DİLİN YOZLAŞMASI VE AHLAK
Zehra ÖZKAN
Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği
Dil veya lisan; insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç, kendisine özgü kuralları olan ve ancak bu kurallar içerisinde gelişen canlı bir varlık, temeli tarihin bilinmeyen dönemlerinde atılmış bir gizli anlaşmalar düzeni, seslerden örülmüş toplumsal bir kurumdur.(1)
Her dil, kendisine göre bir yapı ve işleyiş düzenine sahiptir. Dilin bu yapı ve işleyiş düzenine, “dil bilgisi” veya “gramer” adı verilmektedir. “Yozlaşma” kavramını, dilin işte bu kendi yapı ve işleyişinde görülen bozulmaları, düzensizlikleri anlatmak üzere kullanıyoruz.
1)Dilde Yozlaşma
Dil, bir toplumun kültürünü ve karakterini yansıtan önemli varlıktır. Dilimizin gelecek nesillere aktaracağımız koca bir miras. Ancak bunun bilinçsizliği dili yozlaştırmamıza neden oldu. Lâf arasına sokuşturduğumuz yabancı kelimeler ve düşüncelerimizi kısa yoldan nasıl anlatırız fikri, dilimizin basitleşmesine yol açtı. Üstüne üstlük bir de mantıksızlık eklenince, dilin yok olmasındaki tehlike farkında olmadan had safhalara ulaştı.(2)
Aslında epeyce geriye giden Türk dil ilişkileri tarihi ve bu sırada ortaya çıkan sonuçlar hakkındaki tartışmalar, günümüzde daha da artmıştır. Öyle ki, Türkçe hakkında, önemli bir bölümü bilimsel endişe taşımayan, uzmanlık derecesinde bir dil eğitimi almamış kişilerce yapılan yayınların bazıları “çok satılan” kitaplar arasında yer almakta, baskı üstüne baskı yapmaktadırlar. Bu aynı zamanda, dile karşı olan ilginin de genel bir göstergesi durumundadır ve doğaldır. Çünkü insanoğlunun sahip olduğu en önemli becerilerden biri olan dil, her dönemde ilgi çekici olmuştur. Popüler yayınlardaki tartışmaların farklı neden ve amaçları vardır; konuları da ilk bakışta göründüğünden çok daha geniştir. Gene de söyleyiş ve yazım yanlışları, anlatım yanlışları, başka dillerden alınmış kelimelerin yanlış kullanımı, dil kirlenmesi, dilde yozlaşma, etimoloji, dil eğitimi, yabancı dilde eğitim vb. tartışma konularının başında gelmektedir. Bu konular çoğunlukla iç içe geçmiş durumdadırlar. Söyleyiş yanlışlarından standart dışı söyleyişler, yazım yanlışlarından standart imlaya uymayan yazımlar, noktalama işaretlerinin yanlış kullanımı, iletişimi aksatabilecek eksiklikler, hatalar vb. anlaşılmaktadır. Dil kirlenmesi ve dilde yozlaşmayla ise yabancı dillerden başta yeni, ama zaman zaman eski alıntıların yaygın kullanımı yanında, konuşmada veya yazıda standart olmayan biçimlere yer verilmesi de kastedilmektedir. Etimoloji ve dil eğitimi, yabancı dilde eğitim gibi alanlarda ise, bunlara bağlı çeşitli sorunlar ele alınmaktadır. Tartışmalara katılanlar genel olarak kendi içlerinde de çok farklı yaklaşımlar sergilerler. Ancak karşı karşıya gelinen yeni gelişmelerin nedenlerini çözümlemeye ve anlamaya çalışmaktan çok, belli önyargılar çerçevesinde "doğru" kabul edilen biçimlerdeki değişmeleri, dil yanlışlarını, yabancı dillerin etkisini engellemeye çalışmak bunların ortak yönleridir.(3)
2) Dilde Yozlaşmanın Ahlaka Etkisi
