- 764 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PKK Terör Örgütünün Tunceli Çıkmazı
Terör örgütü içerisinde görev alıp bir şekilde örgütten ayrılma zorunda kalan veya dışlanan örgüt elemanları kendi doğrularına göre örgütün iç yüzünü açığa çıkarma ve bir hesaplaşma gayreti içinde bulunmaktadırlar.
Eski bir PKK terör örgütü elemanı şöyle diyor: ‘‘Oğulları, kızları devlet güçleri tarafından öldürülenler, köyleri yakılıp yıkılanlar, faili meçhullerle karşılaşanlar şu veya bu şekilde haklarını arayabiliyor, seslerini duyurabiliyorlar. Oğulları, kızları kendi arkadaşları tarafından, PKK tarafından infaz edilenler ise bir sessizliğe gömülmüş, hayattan tamamen kopmuşlardır. Bu aileler için başvurulacak bir makam yoktur…’’
Terör örgütünün 15 bin elemanını ajan, hain, işbirlikçi gibi çeşitli bahanelerle infaz ettiği ifade edilmektedir. İleri sürülen bir diğer önemli bahane ise terörist başının kendi konumunu korumak amacıyla yaptırdığı belirtilmektedir.
Burada bir parantez açarak Eski Türkiye İşçi Partili, sonra Kürdistan Sosyalist Partili Kemal Burkay gibi terör örgütünü MİT’in kurduğunu savunanlar olduğu gibi, Kürdistan devrimcileri grubunun kurduğunu kendilerine göre deliller sunarak savunanlar da var. Diğer taraftan örgütün kurucuları arasında Kürt, Zaza, Laz, Arnavut, Türk gibi farklı kökenli militanların olduğu belirtilmektedir.
Zaza kökenli eski bir militan ise farklı etnik grup ve farklı mezheplere mensup ilk kurucularının isimleri, doğum yerleri, örgüte nereden ne zaman katıldığı, bulunduğu eylemler, akıbeti gibi durumlarını açıklarken terör örgütünü kendilerinin kurduğunu savunmaktadır. Bu görüşe göre terör örgütü sol örgütler içindeki Kürtçü militanların attığı temeller üzerinden beslenerek yükselmiş ve en acımasız bir örgüt haline gelmiştir.
İsmi zikredilen militanların örgüte katılım yerlerine bakıldığında Tunceli, Bingöl, Elazığ, Sivas illeri ve Tunceli Öğretmen okulu öne çıkmaktadır. Bu bölge bana Zazaların ve Alevi inancının yoğun olduğu bir bölgeyi hatırlatmaktadır.
Yine Zaza kökenli militanın yazdıklarına; Kemal Burkay ve çevresi künyeleri verilen militanları ve örgütlerini ‘apocular’ olarak ifade etmiş buna Doğu Perinçek’in Aydınlık grubu da destek olmuş, arkasından bazı Türk basını ile bazı diğer Kürtçü örgütler buna destek vermiş ve terörist başının Kürtler arasında tanıtarak bir yere gelmesine zemin hazırlamışlardır.
Aynı militan, Terör örgütünü kuran ve adlarını zikrettiği militanların yüzde doksan beşinin PKK terör örgütü tarafından öldürüldüğünü veya ihanetle suçlandığını belirtmektedir. Buna göre de verdiği bir istatistikte PKK terör örgütünü kuranlardan 44’ünün iç infaz sonucu katledildiğini, 36’sının siyasi olarak tasfiye edildiğini, 14’ünün ise örgüt içinde olmasına rağmen etkisiz ve yetkisiz kılındığını ifade etmektedir. Terör militanlarının reklâmını yapmamak adına isim vermiyorum. Buraya kadar olan kısımdan çoğunluğu Kürt olmayan önemli yerlerdeki militanların saf dışı bırakılmış olması sonucuna varmak mümkün.
Terör örgütü yönetimi özgürlükçü, demokrat, öz eleştirici, hakkaniyetli olmuş olsaydı bir iç hesaplaşma, 15 bine ulaşacak kadar ve infaz edeceği militanına kendi mezarını kendisine kazdıracak kadar acımasız, kendi militanının beşikteki bebeğine kadar katleden gaddarca örgüt içi infazlar olur muydu bilemeyiz.
