,
siyasi parti taraftarlığının bir “kimlik” olarak daha etkili hale geldiği yeni bir dönemin içinde olduğumuza dair bazı gözlemlerimi paylaşmıştım.
Konunun popüler oluşunun büyük ölçüde Amerikan siyasetinde Cumhuriyetçilerle Demokratların aralarında gözlenen siyasi kutuplaşmanın giderek yükseldiğine ilişkin tartışmalar olduğunu görmekteyiz.
Amerika’daki “siyahi”lere karşı ırkçılığın,
ırkçılığın nefret suçu sayılması nedeniyle kamu alanında ortaya çıkmasa da Cumhuriyetçi parti içinde varlığına devam edebildiğine,
ırkçılığı benimseyen beyaz bir Amerikalı kimliğin bir siyasi parti çatısı altında kendine yer bulmuş olduğuna dair çalışmalara dikkat çekmeliyiz.
Ülkemizde de gerek 30 Mart yerel seçimlerinden ve gerekse 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden, sultan RTE ve AKP faşizmin,
demokrasi fikrine aykırı yaptıkları yanında yolsuzluklarla ilgili ortaya atılan iddialara rağmen başarılı çıkmasının açıklanmaya muhtaç bir yanı olduğu ortada.
Kimileri bu başarıyı AKP seçmeninin ‘’koyun olmasına’’,
“cahilliğine” kimileri ise “otoriter yönetim sevgisine” bağlamayı tercih ederken kimileri de AKP’nin toplumun değişim talebine uygun davranmasına bağladı.
Doğrusu daha önce de yazmıştım,
ben bu açıklamaların hiç birinin durumu tatmin edici bir biçimde aydınlattığı kanaatinde değilim.
Benim görüşüm,
Türkiye’nin kimlikler sosyolojisiyle siyasi sosyolojisinin siyasi parti yapılarında üst üste geldiği ve bu nedenle de AKP’nin başarısının,
ülkedeki en kalabalık kimlik olarak İslami kimliğin AKP ile bütünleşmesiyle AKP’yi sandıktan çıkardığı yönündedir.
Bir başka ifadeyle;
bundan böyle (yani vesayet rejiminin geriletilmesinden sonra) “sandık”, bizdeki ifadesiyle “demokrasi”, toplumda en geniş ve yaygın olan kimliğin,
yani İslami kimliğin iktidarını gösteren bir araca dönüşmüş durumda.
Nitekim;
Mehmet Sadi Bilgiç,
Fatma Serap Koydemir ve Salih Akyürek’in Bilge Strateji Dergisi’nde yayınladıkları “Türkiye’de Kimlikler Arası Kutuplaşmanın Sosyal Mesafe Üzerinden Ölçümü ve Toplumsal Güvenliğe Etkisi” adlı çalışmaları bu bakımdan önemli tespitlerde bulunmaktadırlar.
Benim dikkatimi çeken bulgularından biri şu:
“... Parti seçmenlerinin birbirlerine yönelik sosyal mesafesinin etnik ve mezhepsel kimlikler temelinde yaşanan sosyal mesafeden daha yüksek olduğu görülmektedir.
Ülkedeki siyasi partiler ve seçmen yapısı da dikkate alındığında bu durum,
siyasi düzeyde yaşanan sosyal mesafenin, toplumdaki kutuplaşmanın temel eksenini oluşturduğuna ve etnik ve mezhepsel boyutlardaki sosyal mesafeyle iç içe geçtiğine işaret etmektedir”.
Toplumsal kimliklerin siyasi partilerle özdeşleşmesi (yukarıdaki çalışmada siyasi partilerin kutuplaşmayı toplumsal kimliklerin de ötesine taşımaları) neden çatışmacı bir siyasi iklime sahip olduğumuzu bence yeterince açıklıyor.
Çatışmacı siyasetin ise dengeleri yeniden kurulması gereken,
aksi durumda bir kaosun içine gömülme tehlikesi olan ülkemizde anlamlı bir siyaset olmadığı da ortada.
İşte bütün bu nedenlerle Birleşik Haziran Hareketi siyaseti ülkemizde geleceğin siyasetidir.
Birleşik Haziran Hareketinde vücut bulan “Türkiyelileşme” siyaseti,
toplumda “mağdur” edilmiş bütün kimliklerin kendilerini ifade edebilecekleri ve böylelikle kimlikleri aşan “Devrimci demokrat” bir kimliği inşa edebilecekleri yeni ve ülkenin birinci derecede önemli bir siyasetidir. Vurgulamakta yarar vardır ki bu anlamıyla ne irili ufaklı sol partiler,
ne düzenin iktidarını yürüten sultan RTE’nin AKP faşizmi,
ne düzenle işbirliği yapan sözde iktidar namzetleri ne CHP ve ne de MHP “Türkiyelileşmiş” partiler değildirler,
her ne kadar kendileri kendilerini öyle görmüş olsalar da...
Umutmayın,
Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler !..
Atilla Yüceak. Aralık 2014
Araştırmacı Yazar-Şair
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.