- 671 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
TEKRAR
Güneş tam tepede, alnımda terler damla damla, boncuksu kıvamda, aktı akacak yanaklarımdan aşağı... Henüz dokuz on yaşında afacan bir çocuğum. Elimde ip yumağı, sıkı sıkı tutuyorum. Uçutmamı babam yaptı, kuyruğu uzun mu uzun. İlk defa böyle güzel bir uçurtmam oldu. Beş tane ince çıtadan yaptı babam. Tuttuğum takımın renklerinden oluşan uçurtmam gelin gibi süzülüyor gökyüzünde. İpi önce serbest bırakıyorum, sonra aniden hızla geri çekiyorum ve selam çakıyor, hem uçurtmamı izleyen insanlara, hem güneşe hem bulutlara, hem de bana...
Arkadaşlarımın uçurtmalarından hem daha büyük hem de daha renkli ve güzel. Üstelik onlar kendi çabalarıyla yapmışlar, ama benim uçurtmamı babam yaptı. İlk defa babam benim için, beni mutlu edecek bir şey yaptı. Evet benim ve kardeşlerim için para kazanıyor, evimize çeşitli yiyecekler, bayramlarda kıyafetler falan alıyor... Uçurtma benim en büyük özentimdi o yıllarda. Asla becerememiştim bu işi. Arkadaşlarım hep dalga geçerlerdi, yamuk yumuk bir ucube gibi olan uçurtmalarım doğru dürüst uçmazlardı bile. Azıcık havalanırdı, ve kısa bir süre sonra yere çakılırdı. Babam çok yorgun gelirdi, eve de iş getirirdi, ayakkabı tamircisiydi, beş çocuğa bakmanın sorumluluğu içinde bocalayıp dururdu besbelli. Hiç bizimle ilgilenmezdi. Hep gergin, düşünceli ve meşgul olan babam, bana bu uçurtmayı yapmak için saatlerce uğraşmıştı. Benimle sohbet bile etmişti, hatta saçlarımı okşamış, eskiden yaşadığı bir kaç anısından bile bahsetmişti.
Uçurtmamın ipini tahta bir çubuğa sarmış ’ Senin uçurtman en yükseğe uçmalı, tüm mahalle ve şehir senin uçurtmana hayran kalmalı, ben bu uçutmaya sevgimi kattım, hiç bir zaman unutma, ben hem seni hem de kardeşlerini çok ama çok seviyorum!
Ellerimde uçurtmanın ipi, saçlarımda hala sıcaklığını hissettiğim babamın elleri, yüreğimde sevginin açtırdığı, renk renk çiçekler ve kulağımda ’ unutma seni ve kardeşlerini çok ama çok seviyorum! sözlerinin hoş ve güzel tınısı eşliğinde, ağzım kulaklarımda uçurtmama sürekli takla aştırıyor, ve selam çaktırıyordum.
’ Heyy gökyüzü sana küstüm! Bu sözler benim ruhumda senelerce, susmak bilmeyen içimdeki çocuğun sesi olarak kalacaktı. Uçurtmamı alıp vermeyen gökyüzü...
Uçurtmaya öyle bir dalmışım ki, kuzenlerim gelmiş yanı başımda dikiliyorlar. Büyük olan:
’ Ahmet, teyzem seni çağırıyor!
’’Ne zaman geldiniz? diye sormama fırsat vermedi, küçük olan kuzenim, dürttü ağbisini:
’ Ağbi eniştemin öldüğünü niye söylemiyon...
Ellerim buz gibi oldu, parmaklarım gevşedi, ip yumağı kaydı düştü... Uçurtmam yükseldi, sürükledi ip yumağını peşinde. Ben başımı kaldırdım, bakıyorum, arkalarından. Ufaldı, ufaldı koskoca gökyüzünde biraz irice bir nokta şeklini alana dek ufaldı... İçimde ki acının aksine. Yüreğime ve boğazıma bir yumru geldi yerleşti. Büyüdü, büyüdü kocama bir gülle gibi ağırlaştı... Babam kocaman bir çınar, ben altında kalan minik cılız bir kır çiçeği sanki.
Uçurtmamı aldığından bu yana küsüm, gökyüzüne...
YORUMLAR
Okudum... Mutluluğu, kazanma duygusunu, sevgiyi, heyecanı, özlemi ve acıyı yaşadım okurken med cezirlerle.
Yazınızı deneme olarak kaydetseniz de öykü bence. Daha doğrusu hem anı, hem sohbet, hem öykü, hem deneme. Anlatım çok güzel; yaşatıyor okurken. Baba okurun da başını sıvazlıyor, uçurtmayı okur da uçuruyor, baba sevgisini okur da yad ediyor ve acıyı okur da iliklerine kadar hissediyor. Duygu yağmuru desem yeridir bu güzel eserin getirisine.
Çocukken aslında uçurtmayı yapmak bir mühendis edasıyla böbürlenmek demekti. O böbürlenmeden bile üstün bir baba sevgisi çivi gibi çakılıyor beyinlere. O sevginin yerini alan hüzün akabinde başlıyor. Hele ki babanın uçuşu ve kayboluşu ile, uçurtmanın küçülüp gözden kayboluşundaki işaret ve benzetme harika bir olgu.
Bu kalemi okumayı çok seviyorum.
Kutlarım...
Saygılar, selamlar...