Dünyanın en acımasız terör örgütleri arasında görebileceğimiz PKK terör örgütünün iç yüzünü ve vahşiliğini piyasaya sürenler kendi elemanları olduğuna göre örgütten dışlanmalarına sebep olan çok önemli bazı anlaşmazlıkları olmalı. Ki örgüte bir şekilde destek verenlerden bunun farkında olanlar da var olmayanlar da.
Bölücü Kürt faşizminin binlerce şehide rağmen Türkiye Cumhuriyetine nasıl bir faydası dokunacak ki istekleri birer birer yerine getiriliyor? Diğer bir tehlikenin farkında değiller mi acaba?
PKK terör örgütünü MİT’in kurduğunu düşünenlerin farklı bir iddiaları daha var: Doğu ve Güneydoğu ağırlıklı sol örgütlerin pasifleştirilmesi amacıyla kurdurulmuş ve tüm Kürtçü örgütler PKK çatısı altında toplanmaya itilmiştir.
Yetmişli yıllarda Güneydoğu’da faaliyet gösteren Rızgari, Ala Rızgari, Kawa, Denge Kawa, DDKD gibi Kürtçü örgütlerin bulunduğu malum. Bu örgütler terör örgütüyle bazen çatışma yaşasalar bile seksen ihtilali sonrasında bir şekilde o zamanlarda ‘apocular’ diye adlandırılan ve daha baskın gelen PKK terör örgütünün çatısı altında toplanmış olmalılar ki terör eylemlerinde adlarını duymuşluğumuz yoktur.
Görev icabı Diyarbakır’da bulunduğum zaman Tunceli Ovacık’tan Zaza Alevisi olduğunu bildiğim bir öğretmen Şafi Kürt bir öğrenciyle konuşurken, öğrenciye süpürge gibi gündelik olarak kullanılan bazı eşyaların isimlerini sorup aldığı cevaba göre kendilerinin de o eşyaya Zazaca ne dediklerini söyleyip dil benzerliği ve dil farklılığı kıyaslaması yaptığına şahit olmuştum.
Bu öğretmen on gün on beş gün aralarla ancak okula uğrardı. Bir gün hocam siz gidiyor on beş gün görünmüyorsunuz, sonra görünüp tekrar kayboluyorsunuz, ne yapıyorsunuz bu günlerde diye sorduğumda: ‘‘ Ben örgüt adına iller arasında silah sevkıyatı yapıyorum’’ cevabını vermişti. Peki nasıl yapıyorsunuz yakalanmıyor musunuz dediğimde: ‘’ Silahları paket halinde otobüsün bagajına koyuyorum, yakalanırsa sahiplenmiyorum, yakalanmazsa sorun yok inerken paketi alıp iniyorum’’ demişti.
Öğretmen bir PKK’lıydı ve devlet memurluğunun yanında köylülerin ‘apocular’ dediği gruplara silah taşıyarak kuryelik görevini yapıyordu.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki o öğretmen etnik olarak Zaza bile olsa kendisini Kürtlükten soyutlamıyor beklide Zazaları Kürt olarak biliyordu. Ya da Türkiye Cumhuriyetine Kürtçülerle beraber kast etmek istiyordu daha niceleriyle beraber.
Günümüzde bile Zazaları Kürt sayan Kürtçüler var. Bunun yanında özellikle Alevi inancında olanlarından hareketle Zazaları Türk sayan olduğu gibi Zazaları ne Kürt ne Türk ayrı bir etnik grup olarak görenler var.
Sözde Kürt açılımı ve çözüm süreci ile beraber Tunceli ve çevresi ağırlıklı olarak Zazalar az da olsa var olan seslerini yükseltmeye başladılar. Çünkü Terör örgütü devletten ne koparırsa Kürtler adına koparıyor ve Zazalar hiç hesaba katılmadığı gibi örgüt tarafından Kürt sayılıyor ve asimile edildiklerine inanıyorlardı.
Terörist başının tek adam tek lider konumunda kalmak istemesinin altında aslında Kürt etnik ırkçılığının yattığı gerçeği de bilmeyenler tarafından bilinir duruma gelmiş oluyordu. Örgüt içi hesaplaşmalarda infaz edilen veya saf dışı bırakılan örgüt ileri gelenlerinin büyük çoğunluğunun Zaza bölgesinden olması da örgütteki Kürt ırkçılığının diğer bir kanıtı sayılmaktadır.
