- 911 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Yalan
Hiçbir yalanı sevmedim ben, aslında sevmek isterdim… Hani şu beyaz olanları özellikle ama bana hiç söylenmedi. Çünkü beyaz yalan olarak adlandırılan yalan tipi sadece çaresiz insanların derdine deva olmak için söylenirmiş eşi dostu tarafından… Ama bana hiç söylenmedi… Düşünüyorum da acaba beni anlayabilecek eşim dostum mu yok etrafımda yoksa her zaman çare üretebilen bir mekanizmaya sahip bir kişilik örneği mi sergiliyorum? Ve bu sergiye katılanlar tüm tablolarıma gelişigüzel bakarak arkalarına dönüp gidiyorlar… Halbuki ağlayan bir güneş çiziyorum ya da kara bulutlar kaplıyor göğün zembereğini… Mesela bir kız çocuğu çiziyorum, boynu biraz sola doğru eğik, gözleri dolu dolu ancak yanaklarında yaşlar yok… Görmüyorlar ama gökkuşağının bir rengi kayıp, pastel renk yok hiçbir resimde, hepsi karanlığın efendisinde raks eden bir cümbüşün ezgisine takılıp gidiyorlar… Halbuki bazı yüreklerdeki hakikatler detaylarda gizlidir.
Yüzümün güldüğüne, hayata olan bağlılığıma, çocuk sevgime, umutlarıma bakmayın, insan kendisine yetmiyor bazen. Yüzün gerisinde yaşananları tek başına sırtlanmaktan yoruluyor ve kamburu çıkıyor düşüncelerin, eziliyor çaresizliklerin altında iç dünyam ve istiyorum ki, biri çıksın ve duysun bu külfetli serzenişi… “ Birazını bana bırak” desin, yağmasa bile gürlesin, beyaz yalan söylesin ama en önemlisi biri çıksın ve “ben seni aslında çok iyi anlıyorum” desin, dokunsun omzuma usulca, gözlerinin içindeki samimiyet ele geçirsin benliğimi ve dökeyim eteğimdeki taşları, hepsini uçsuz bucaksız bir denize fırlatalım beraber…
Bir insan, ne kadar dik dursa da onun eğildiği anlar da vardır. Örneğin şiir, bilinçaltının dışa vurumudur aslında her zaman söylediğim gibi… Ve sanrıların bir vücutta var oluşu… Her zaman gülen insanlar sadece yalnızken ağlar ve şiir yazarken… O yüzden de yalnızken şiir yazmayı seçerler kendilerine, kimse görmesin diye gözyaşlarını. Ancak okuyucu tarafından d/okunur o gözyaşları yalnızlık kilimine, ilmek ilmek…
İnsan kendisine yetmiyor bazen. Yalnızlık sarmaşıkları boğarken gecesini, iplerini kesebilecek kadar cesareti olan birilerini arıyor yanında, öyle biri ki iç dünyasının çözülemezliğine inat, okusun ruhunu ve beyaz yalanlar söylesin… Hayallerine ortak olsun, gerçekleşemeyecekse bile gerçekleşme ihtimalinin olduğunu söylesin bu kandırmak değil, çünkü biri kendisine yalan söylendiğini bilir, yapacaklarını ya da yapamayacaklarını da bilir ama kendisine inanan birilerinin varlığını hissetmek ister. İşte bu noktada yalnızken güvensiz olur insan, özgüven denilen şey terk eder ruhu, ruh çırılçıplak kalır harabesinde, üşür… Bu titreyişler çaresizliğin dışa vurumudur… Sıtmalı bir yalnızlığın soluk benzi gibidir sonunu bekleyen…
Velhasıl zordur bazılarını anlamak, açık ve net görünseler de içlerinde volkanlar patlayan bir yanardağdır çoğu… Böylelerinin ruhunu yalnız bırakmamak için ya yanmayı göze almalıdır insan ya da yakmayı ve genelde ikincisi makbuldür… Yalnız, yanmaya mahkûmdur…