1)Bir batı ülkesinde, dükkânlara ve çocuklara yabancı isim vermenin yasak olduğunu…
2)Türkçenin on bin yıllık geçmişi ile dünyanın en eski ve en üretken bilim dili olduğunu…
3)Dildeki bu hızlı yozlaşma ile gelecekte şuursuz, kişiliksiz, geri kalmış çocuklara sahip olacağımızı…
4)Büyük bir ulusu yok etmek için önce dilin yok edildiğini… Biliyor muydunuz?(4)
Kültür dilden beslenir. Etkileşim aracı olan dil, kişilerin yaşam biçimlerini değişikliğe uğratır. Konuşulan dil aynı olduğu müddetçe insanlar birbirine daha fazla yakınlık duyarlar, daha fazla anlayış ve yardımlaşma gösterirler. Farklı dil insanlar arasında anlaşmazlıklara kopukluklara yol açabilir. Aynı dili kullanan insanların paylaşacakları değerler daha çok olur. Bir olay karşısında hep birden aynı tepkiyi vermeleri daha kolay olur. Anlatılan her türlü bilgiyi, düşünceyi, olayı, kişiler kendi dilinde duymanın ve bunu kolaylıkla anlayabilmenin zevkini yaşarlar.(5)
Yozlaşma, Türkçe sözlüklerde doğasındaki iyi nitelikleri sonradan yitirmek, orijinalliğin bozulması, bir şeyin manevi niteliklerden uzaklaşması şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 1992: 778). Yozlaşma kelimesi İngilizcede “corruption” kavramıyla ifade edilmekte ve ahlaki çöküntü ve toplumsal çürümeyi anlatan bir anlam taşımaktadır.
Yozlaşma kavramı kültür için pek sık kullanılan bir terim değildir. Kültürel çözülme, yabancılaşma, kültürleşme, kültürel özümseme, kültür emperyalizmi gibi kavramlar literatürde daha çok karşımıza çıkmaktadır. Fakat bütün bu kavramların anlamları dikkate alındığında kültürel yozlaşma kavramı, kültürün bozulmaya başlamasını işaret etmektedir. Yozlaşma arttıkça sahip olunan kültür kendine has olan özelliklerini kaybetmekte ve savunmasız bir duruma düşmektedir. Bu sürecin ileriki boyutu kültürel çözülme, yabancılaşma ve var olan kültürün hâkim özelliklerinin tamamen ortadan kaybolması biçiminde olacaktır. Sahip olunan kültürün hâkim özelliklerinin ortadan kaybolması sosyal çözülmeyi akla getirmektedir. Sosyal çözülme kavramı sosyal bütünleşmenin zıddını teşkil eden bir durumu ihtiva etmektedir. Bir ülkede sosyal bütünleşmeyi sağlayan şartlarda bozulma başladığı zaman sosyal çözülme de başlamış demektir (Bilgin, 1997: 17). Bir topluluğu meydana getiren sosyal ilişkilerin bütünlüğü bozacak şekilde gevşemesi, bir toplumu ayakta tutan inanç ve değerlere uyum sağlayamaması, bir toplumda maddi ve manevi kültür unsurlarının bir araya gelerek bir anlam ifade edecek ve işleyen bir bütünü meydana getirecek tarzda birbirlerini tamamlayamama hali toplumda sosyal çözülmeyi ortaya çıkarmaktadır.(6)
Eskiden “entel” taifesi çağdaşlığını “Öz Türkçe” kullanarak “kanıt”lardı. Şimdilerde çağdaşlığın göstergesi İngilizce. Meselâ adamlar tiyatro kurarlar, adı “Tiyatroskop”. Son zamanlarda “happening”ler, “workshop”lar gırla gidiyor. Düşünün bir kere, gözlerini Galleria’da açıp Fame City’de Pin Bowling, Skee Ball, Boom Ball, Whac-a -Mole, Hoop Shot, Galaksie, Beat the Clock ve benzeri oyunlarla vakit geçiren ve McDonald’s’ta yahut Kentucky Fried Chicken’da karınlarını doyuran bacaksızlar büyüdüklerinde hâlimiz ne olacak?