Aynı kamplarda eğitim görüp eylemlerini beraber gerçekleştiren militanlardan Zazaların Kürtleri ‘apocu Kürt faşistler, Şafi Kürtler, Ermeni Kürt faşistler’ diye nitelemesi, Kürtçülerin ise Zaraları bölücülükle, Kemalistlikle hatta Türkçülükle ilişkilendirmeleri bir yol ayrımında bulunduklarını ortaya koymaktadır.
Burada iki faktör ortaya çıkıyor: Bir etnik farklılık, iki inanç farklılığı. Zazaların Kürtçülere Şafi Kürt demesi, Kürtçülerin ise Zazalara ait bazı dernekleri faşist ve CHP’li olarak nitelendirmesi bunun açık delili olsa gerek.
Diğer taraftan, Alevilerin Şafi Kürt kültürüne asimile olmasına hayır diyenlerin varlığı da bir kopmanın söz konusu olduğunu gösteriyor.
Ta yetmişli yıllardan beri var olan fakat son yıllarda yüksek sesle dillendirilen bu durumun Türkiye Cumhuriyeti için hayırlara mı yoksa şerlere mi vesile olacağını zaman gösterecek. Bu arada özellikle seksen ihtilali öncesi zaman zaman PKK terör örgütüyle de çatışmalar yaşayan ve hala varlığını sürdüren bazı sol örgütlerin tutumlarının nasıl olacağını yine zamana bırakacağız.
PKK terör örgütü elemanlarının; yönetimini Zaza patentli örgüt üyelerinin yaptığını ifade ettikleri bazı gruplar için ‘’Kontracılar, CHP’li ülkücü bozkurtlar, Kürtleri bölmeye çalışan kontracı Türkler’’ gibi imalarda bulunması ise ayrı muamma.
Verilen bilgilere göre 1974 yılında Ankara Tuzluçayır’da ‘apocular’ diye adlandırılan 10 civarında militanın gerçekleştirdiği bir toplantı olur. Daha sonra Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde yapılan toplantıda 120 civarında militana görev verilir ki bu kişiler örgütün kurucuları olarak belirtiliyor.
1974–78 yılları arasında görev alan militanların çoğunluğunun Tunceli doğumlu diğer taraftan bir kısmının da Tunceli Öğretmen Okulu öğrencisi veya mezunu olması dikkat çekicidir. Diğer bir ayrıntı ise kurucular olarak bilinen militanların arasında 9 kişinin Türk olduğudur.
İç hesaplaşma yoluyla çoğunluğu infaz veya hain ilan edilen militanların bu grup içinden olduğu ifade edildiğine göre örgütte bir Zaza Alevi ayrımcılığı olduğu açıkça görülüyor.
Daha sonra Tunceli Bingöl ağırlığı azalır ve Diyarbakır, Urfa, Siirt, Şırnak, Hakkâri, Van gibi iller ile Suriye ağırlı artarken eğitim seviyesi de düşer.
Teröristin memleketinin, etnik kökeninin, inancının ne olduğu çok da önemli değil. Ülke için terör nerden gelirse gelsin terördür, gerçekleştirenler ise teröristtir. Fakat buradaki dikkat çekici bir noktayı tekrar etmeden de geçemeyeceğim.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin pazarlığa oturduğu ve millete hoş göstermeye çalıştığı Terörist başının, örgütü tamamen Kürt ırkçılığına götürmek istemesi bunu yaparken de Kürt olmayan militanlarını konumu ne olursa olsun, özellikle ileri uçtakileri en acımasız şekilde bertaraf etmeye çalışmasıdır.
On binlerce insanın ölümünden sorumlu olan terör örgütünün ve elebaşının Tunceli’ye bakış açısını oraya gönderdiği gurubunun nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair sözde eyalet komutanına verdiği bir talimat ve yetkinin özetinden anlamak mümkün. Şöyle ki:
Tunceli halkı üzerinde baskı uygulanması böylece halkın örgüte bağlanması, diğer yandan geri dönme ve örgütten kaçışı engelleyeceğinin belirtilmesi. Her ölünün düşmanlığa her düşmanlığın savaşa, her savaşın önderliğin güçlenmesine yol açacağı açıklamasının yapılması. Köylerde devlet yanlısı köylülerin öldürülerek korku salınması. Köylerdeki okulların yakılıp öğretmenlerin öldürülmesi. Verilen kayıplar karşılığında köylerde katliamlar yapılması. Örgütten kaçan militanların ailelerinin taciz edilmesi, öldürülmesi. Yerel PKK’lıların örgüt öncesi yaşamları da dikkate alınarak ilişki içinde olduğu köylerle ayrılığa düşürülmesi. Türk güvenlik güçlerinin halka baskı yapmasını sağlayacak önlemler alınması…
PKK terör örgütü her fırsatta kendileri dışında hiçbir sol örgütün şehirde ve kırsalda barınamayacağını ifade ederken, bölge sorumlusu: ‘‘Türk soluna mensup örgütler bizim misafirimizdir. Misafirler ev sahibi gibi davranamazlar’’ diyordu.
