- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karanlıkta Beklenen Korku
Bir haftadır eve gece yarısı içkili geliyordu. Ağzı burnu birbirine karışmış bir halde… Oğlunun bu durumu alışkanlık yapmasından korkuyordu. "Acaba uyuşturucu filan mı kullanıyor? Aman yoktur öyle bir şey! Ya kullanıyorsa?" diye kaygılanmaya başladı. "Babasının ölümünden beri kendine gelemedi ki yavrucak.", dedi. Yağmur hızlanıyordu. Kadının da telaşı büyüyordu. Pencereye yaklaştı. O anda camda bir leke gördü, üstüne nefesiyle buhar yapıp sonra da koluyla camı sildi.
Birden gözü perdesi olmayan evin içine takıldı. Koltukta bornozlu bir adam oturuyordu. Adama sinirli sinirli… "Penceresinin perdesi bile yok, utanmıyor mu bu pezevenk ne cesaret ?" diye söylendi. Fakat tatlı gelmiş olacaktı çıplak adamı dikizlemek ki gözünü ondan ayırmadı. "Ne yakışıklı adam. Boyu da nasıl uzun? Yürüyüşü de çok karizmatik insanı dinden imandan çıkarır be böyleleri…" dedi.
Adam orta yaşlıydı. Uzun boylu, geniş omuzları vardı. Elindeki sigarasını kül tablasına bırakırken yere düşürdü. Kadın bağırdı hemen sanki adam onu duyacaktı. "Tüh! Allah kahretsin evi yakacaktın lan!" Bir kadın görmeyi bekledi. "Acaba evde kimse var mı ?" diye. Ama adam yalnızdı.
Bir araba sesi duydu irkildi yerinden. Hemen koşup zilin çalmasını bile beklemeden kapıyı açtı. Kimsenin gelmediğini görünce tekrar pencereye doğru gidip aşağıya baktı. Karşı evi dikizlemeyi unuttu.
Kapıya iki bin sekiz model KİA marka bir otomobil yanaştı. Adam ön koltuktan indi. Arabanın sağ tarafından manav dükkânına ait tentenin altından dolaşarak sol tarafındaki kapıyı açtı. Arkada biri bağırıyordu. Bu bir bayandı. Adam kadının kolundan çekiştiriyor çıkartmak için. O da arabadan inmesin diye direniyordu. Kızın ismi Şengül idi. Adamınki Ahmet… Yanındaki çocuk ona bu isimle sesleniyordu. Ağlıyordu kız. Camdan aşağıya bakan kadın, üzüldü kıza "yazık", dedi. Pencere yukarıdan açıktı duyuluyordu sesleri…
Şengül bir gece kulübünde şarkıcıydı. Kızın üzerinde mor uzun bir elbise vardı. Parlak taşları karanlık da göz alıyordu. Ahmet, kızın kolundan çekip arabadan aşağıya indirdi sonunda. O sırada Şükran " vallahi yanlış anlıyorsun dur da anlatayım." dedi. Baktı dinlemeyecek anlatmaya başladı. "Patron konsomatrise çık dedi. Çıkmam deyince beni tehdit edip zorla oturttu masaya. Kurbanın olayım inan bana. " Sürükleyerek evine soktu kapıyı üstüne kilitleyip arabasına binip gitti. Kız kapıyı yumrukladı. Belki sesini duyan olurda açarlar diye ama...
Ahmet, Şengül’ü seviyordu kızda onu… Fakat Ahmet’in ailesi gece kulüplerinde şarkıcı bir gelin istemiyordu. Bu yüzden babasıyla kavga etmişti. Babası hiçbir zaman güvenmemişti Ahmet’e. "Yirmi altı yaşında daha bir baltaya sap değil ",derdi. Dayanamadı babasının aşağılamalarına, içten içe öfkeliydi zaten. O da tasını tarağını toplayıp terk etmişti evi.
"Evlenecekmiş beyefendi hem de bir bar kızıyla. Bu yaşına kadar doğru düzgün bir işte mi çalışmış acaba?" dediğini duydu babasının, evden giderken.
Oysa çalışmak istemişti. Babasının yapamazsın demesi yüzünden şevki kırılmış hep vazgeçmişti… O da çıkıp gitmişti işte. Olan gene zavallı anneciğine oldu. İki gözü iki çeşme ağlıyordu. Kocası, karısının üzüldüğünü görünce "ağlama boşuna dayanamaz bir kaç gün sonra burnu sürter döner geri merak etme " dedi. Fakat Ahmet kararlıydı dönmeyecekti.
Yağmur hızını attırarak yağmaya devam ediyordu. Kadının da telaşı büyüyordu. Telefonu çalacakta kötü haber gelecek diye ödü kopuyordu "biraz sonra sabah olacak" diye düşündü. Yağmur damlalarının kendi birikintilerine çarpınca çıkardığı ses kaygısını perçinliyordu. Kapı yumruklanarak çalındı. Kadın koştu açtı gelen oğluydu. Görünce boynuna atladı sevinçten. Oğlu şoke oldu "dur! Anne boğacaksın beni" dedi.
"Nerde kaldın?" dedi kadın
"Sabah giderken demiştim ya gece geç geleceğimi"
"Ağzın içki kokuyor gene içki mi içtin sen?"
"Evet, arkadaşlarlaydım içki muhabbeti zaman nasıl geçti anlamadım bile"
Kadın oğlunun gömleğindeki boya lekelerini gördü ve yalvarır gibi sordu "Ali oğlum doğruyu söyle ne işler çeviriyorsunuz. Bu gömleğindeki boyalar ne?" dedi kadın.
"Üff saçmalama anne ya ne çevireceğiz" dedi ve ekledi sessizce " bu annemde ne şeytan kadın ya hiç bir şey kaçmıyor gözünden"
"Arkadaşın evini kırmızıya boyadık arkadaş Kürt’te"
"Hıı oğlum ama kırmızı boğar" dedi inanırmış gibi yaparak.
Gizli bir şey yaptıysa çok fazla saklayamazdı çünkü. Çocukken şeker yemesini yasaklamıştı annesi. Dişleri çürüyor diye ama o gizli gizli yer sonra da gider anlatırdı her şeyi…
"Aman anne ya bize ne kendi istedi bizde boyadık. Sonra çocuk bize masa bile kurdu, oturmuş kalmışız zaman nasıl geçti anlamadım."
Bir siren sesi duydu. Annesi cama koştu meraktan kendisi de odasına… Işığını söndürüp perdenin arasından polis arabasının gözden kaybolmasını bekledi. Kadın "ne oluyor" deyip tam ışığı niye kapattığını soracakken "ışığı açma" diye bağırdı.
"Ne oldu" dedi.
"Yok, bir şey"
"Yoksa bu hal ve tavırlar neyin nesi"
Arabanın gözden kaybolmasıyla sakinleşti. Odadan çıktı salona yürüdü. Birden annesine dönüp "anne vallahi biz bir şey yapmıyoruz içimizdekini dışımıza kırmızı boyalarla vuruyoruz. Halkların kardeşliği bu anne!" yanaklarından makas alıp öptü.
"Tasalanma sen bana bir şey olmaz" dedi. Annesi onun siyasetle uğraşmasını hiç istemiyordu bunu bildiğinden konuşturmadı bile…
"Sabah konuşuruz ha çok uykum var." dedi. Ve gidip uyudu. Zavallı kadın, ana kalbi işte gün ağarıncaya kadar uyku girmedi gözüne. Bir ara uykuya dalmış uyandığında oğlu gitmişti.
Evgin Atalay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.