- 455 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
423- başkomser haydar- ard. öyk. yeniyazım
Bizim manzaramızda asudeli işte mahalleydi.
Robert Delaunay: Orfizm resimler yaptı.
Fotoğrafçı Kemal Solmaz’ın vitrininde fotoğraflar vardı. Orfik çekilmiş fotoğraflar.
Asker fotoğrafı: Ardahan kalesi ve askerin figürünü Kemal abi üstüste bindirmiş. Figürlerin kat be kat üstüne konulması orfizm tarzıdır.
Basit bulabileceğiniz tarz Robert Dealunay’a nasip olmuş.
Işığın planlara kat kat uğramasını anlatmak isteyen ressam ışığı tülbent gibi nesnelere örtmüş. Yakın planda, Sabuncuların bostan, bir tülbent onu örtsün. Orta planda Kamer teyzenin evi ve Şemsinur teyzenin hayatlı evi, derenin paytak ördekleri, köprümüz vede Şükrü hocanın çeperli, söğütlü evi, bir tülbentte ona. Arka ve son plan ufki sırtta; Yenimahalle son tülbentte ona olsun.
Güneş ışığını Delaunay sanki bizim Kötemelik mahallesi ile Yenimahallede orfize etmişti. Bir farkla tülbentler kat üstü kat serilmişti.
Güneş ışığı saçmıştı amma velakin Ramazan tabyasında güneş yoktu yerinde:
- Çuuuuu!..
Seki’den köprüye eniş aşağı inin! Bizim ev ile seki kayalık yenimahallenin kaleydeskop terasının bence harikulade manzarası arasında Sabuncuların bostan kalmıştı. Büyük tarlayken bostan ve iki ev yapmıştılar. Sabuncuların, nenenin adıda Sofi Dayının hanımı Pamuk Nene ile adaştı. Sofi Dayının Pamuk Nenesi bizim Sütannemiz gibiydi. Bizi bebekken çocukken çok sevdi.
Pamuk Nenenin bostan meydan gibi tarladır. Kiralık evde bir zaman Başkomiser Haydar amca oturdu.
Üniformalı belediye giysisi giyinirdi.
Şapkası koyu mavi veya lacivertti. Gömlek açık ultramarin mavisi yani deniz göbeği. Pantolon laciverdi.
Uzun boyluydu. Koltuğunun altında ağzı fermuarlı siyah çanta ile yürürdü. Her öğlen yemeğe gelirdi. Disiplinli ve düzen sahibiydi. Akademisyen değildi fakat bir tarihçiydi.
Mütevazi kişiliğinden belli etmezdi tarihçi ve araştırmacılığını.
Birkaç yıl önce " Ardahan tarihi " ile ilgili kitap okuyordum. Yazarı "Haydar Çetinkaya" Haydar Çetinkaya diye diye dercettim. Bir neticeye varamadım. Ardahan’a gittiğimde Celal Karaçay ile Çıldır ve Ardahan tarihi üzerine konuşuyoruz. Aklıma yazarımız geldi, sordum, kimdir?
Celal:
- Haydar amcam ya, dedi.
Haydar Çetinkaya o Haydar Çetinkaya ha. Mütevaziliğinden tahmin etmemizi bile imkansızlaştırmıştı. Çalışkanlığı ve zaman azlığı ve dahi kaynakların kıtlığından işin bu yanında hiç tarağı olmamış.
Ardahanın o günkü kıt kanaat kaynaklarıyla bu araştırmaları yapabilmek gerçekten mucize. Kendisi lise mezunu, belediyede çalışarak nafakasını hakediyordu. İki kız çocuğu vardı. Eşi tutumlu hanımefendiydi. Annemle komşu ve arkadaştı.
Haydar Amca Enver Keskin ve Edip Çanakçı ile çalıştı. Her iki belediye başkanıda yaratıcı ve karizma sahibi başkanlardı. Zabıta başkomiserleri Haydar amca Ardahan musiki sevenler derneğini kurmuştu. Klasik musiki seven yerli yabancı memurlarla Kızılayın eski binasında fasıllar yapıyordular. Saz ve söz ehli olgun insanların beklentisi çalıp söylemekti. Bir konser verdiler. Yaz akşamıydı millet bahçesinde şimdiki çocuk parkının orada fıskıyeli havuz vardı. Roma devrinden beri meydanlarda bulunur. Öyle bir fıskıye idi. Işıkları sallama lambaların altında verdiler. Sandalyeler Tugaydan geldi.
Bir musiki proğramı yapıldı. Keman klarnet çümbüş ve öbür sazlar gırla gitti. Şarkı nağnemeleri aynen şöyleydi:
- Ben seni sevdim seveli döndüm deliye
Huyunu benzettim hele hûrî meleğe,
Gönlümü vermişim sana almam geriye
Sor güle bülbüle ne çeker hârın elinden
Bir dahi gül koklamayım yârin elinden.
Dede Efendinin sözleri sazların melodisiyle eskiden semaya yükselmişliğe yükseldi Ardahan da. Seyircilerin beğenmiş alkışları Millet Bahçesinin dışında yıllarca seslendi.
" Taşın deliğinden çıkmadık," derdi Sarı Dayı. "Bizi de bir ana doğurdu."