Tunceli İl başkanı Engin Doğru Ocak 2104’de “Dêrsim tarihsel bir hesaplaşmayı tamamlayacak”, derken halkı sindirmek için Tunceli çevresinde örgütün öldürdüklerinin, şehit ettiklerinin hesabını kim verecek acaba. Bölgede öldürülen çok sayıda sivilin yanında öldürülen bazı köy muhtarları: Atadoğru Zaza Alevi, Dokuzkaya Zaza Alevi, Ağaçpınar Zaza Alevi, Yenisöğüt Zaza Alevi, Otlukaya Zaza Alevi, Güleç Zaza Alevi, Sampaşa Zaza Alevidir.
12 kişinin öldürüldüğü Dedebağ Zaza Alevi katliamı. Baba ve kızları 3 kişinin Doğan köy Zaza Alevi Katliamı. Bir örnek daha,7 kişinin katledildiği Elbistan Kantarma köyü alevi.
Ülke genelinde bir Alevi- Sünni çatışması çıkarmak amacıyla Madımak olayından hemen sonra ise 33 kişinin öldürüldüğü Başbağlar katliamı da başka bir ayrıntı.
Küçük bir ayrıntı daha: 22 Mayıs 2007 Ankara’nın Ulus semtinde 7 kişinin ölümü 102 kişinin yaralandığı canlı bomba eylemini gerçekleştiren Güven Akkuş’un nüfusuna kayıt olduğu köyde Alevi inancı ve Türkmen oba kültürü hâkimdir. Eski örgütü TİKB olayı neden üstlenmemiştir acaba?
Zaman zaman PKK terör örgütü elemanlarının cezaevlerinde ölüm orucuna gittiklerini duymayanımız yoktur. Hatta ölümle sonuçlanan olaylar olduğu gibi ölmese de bedeni iflas eden teröristler olmuştur. Fakat burada bir ayrıntı var ki ölüm orucuna gidenler genelde Kürtler değil terör örgütüne taşeronluk yapan eski sol örgütlerin elemanlarıdır. Genelde Tokat’ın, Sivas’ın Tunceli’nin Alevi inançlı örgüt elemanları telef oldukça PKK terör örgütü büyümüştür.
Örgüt cezaevlerini bir okul ve eleman kazanma merkezleri olarak kullanıyordu. Ulus canlı bomba eylemcisi Güven Akkuş da cezaevinde bulunduğu dönemde PKK safına geçti ve kendi sonunu hazırladı. Örgüt her ne kadar eylemi kendisi üstlenmeyip yan kuruluşu TAK ‘a üstlendirdiyse de örgütten kaçıp teslim olan bir militanın ifadesine göre eylemcinin eylemi gerçekleştirmeden önce çektiği video Kandil’de yeni eğitime tabi tutulan militanlara gösteriliyor ve onurlu bir ölüm olduğu vurgulanıyordu.
Kendilerinin Kürt olmadıklarını, Alevilerin de Kürt olmadıklarını savunanlar örgüt yönetimini derin PKK olarak nitelendirirken binlerce militanın derin PKK tarafından öldürüldüğünü söylüyorlar. Bunu söylerken de örgütü kötülüyor hem de devlet karşıtı olduklarını da vurguluyorlar.
Bazıları, örgütün yönetim kadrosunun Alevi ağırlıklı olduğunu belirterek örgütü adeta Alevi örgütü gibi ya da Alevilerin eline geçmiş gibi göstermeye çalışıyor. Eğer örgüt Alevilerin eline geçmiş veya yönetim ağırlığı Alevilerde ise neden Aleviler sürekli bazı hak taleplerinde bulunurken, hazır bunu da bahane edip, devam eden süreç içerisinde Alevi vatandaşlar için devletten bir istekte bulunmuyorlar.