Peki, suçlu kim? Yeni nesillere ana dil şuurunun kazandırılmasında ihmali olan herkes suçludur. Özellikle, Türkçe’nin eski kültürle bütün bağlantılarını keserek Greko-Lâtin temeline dayalı Batı kültürünün ve dünya görüşünün yüklenebileceği “nötr” bir dil meydana getirmek isteyen, bunun için eski kelimeleri, dolayısıyla kelimelerin geçmişten bugüne taşıdıkları kültürü ve ifade inceliklerini de satırdan geçiren aydınların günahı büyüktür. Devletin bütün imkânlarını kullanarak, insanlara uydurma kelimelerle konuşmanın “çağdaşlık”, “ilericilik” olduğunu telkin etmişlerdir. Bu yüzden, zamanla, sadece kelimeler değil, deyim ve atasözleri bile yeni nesillere bayat gelmeye başlamıştır. Hâlbuki dilin asıl zenginlikleri deyimler ve kelimelerin ardındaki tıpkı buz dağlarının görünmeyen tecrübe birikimidir. Öz Türkçe yazdıklarını zanneden yazarlar şöyle bir gözden geçirilirse; Türkçe’nin deyimsiz, nüansları ifade etmekten âciz bir dil hâline geldiği görülecektir.
İşin gerçeği şudur: Birtakım aydınlar, Türkçe’yi zenginleştirmek, Türkçe ’de bulunmayan kavramlara, terimlere karşılıklar bulmak yerine; yediden yetmişe herkesin anladığı ve kullandığı kelimelere yeni karşılıklar uydurmuşlardır. İmkân’ı, ihtimal’i, şart’ı, sebep’i ve daha yüzlercesini kitle iletişim vasıtalarını da arkalarına alarak dilden kovmuşlar. Atılan her kelime ile birlikte nüansları gösteren kelimeler, deyimler ve atasözleri de çöp sepetine gitmiştir. Şu anda çocuklarımıza verebildiğimiz Türkçe, Esperanto gibi sun’î, mekanik, ifade gücü alabildiğine kısır, dudaklarımıza iğreti tutuşturulmuş, güç belâ konuştuğumuz bir dildir. Böylesine yetersizleştirilen bir Türkçe’nin, yabancı bir dili çok iyi öğrenmiş olanlara yetmemesi, yani yabancı kelimeleri davet etmesi tabiidir. Bu bakımdan, düşüncelerini daha iyi ifade etmek için yabancı kelimelere ihtiyaç duyanlar olabilir. Ancak, Türk aydınlarının eski hastalıklarından birinin “Bihruz Bey”lik, yani yabancı kelimeler kullanarak üstünlük taslamak olduğunu unutmamak gerekir.(7)
3) Sonuç
Şimdiki zamanın, geleceğimiz olan, gençleri gerek arkadaş çevresindeki kişilerle gerekse aile ortamında dil kullanımına ve dili kökünden sarsan yozlaştırmalara giderek hem dili hem de ahlaki değerlerimizi yozlaştırmaktadır. Dili; havalı olduğunu düşündükleri yabancı dillerle, zamandan tasarruf zannettikleri kısaltmalarla katlederlerken ahlaklarını da ailesindeki ve çevrelerindeki büyüklere sesleniş biçimleri, hitap şekilleriyle yok etmektedirler. Bu davranışları hem yaşıtları hem de küçükleri için örnek ve daha kötüsü normal olan olarak kabul edilişiyle büyük bir ahlaki çöküntüyü götürüyor bizi.
Bunun önlenmesindeki en önemli görev, ilk eğitimin alındığı, aileye çok büyük görev düşmektedir. Gençlere Türkçe’yi düzgün öğretmek ve toplumumuzun birbirinden önemli değerlerini kaybetmeden gelecek kuşaklara aktarmaya dikkat etmeliyiz. Çünkü bizi diğer toplumlardan ayıran iki şey yozlaşmaya tabii tutulmaktadır; Dil ve Ahlak.