Haydar Bey Sabuncuların evden çıkar. Fermuarlı çanta kolunun altında. Birden hareketsiz kalırdı. Şapkayı arkaya atar. Çanta ve kalemini gömlek cebinden önce mi sonra mı çıkartırdı? Çıkartırdı.
Notlar alırdı sarı deftere. Ardahan folkloru veya müziği üzerine.
İlham gelmişti. Haydar amca fikirleri defterine yazıyor. Ardahan folkloründe kadın giysilerini arkadaşlarıyla düzenliyordu. Komisyonu kaymakam teşkil etmişti. Bütün yurttan folklor giysi envanteri çıkartılacakmış. Kültür bakanlığı bunun seferberliğini başlatmış. Yurdun her noktasından resmi çalışma guruplarınca derlenen ve toparlanan bulgular bakanlıkça üzerinde uzmanların çalışmaları ile kat’i karar verilerek standart konuma getirilecekti.
"Kofik"te takılmıştı komisyon ve Haydar bey’e bıraktılar konuyu: Kofiğin neresinde sallanırdı sarı liralar?
Yol süreğinde diğer düşünceler gibi kofiği düşünen folklor tarihçisi adımlarını arşınlıyacaktı. Zeko Dayıgilin Evin önünde, bilahare yokuşa... Kel Binali’nin odunluğu yanbeyinde ve Nalbant İbo Eminin dükkanının aradan çarşıya çıkacaktı.
Bugünkü Naim Balcının konfeksiyonu yoldu. Murat Eminin lastikçi dükkanı, Hamit Eminin sobacı ilk dükkanıyla böğürböğüreydi. Kafkasya tipi " Dükkan" idiler. Kerpiç Binalar yola iki; Celil Ağanın fırının arkasına iki adet dükkandı, ufak ve dardı, önden yüksekliği çok azdı girince başınızı eğerek girmeniz lüzum ederdi. İçeride yer kazılmış ve bir o kadar derinleştirilmişti. Meredekalan soğuğa karşı önlemdi. Badvallı dükkanlar aynı derde mustariben kurgulanmıştır. Toprağın dükkanı kızdırması düşünülmüştü. Bir göz penceresi vitrin niyetine bırakılmıştı. Onun katlanır kapaklı kepengi tahtaydı. Üstten eğik düzlemde demir bir şiş bağlanınca kilit vurulurdu. Köprübaşında ki Kayatürklerin eski yazıhane, Demirci Ali dayının metruk dükkanı, Tuzcu Rahminin gitti- gidecek dükkanı bizim değindiğimiz dükkanların mostraları sayılır.
" Hom Benzettim, güluv eylemişizdir.
Hoç abartı pek fark etmezde!"
... Kofiğin liraları bugünkü haliyle alına düşecek diye karara vardı. Yere düşürülmüş demir elli liranın üzerinde kadın resminde liralar alna kakül -ü perçemleyin dinelmişti. Sezgi bir vakadan essahlığa galebe çalıyordu. İlham kudretten keşfe aklı yeni ufuklara taşımıştı. Şenliğe Zülaliye de kudret kaleminden mülhem sezgiler gelmemiş miydi? Çalışana Allah veriyordu. Lafa daldık!
Zekadan uzak sezgiydi Haydar bey’e güç veren kuvvet veren.
O zamanın eskimiş bilgisiyle çalışmıyordu. Marangozun sürekli aynı tekrarla yaptığı sandalyeyi üretmiyordu.
Zanaatın takrir ürettiğini pekte iyi biliyordu. Zaman: Eski bilinen şeyler gibi köhne zekayı sanat bilmişti. Haydar Amca; sezgi ile sanatkarane uğraşmağı lazım sayardı. Robert Deluanay ve öncü sanatkarlar, süreyi zamanın önüne almıştı. Oluş halinde Yenimahalleyi görseydi Delaunay kendi eserindeki tülbentleri orfize ederdi. Franz Klein Yenimahalleyi beyaz yüzeyde: Siyah kapı- baca boyayan fırça ile ileri geri iki fırça çekerek kompoze ederdi. Sezgiler zekadan farklı yeni, başka, özgün gösteriyor.
Bakmıyor, ufkun ötesini görüyordu. Kazimir Maleviç gibi özgünlüğü son hıtamına çıkarmak sezginin kârıdır.
Oluşu izleyen Kazimir Maleviç sanatına bomboş, bembeyaz kağıtta bembeyaz bir kare düşünün dedi. Hiçlikçilik ile en özgün sanatlardan birini kurdu. Eğer zamanı, bakmayı izleseydi. Zanaatkâr gibi tekraren yapılan şeylerden masa- sandalye yapardı. Sezgi ve sürenin ardına takılarak, Haydar bey talihi kadar alın teriyle çalıştı ve Tanrının bahşına mazhar oldu.
Uluslararası kongrelerde Ardahan kültürü ile alakalı tebliğler sundu. Müzik, folklor araştırmaları yayınlandı makaleler halinde.
Halâ gönderme yapılan; literatürlerde adı geçen Haydar bey seksen yaşını aşmış olsa zannedilir. Ankara’da yaşıyor.
Kendisine saygı ve şükranlarımızı sunarız.
Bizim manzarımızda asudeli, işte mahalleydi.
YALÇINER YILMAZ 24/12/2009 GEBZE