Tunceli’de örgütün siyasi kanadını temsil eden partinin bir önceki yerel seçimdeki oy oranı yüzde otuz iken 2014 yerel seçimlerinde ise oy oranını yüzde kırk ikiye çıkararak belediye başkanlığını tekrar kazanmış, sol örgütlerin desteklediği bağımsız aday ise ancak üçüncü olabilmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki Kandil’in Alevi sol patentli gösterdikleri yönetimi Tunceli solunu desteklememiştir.
Ayrıca burada ilginç bir durum var ki Tunceli belediye başkanlığını kazanan şahıs BDP ve AKP arasındaki ‘İslam kardeşliği’ projesine karşı çıkan BDP il başkanının istifasına neden olmuştur. Belediye başkanlığını kazanan şahsın bağlı olduğu aşiretin Pertek ilçesinde yoğun bir nüfusu vardır ve burada da belediye başkanlığını AKP’nin adayı kazanmıştır.
Türkiye’nin geleceğini çözüm sürenin olumlu bitmesine bağlayanlar açıkça terör örgütü lehine istedikleri tavizi vermeyi kabul ederlerken tehlikenin sona ereceğini, artık anaların ağlamayacağını düşünüyorlarsa yanılma ihtimalleri her zaman vardır. Çünkü terör örgütü ne istiyorsa Kürtler için istiyor ve Zazaları hiç hesaba katmıyorlar. Oysaki Tunceli, Bingöl, Elazığ, Sivas, Diyarbakır, Erzurum gibi illerde yoğun olmak üzere birçok ilde Zazalar bulunmaktadır ve örgüte çok sayıda eleman vermişlerdir. PKK terör örgütü Zazaları asimilasyon amacıyla yok sayarken Zazaların bir kısmının örgütten kopuşu söz konusudur.
Farz edin ki her şeye rağmen bütün Türk ulusu kurumlarıyla beraber kafasını kuma gömdü süreç örgüt lehine sonlandı. Burada yeni tehlikelerin doğmayacağını kim garanti edebilir. Elif Orhan adlı bir yazarın söylemiyle: ‘‘Biz Jar û Diyarın çocukları bu kez yüreğimizi kendimiz için avucumuza alıp alanlara doğru yürüyoruz..’’ Bunun dağlara doğru olmayacağını, Ülkede Kürt-Zaza, Alevi- Sünni, Türk-Zaza, Kürt-Türk çatışmalarının çıkmayacağını bu millete garanti edecek birisi var mı? Ya da bir kurum var mı?
Evet, PKK terör örgütü yerli yabancı çok sayıda Kürt olmayanı Kürt faşizmi adına kullanmıştır. Süreci kendi lehine sonlandırabilirse militanlarını İran ve Suriye gibi Kürtlerin bulunduğu bölgelere kaydırmayı ve kan akıtmaya devam etmeyi düşünmektedir.
Halkların kardeş olmadığını, 72 millete aynı gözle bakılamayacağını terör örgütü en adi işkence ve öldürme eylemlerine başvurarak bağıra bağıra anlatmaya çalıştı aslında.
Terörist başının avukat görüşmelerine ve örgütten ayrılan veya dışlanan bazı militanların beyanlarına göre iç infaz sayısının 15 bini aştığı belirtilirken ‘Bekaa Cehennemi’ olarak adlandırılan yer için ‘‘Bekaa Vadisi kazılsa her yerinden ceset fışkırır’’ ifadesi kullanılmaktadır.
Osmanlıdaki ‘jurnalcilere’ benzetilen ve direk terörist başına bağlı olan örgüt içindeki HPP gizli yapılanması bazı ileri düzeydeki elemanın öldürülmesinden sorumlu tutulmaktadır.
Kan ve korku üzerine kurulu bir yönetim anlayışı esastı. Bütün eli silahlı teröristlerin PKK’lı, PKK’nın da ‘apocucu’ olması terörist başının tek isteği idi. Ters düşenler ve söz hakkı verilmeyenler ise bire birer infaz ediliyordu. Geçtiğimiz aylarda heykeli dikilen teröristin ölümü bile hala esrarını korumaktadır.