Dipnot
(1)Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul, 1985
(2)Yener Aydın, Türkçe’nin Yozlaşması, s.15-19
(3)Nurettin Demir, Popüler Dil Tartışmalarına Dil İlişkileri Açısından Bakış, s.1
(4)Gös. Yer. (2)
(5)Kadir Pancar, Değerlerimiz ve Kültürel Yozlaşma, 31 Ağustos 2008
(6)Kamil Şahin, Kültürel Yozlaşmaya Neden Olan Bir Unsur Olarak Televizyon, s.6
(7)Beşir Ayvazoğlu, Ah Türkçe Vah Türkçe
KAYNAKÇA
AYDIN, Y. Türkçe’nin Yozlaşması,erişim tarihi 10.12.2014
AYVAZOĞLU, B. Ah Türkçe Vah Türkçe, (www.turkcede.org/turk-dili/850-ah-turkce-vah-turkce.html) erişim tarihi 10.12.2014
DEMİR, N. Popüler Dil Tartışmalarına Dil İlişkileri Açısından Bakış, erişim tarihi 10.12.2014
ERGİN, M. Türk Dil Bilgisi, İstanbul, 1985
Pancar, K. Değerlerimiz ve Kültürel Yozlaşma, (muallims.blogspot.com.tr/2008/09/deerlerimiz-ve-kltrel-yozlama.html) erişim tarihi 10.12.2014
ŞAHİN, K. Kültürel Yozlaşmaya Neden Olan Bir Unsur Olarak Televizyon, (www.google.com.tr) erişim tarihi 10.12.2014
YORUMLAR
''Lisan ile ekin arasındaki muazzam rabıtayı fevkalade ortaya koymuşsunuz.'' dediğimde beni kaç genç anlayacak?
Dil üzerine yaşadığınız tedirginliği anlıyorum lakin dolaşımda olan baskın kültürün diğer kültürlere bir şekilde model teşkil etmesi kaçınılmaz, bizdeki erozyon daha fazla o da ayrı bir mesele, dijitalitenin günden güne arttığı bir dünyada okumayla bağları giderek zayıflayan bir toplumun geleceğinde tabii ki kara bulutlar dolaşacak, gönül verdiğimiz güzel dilimizi yaşatabilmek temennisiyle birlikte yazınızdan ötürü tebrik ve teşekkür ederim..
BU ÜLKENİN SİZLER GİBİ DÜŞÜNEBİLEN VE BU DÜŞÜNCEDE YAZILAR YAZARAK İNSANLARI BİLİNÇLENDİREN BİREYLERE İHTİYAÇ VAR...
BU GÜZEL YAZI İÇİN VE TÜRK TOPLUMUNDA VAR OLAN DİLİN YOZLAŞMASI VE AHLAK KONUSUNA DEĞİNDİĞİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDEREK YAZILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM.
Evet, dil ile ahlak arasında ilişki doğrudan, dolaysızdır diyebiliriz...
Bir ahlak meselesinin öznesini ele aldığımızda, durumun ifadesindeki dil problemleri kolayca görülecektir; mesela, gündemden düşmeyen 'kadına yönelik şiddet' eyleminin öznelerinin durumu, dil problemiyle açıklanabiliyor...
Giderek, bir şairimizin dediği gibi, "Aynı dille konuşuyor/Aynı dili konuşmuyoruz" haline varıyoruz...
Çözüm?...
Biraz da edebiyat açısından bakacağımıza göre, edebiyatçının asli görevi, insanlarla iletişim kurduğu dilin, aynı dili konuşmayı sağlamak olmalıdır, diyebiliriz... Bu güçlüğü öngörmeyen bir edebiyat heveslisinin, asgari bir yetkinliğe ulaşması beklenemez de denebilir...
Teşekkürler...