Sözde komutan olarak nitelenen birisinin anlatımına göre PKK kampındaki cezaevinde cezaları kesinleşmiş ama birisinin yeniden ifadesinin alınması gereği ortaya çıkar, bunun üzerine görev kendisine verilir. 12’si idam edilmiş 28’i akıbetini bekleyen, penceresi dahi olmayan bir buçuk metre karelik hücrelere ifade almaya gittiğinde terörist başının Şam’da olmasını fırsat bilip diğer mahkûmları da yeniden sorgulamak ister. İlk mahkûm Tuncelili gençlik döneminden tanıdığı birisi çıkar, Dev-Sol militanıdır. Önce Yunanistan sonra Lübnan ardından Bekaa. Suçu ise Türk sol hareketinden gelmiş olması ve örgüt yeminini ‘apocu’ yemini gibi yapmamasıdır. İlk sorgulamalarında vücuduna dökülen yanık naylon izleri vardır.
Sorgulama esnasında yanında bir de yardımcısı vardır. Yardımcı cezaevi ve infazını bekleyen tutsakların durumunu ilk defa Perinçek’in kampa geldiğinde onlara refakat ederken görmüştür. Ve tutukluların tamamı ‘İkibine Doğru’ dergisinde ajan olarak tanıtılmıştır.
Yine sözde Komutanın anlatımına göre: Sol örgütlerle bağlantısı olan tutukluları sorgulama esnasında öğrendiği bir diğer olay. İki kişi soruşturma amaçlı Filistinlilerin İsrail saldırılarına karşı yaptıkları mağaraya alınırlar. Burada akıl almaz işkenceler sonrası baygın düşen tutuklular içerde hapsedilerek akademiye dönülür ve unutulur. On yedi gün sonra hatırlanıyor ve mağaraya gidilir. Ancak gördükleri ağır işkenceler sonrası zaten halsiz düşen tutuklulardan biri açlığa ve susuzluğa daha fazla dayanamadığından ölür. Sağ kalan tutuklu erken ölenin baldırındaki eti koparıp yiyerek ayakta kalmaya çalışıyor, neticede oda ölür.
Bir diğer zatın anlatımına göre ise PKK’lı bir yöneticinin: ‘‘Bütün Dersimliler alçak ve şerefsizdir” sözünü de örnek vererek ‘‘PKK tarihi Dersim’e ve Dersimlilere ihanet tarihidir’’ diyecektir.
Bekaa cehenneminin tanıklarından bir bayan teröristin anlatımında ise: ‘‘Her gün rutin bir şekilde 4–5 kişiyi çıkarıyorlardı. Sonra bunlar kurşun yağmuruna tutuluyordu. Onlar can verirken 450–500 kişi hep bir ağızdan ‘…’ diye slogan atıyordu. Bu vahşet tablosundan sonra da hepimiz spora çıkıyorduk. PKK’nın acı gerçeğinin tanığıyım ben.’’ diyor. Ayrıca beraber bir mahzene gömülen iki mahkûmun kırk gün sonra mahzenin açılmasıyla birbirlerini yiyerek öldüklerinin görüldüğünü anlatıyor.
Bekaa ölüm kampında teröristlere ilk eğitimlerini Filistinli komutanlar vermiştir. Filistin’e özgürlük diye diye yırtınanlar için bir anlam ifade eder mi bilmiyorum.
Terör örgütü Şafi Kürt göçü de sağlayarak belediye başkanlığını kazanıp, özellikle Avrupa ve İstanbul’da Alevi derneklerine sızmayı başarmış olsa da örgüt içi hesaplaşmalar ve doğurduğu, örgütün iç yüzünü dışa vurumlar örgütün bir Tunceli çıkmazına doğru sürüklenmiş olduğunu göstermektedir. Bütün bu olaylardan kimler nasıl etkilenecek zaman gösterecektir. Dileriz ki Alevi Türkmen kardeşlerimiz herhangi bir oyuna gelmez, hak taleplerini yasal yollarla aramaya devam eder.
Örgüt içinde bulunmuş Zazaların örgütü Şafi Kürt faşistler diye tanımlayıp eleştirmesi, hatta örgütten kendi rızaları ile ayrılmış bile olsalar Türk ulusu açısından onlara haklılık payı vermez. Binlerce kişinin kanında hep beraber elleri vardır. Terörün ırkı ve dini yoktur. İster Hanefi, ister Şafii, ister Alevi, ister ateist, ister Zerdüşt; ister Kürt, ister Zaza olsun fark etmez.
Bu yazıyı kaleme almaktaki amacım; terör örgütünden ayrılıp örgütün iç yüzünü açığa vuranların Türk ulusunun başına farklı bir bela açar mı, okuyucuyu düşünmeye sevk etmektir.
Osman Öcal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.